Büyük Patlama: Bilim Tanrı’yı mı buldu?

Büyük Patlama’nın kanıtları açıklandığında, bilimin aslında materyalistlerin söylediklerinin tam tersini söylediği ortaya çıktı… Günümüz bilimi evrenin bundan yaklaşık 14 milyar yıl önce ‘hiçlikten’ yaratıldığını ispatladı.

Büyük Patlama ve bilimin değişen yüzü: Bilim Tanrı'yı buluyor
Büyük Patlama: Bilim Tanrı’yı mı buldu?

Edwin Hubble, George Gamow, Arno Penzias ve Robert Wilson gibi bilim insanları ‘Büyük Patlama’nın kanıtlarını bir bir açıkladılar ve bilimin materyalistlerin söylediklerinin tam tersini söylediğini ispat ettiler.

20.Yüzyıl entellektüelleri genellikle “tesadüf evren”den bahsettiler. Modern düşünürler arasında hakim olan görüş evrenin kör tesadüfler sonucu ortaya çıktığı ve düşünme yeteneği olmayan atomların bu sistemi kendi kendine oluşturduğuydu.


Evrenin bir başlangıcı var mı? Ebedi mi yoksa ezeli mi?

Bu gibi sorular ilk çağdan bu yana insanların ilgisini çekmiştir. Antik çağdan günümüze kadar evrenin, bu eşsiz düzenin, kainatın başlangıcının üzerinde düşünmüşler ve evrenin bu merak edilen sorularına yanıt bulmaya çalışmışlardır. Antik Yunan’da, felsefi düşüncenin gelişmesine bu sorular büyük katkı sağlamıştı.

Bilim insanları, felsefeciler ve evren

Eski Yunan’dan günümüze kadar gelen süreçte sorular aynı olmasına karşın verilen cevaplar ikiye ayrıldı. Bir kısım bilim adamı ve felsefeciler, evrenin bir başlangıcı yok derken, diğer bilim adamı ve felsefeciler ise evrenin sonsuzdan beri var olamayacağını ve bir başlangıcı olduğunu söylediler. Bu konuda materyalist George Politzer, Felsefenin Başlangıç İlkeleri kitabında evrenin başlangıcı ve bunun sonuçları ile ilgili şu yorumu yapmaktadır:

“Evren yaratılmış bir şey değildir. Eğer yaratılmış olsaydı, o takdirde, evrenin Tanrı tarafından belli bir anda yaratılmış olması ve evrenin yoktan varedilmiş olması gerekirdi. Yaratılışı kabul edebilmek için, her şeyden önce, evrenin var olmadığı bir anın varlığını, sonra da, hiçlikten (yokluktan) bir şeyin çıkmış olduğunu kabul etmek gerekir. Bu ise bilimin kabul edemeyeceği bir şeydir.”(1)

Büyük Patlama ve bilimin değişen yüzü: Bilim Tanrı'yı buluyor

Büyük Patlama

George Politzer evrenin yaratılışını, tek bir anda yoktan var edilme ile açıklamak  gerektiğini söylemektedir. Günümüz bilimi ise evrenin bundan yaklaşık 14 milyar yıl önce “hiç”likten yaratıldığını ispatlamaktadır. Edwin Hubble, George Gamow, Arno Penzias ve Robert Wilson gibi bilim insanları Büyük Patlama’nın kanıtlarını bir bir açıkladılar ve bilimin materyalistlerin söylediklerinin tam tersini söylediğini ispat ettiler.

Sonsuzdan beri süregelen bir evren anlayışı ise “amaç” ve “yaratılmışlık” fikrini reddeder. Bu fikre göre insan kainatta tesadüfen yer edinmiş ve sorumluluğu olmayan bir varlıktır. Materyalist düşüncenin getirdiği bakış açısını Virginia Üniversitesi’nden fizik profesörü Stanley Sobottka, şöyle açıklamaktadır: 

“Eğer biz buna (materyalist görüşe) inanırsak, buna göre yaşarsak, kendimiz de dahil tüm yaşantımızın tamamiyle fizik kanunlarına göre yönetildiğini kabul etmek durumunda kalırız. Bu durumda isteklerimize, arzularımıza, ümitlerimize, ahlaki düşüncelerimize, hedeflerimize, amaçlarımıza ve kaderimize hükmeden tek kanun, fizik kanunlarıdır.

