17-25 Aralık haftasını idrak ettiğimiz şu günlerin hemen arifesinde Türkiye’nin Nobel ödülü almış ilk bilim insanı Aziz Sancar, Ankara’yı ziyaret edip devlet büyüklerimizle samimi görüntüler verdi. Türkiye’de farklı düşüncelerde birçok vatandaşın sevgisini kazanmış, Amarikan vatandaşı Sancar’ın bu pozları bazılarının hoşuna gitti, bazılarımızın ise kafasını karıştırdı.
17-25 Aralık 2013’teki rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının 2. yıl dönümünde özellikle Hükumete yakınlığı ile bilinen yayın organlarında bu haftanın anlam ve önemini anlatan hiçbir habere rastlayamadık. Bu kategoride toplanmış tüm gazete ve televizyon kanalları daha ziyade Aziz Sancar’ın Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile verdiği görüntüleriyle dolu. Hükumete yakın gazete ve televizyon kanallarına röportaj veren Aziz Sancar, memleketine minnettar olduğunu tekrar dile getirdi ve bazı açıklamalarda bulundu:
“Cumhurbaşkanı, Türk bilim adamının Nobel aldığına çok sevinmiş. Sıcağı sıcağına kutlamak istiyorum dedi. Çok memnun oldum. Eğitim konusunu konuşmak istedi. 1 saat eğitim konusunu konuştuk Erdoğan’la. Türkiye’deki eğitimle ilgili pek bilgim yoktu. Ben buradayken Doğu’daki kızların yüzde 90’ı okula gitmezdi şimdi yüzde 95’i okula gidiyor. Önemli aşamalar olmuş.”
Sancar Nobel Ödülü’nü Anıtkabir’e konulması için Genelkurmay’a teslim etti, ailecek Başbakan ve eşi ile kahvaltı etti ve “iki bilimadamı olarak” sohbet edildi, Aksaray’da ağırlandı, adına pul basıldı, Cumhurbaşkanının ricası üzerine kameralara “sigarayı bırakın, kanser yapar” mesajı verdi.
Atatürk sevgisi ile tanınan Aziz Sancar, Ankara’da öncelikle Anıtkabir’i, daha sonra da Aksaray’ı ziyaret etti. Gerçi medyada ne bu sevgiden, ne de yakasındaki Atatürk rozetinden pek bahsedilmedi. Bütün bu olan bitenden sonra genel olarak şöyle bir algı oluştu ülkede:
“AKP bilime ve Atatürk’e değer veren bir partidir.”
Medya bir “algı yönetimi” aracıdır, hatta bu alanda en güçlü olan yöntemdir. Gördüğümüz şeyler çoğunlukla gerçekte olan değil, olduğunu sanmamız istenen şeylerdir. Benzer şekilde; bazı ülkeler, yönetici sıfatı olan kişiler tarafından değil, özel olarak seçilmiş danışmanları tarafından yönetilirler. Çoğunlukla bu yöneticiler bile ülkeyi kendilerinin yönetmediğini yani sadece sembolik olarak göz önünde olduklarını bilmezler. Bu da zaten danışmanların ne kadar başarılı ve teçhizatlı olduklarının ispatıdır.
Hepimiz biraz naifiz
Her zaman olduğu gibi ülkemizde gene çok iyi düzenlenmiş bir “algı yönetimi” mi sürdürülmekte? Zaten kafası karışık halkın morali düzeltilmeye, “güzel şeyler de oluyor” mesajı verilmeye mi çalışılmaktadır? Ülke politikası üzerinde pek net bir fikri olmayanlar, bu tür fotoğrafları gördükçe devlet büyüklerimize sempati mi duyacak? Fikri fazla net olmayanların kafası karışacak, Türkiye’de olup bitenlerin farkında olanlar ise sadece “senaryo”nun başarısını takdir edecektir.
40 küsur yıldır yurtdışında yaşayan, kendini bilime adamış bir bilim insanının, Türkiye’de yaşananları yakından takip edip politik bir tavır alması beklenemez.
İlgili Yazılar:
Demokrasi Treni Son İstasyona Ulaşır Mı?
Güreşen Siyaset: Hamza Yerlikaya Cumhurbaşkanı Danışmanı
İlkler Unutulmaz: Nobel Kimya ödülü bir Türk’ün