Madde ve enerji bizim birinci asıl hedefimiz, tüm tutkularımızın ve isteklerimizin amacı olmalıdır. Özellikle bunun anlamı, yaşantılarımızın vücutlarımızı da içeren maddiyatı elde etme amacına dayalı olması, buna odaklanması gerekmektedir veya maksimum maddesel hoşnutluğu, tatmini, zevki elde edebilmek için en azından bu maddi şeyleri düzenlemek veya değiştirmek gerekmektedir.

Başka hiçbir amaç gözetmeden sadece tüm enerjimizi bu yönde harcamalıyız. Tüm bunlardan başka hiçbir seçeneğimiz yoktur çünkü tamamiyle fizik kanunlarına göre yönetilmekteyiz. Bu inançlar veya istekler tarafından kendimizi tuzağa düşmüş gibi hissedebiliriz ancak bunları başımızdan bir türlü defedemeyiz. Bize tamamen bu materyalist sistem hakim olur.

Kısaca özelleştirirsek bu materyalist felsefenin özeti “Ben bir vücudum” şeklindedir.”(2)


cern bilim tanrı

Büyük Patlama, Öncesi ve Atomdaki Düzen

Büyük Patlama’dan önce “hiçlik” hakimdi. Evren, zaman, atom hatta atom altı parçacıklar bile mevcut değildi. Hiçlik ise bildiğimiz ve günlük hayatta kullandığımız anlamından daha başkaydı. Örneğin iki cismi aralarında belli bir mesafe ile iki ayrı konuma yerleştirelim. Aralarında da herhangi başka bir nesne olmasın.

Buna rağmen havadaki atomlar ve moleküller var olmaya devam edecektir. Bizim gözümüzle göremediğimiz mikroskobik canlılar da var olmaya devam edecektir. Büyük Patlama’dan önce ise bunun gibi atomlar ve mikroalem de dahil olmak üzere hiç bir şey yoktu. “Yeni 1000 Yılda Tanrı” isimli kitabında Russel Stannard bu konuyu şöyle açıklar:

“İnsanlar sık sık Büyük Patlama’dan önce ne olduğu sorusunu sormaktadırlar. Yanıt, “hiçbirşey” dir. Bununla önceden bir boşluk durumu olduğunu kastetmiyorum. Büyük Patlama’dan önce hiçbirşey yoktu; çünkü “önce” diye bir dönem hiç olmadı. Stephen Hawking’in de söylediği gibi Büyük Patlama’dan önce ne vardı diye sormak Kuzey Kutbu’nun kuzeyinde ne var diye sormaya benziyor. Yine söyleyeyim, yanıtım “hiçbirşey”; ama, önceden Hiçbirşey Ülkesi diye gizemli bir diyar olduğu için değil, Kuzey Kutbu’nun kuzeyi gibi olmayan bir yeri ima ettiği için “hiçbir şey”. Benzer şekilde, “Büyük Patlama’dan öncesi” gibi bir zaman dilimi de yok. Gene de hala evrenin nasıl ortaya çıktığını soranlar çıkacaktır…” (3)

Büyük Patlama’dan sonra oluşan atomda ise mevcut düzen günümüz bilim insanları tarafından bir bir açıklanmaya başlanmıştır. Atom bilindiği üzere atom çekirdeğindeki protonlar ve nötronlar, belli bir yörüngede dolaşan elektronlardan oluşur. Atomda inanılmayacak derecede boşluk hakimdir. Bu boşluk orantısal olarak yaklaşık %98’dir. Eğer dünyada yaşayan tüm insanların vücutlarındaki atomlarda bulunan boşluğu çıkarırsak tüm insanlık bir küp şekere sığabilir. Atomun yaratılışındaki mucizeler bununlada bitmemektedir. Boşlukla ilgili şu örneği vermek mümkündür:

“Çapı 1 cm. olan küçük bir bilya, çekirdeğe en yakın elektronu temsil ederse, çekirdek bu bilyadan 1 km ötede bulunacaktır” (4)

Bilimde son yıllarda çokca duyulan antropik ilke de evrenin ne denli hassas yaratıldığını anlatan başka bir kavram. Yerçekiminin hassas dengesi, güneşin dünyaya uzaklığı, atomdaki temel kuvvetler ve diğer fiziksel değişkenler evrendeki düzeni anlamak için örnek teşkil ediyor. Antropik ilke, fiziğin çok sayıdaki kanunlarının, insanın yaşamına uygun olması için evrenin başından itibaren hassas bir şekilde yaratılmış olduğunu ortaya koydu.

1970’lerin başlarında fizikçiler arasında duyulan bu keşif, bilim çevresinde şaşkınlık meydana getirdi. Yüzyıllardan beri, bilimsel araştırmanın tamamen ters istikamette yani daima mekanik, sahibi olmayan ve tesadüf’ bir evren anlayışına yönlendirdiği görülüyordu. 20.yy.entellektüelleri genellikle “tesadüf’ evren”den bahsettiler. Modern düşünürler arasında hakim olan görüş evrenin kör tesadüfler sonucu ortaya çıktığı ve düşünme yeteneği olmayan atomların bu sistemi kendi kendine oluşturduğuydu. Kopernik, güneş merkezli gezegen modeliyle insanlığın hiçbir anlamda evrende merkezi bir yerde olmadığını gösterdi. Bertrand Russell Religion and Science’da şöyle diyordu:

“Kopernik devriminden önce Tanrı’nın bilhassa yeryüzü ile ilgili amaçları olduğunu düşünmek doğaldı. Fakat şimdi bu makul bir hipotez değildir.”

“Bu sonucun felsefi, kültürel ve duygusal etkisi, korkunçtu. Bu sonuç modern kültürün belirleyicileri olan ümitsizlik ve endişe halini yani insanoğlunun yalnızlığından, demir atacağı bir liman olmamasından ve hepsinden öte Tanrısızlığından kaynaklanan ümitsizlik duygusunu açıkladı. Russell’in kendine has pozitivizmden, varoluşçuluğa, Marxizm’e hatta Freudculuğa kadar modern ateist felsefenin hepsinin destekleyicisi be tesadüfi evren kozmolojisiydi.”(5)

Günümüz bilimi ise kaniattaki muhteşem düzeni açıklamaya devam etmektedir. Evrendeki tüm harikulade düzen tesadüf değil ancak yaratılıştır.

Dünyaca ünlü bir derginin başlığı bilimin değişen yüzünü açıkalamak için yeterlidir:

Newsweek Dergisi “Science Finds God-(Bilim Tanrı’yı Buluyor)” 1998…


Kaynaklar

  • (1)  George Politzer, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, İstanbul: Sosyal Yayınlar, 1989, s. 8
  • (2)  Stanley Sobottka, A Course in Consciousness, http://faculty.virginia.edu/consciousness/
  • (3)  Russel Stannard ,Gelenek Yayıncılık, Yeni 1000 Yılda Tanrı, sf.20
  • (4)  Taşkın Tuna, Uzayın Ötesi, Boğaziçi Yayınları, 1995, s. 53
  • (5)  Patrick Glynn, Kanıt / Post- Seküler Bir Dünyada İnanç ve Bilimin Uzlaşması, Gelenek Yayıncılık  sf.34,35

‘Büyük Patlama’ Evrenin Başlangıcı ve Bilimin Ötesi