Yine sokağa çıkma yasağı, yine protesto eylemleri ve yine ölümler ve göçe zorlanan bir halkın umutsuz zamanları. Türküleri, aşkları, yakan topları, kitapları ve hayalleri geride bırakıp gitme zamanları.
Göç kavramı değişti
Göç kavramının içini: “Bir yerleşimde yaşayan insanların belli bir kısmının çeşitli nedenlerle, bulunduğu yerden kalkıp başka bir yere yerleşmek üzere ya da uzun süreli gitmesi anlamında kullanılır” tanımı ile doldurabilir miyiz? İç göç hareketleri sosyolojide nasıl öğretilmişti? Sosyal açıdan göçün sorun olmaya başlaması, kentleşmenin bütün dünyada belli önemler kazanmasıyla tırmanmaya geçmişti.
Kentler, kent dışında yaşayanları o şuh cazibesi ile kendine çekerdi. Bu çekimin altında ya zengin olma sevdası ya da macera tutkusu vardı. Ünlü olma saplantısı, kente sürüklerdi bazı insanları. Eğitim ve sağlık gibi alt yapı hizmetlerinden daha iyi yararlanabilme arzularından biriydi göç. Her ne kadar sosyal, kültürel hatta politik etkenlerden yola çıkarak, çeşitli nedenlerle diyorsak da, Anadolu insanının “Yürek mideyi değil, mide yüreği sürükler” deyişinde gizlendiği gibi, göçlerin ana nedeni gerek dünyada, gerekse yurdumuzda ekonomikti değil mi?
Bugün öyle değil! Bugün ne büyük kentlerin cazibesi, ne zengin olma hayalleri, ne macera, ne eğitim, ne de sağlıktır göçün etkeni. Bugün insanlar yaşamak için, ölülerini buzdolaplarında saklamamak için yeniden göç yollarına düştü.
2016’nın Ekim ayından sonra, AB’ye vizesiz girebilme umudu adına, ülkenin doğusundaki bir yangınla yüzleşmemek insani bir duygu mudur? Geri kabul anlaşması (GKA), Türkiye üzerinden giden kaçak göçmenlerin Türkiye’ye geri gönderilmesini öngörüyor da mahallelerinden, evlerinden, ilçelerinden yaşamak için geçmişini geride bırakanları hangi anlaşma nereye geri döndürecek?
Ana akım medyada sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilçelerin, operasyon yapılan mahallerin kurşun ve bomba yemiş görüntüleri yayınlandığında; Suriye‘nin, Filistin‘in görselleri duyarsızlığında başlar kumlara gömülmedi mi?
Sokağa çıkma yasağı
“Tüm öğretmen ve yöneticilerin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 14 Aralık 2015 tarihinden itibaren hizmet içi eğitim seminerine alınacak. Öğretmenlerimiz seminerlerini memleketlerinde alabilecek” mesajı, Cizre’de görev yapan öğretmenlerin telefonuna düştüğünde, aslında devletin kendi vatandaşına karşı dersi başlıyordu.
Nevzat Çelik yazmıştı değiştirilemeyen bir kaderi:
Dün gece yüreğimizde bıçaktı ölüm haberleri Diyarbakır’ın” ve Sur ilçesinde 6. kez uygulanan sokağa çıkma yasağı; ekmeksiz, susuz, umudu biten çocukların ağlamalarında. Her saat silah sesleri, bombalar ve arafı ve cennet/cehennem çelişkisini yaşamak, yaşamak mıdır?
Diyarbakır‘da, halkın vatandaşlık hakkını kullanarak yapmak istediği protesto yürüyüşünün yasaklanmasının ardından çalışma, ulaşım ve eğitim durdu. Çöplerin kokusu muydu duyulan, yoksa esaretin çürümüş ısrarcılığı mı? Barikatlar, gaz bombaları, basınçlı su, sus diyordu Diyarbakırlıya! Ve herkes hain ilan edilmekteydi ajans bültenlerinde, kimse görmek istemiyordu dramı, vizesiz Avrupa hayalleri gökkuşağı gibi asılıydı ülkenin batısında.
Başbakan Davutoğlu şu açıklamayı yaptı:
“Cizre, Silopi, Dargeçit, Nusaybin hattında halkı devletle karşı karşıya getirecek şekilde faaliyetlere yöneldiler. Birçok ilçemiz son derece başarılı operasyonlarla temizlendi. Cizre ve Silopi’de sokağa çıkma yasağı teröristlerin sivil halkı katletmesine engel olmak için ilan edildi. Siyaset yapmak isteyene siyaset kapısı açıktır. En aykırı fikri savunmak isteyene hodri meydan, savunsunlar. Ama belli ilçelerimizi Irak ve Suriye’de olduğu gibi manzaralar yaşatacaklarını düşünenler bilsinler ki, verilen talimat açıktır, bu ateş çemberi içinde vatan toprağının her bir karışını tam bir huzur, istikrar ve özgürlük alanı haline getireceğiz. Bütün Türkiye’de terörün etkisi minimize olana kadar operasyonlar sürecek. Cizre ve Silopi’de de güven ortamı sağlanacaktır. Cizre, Silopi ve diğer ilçelerdeki operasyonlar sadece terör örgütüne yöneliktir”
İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi
Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.
Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.
Madde 3-Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.
Sonuç
Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilk üç maddesine dayanarak, bizim de vatandaş olarak yanıt beklediğimiz sorular var.
• PKK bir halk ayaklanması izlenimi yaratmak için çatışmayı kentlerin içine çekmiştir; peki kim terörist, kim masum?
• Ölen ölür, kalan sağlar bizim anlayışı mı geçerli? Değilse, çocuk, kadın, yaşlı ölümlerinin sorumluları kimdir?
• Dişine kan değen kurtların ulumalarına kim izin vermektedir?
• Sokağa çıkma yasağı, sivil halkın katledilmesini engellemek içinse, keskin nişancıların hareket eden her şeyi vurması neden önlenemiyor?
• İlçelerimizi Irak ve Suriye’deki manzaralara benzemesine izin vermeyeceksiniz tamam da içinde sivillerin, çocukların bulunduğu evlere neden hedef gözetilmeden ateş edilmektedir?
• Bu dramın benzerini yaratanlar sorumluluğu üstlenmeyi düşünüyor mu?
AB’ye vizesiz girme düşü kuranlara sormak gerekiyor sanırım: Senin vizesiz gireceğin ülkelere, Doğudaki vatandaşın mülteci olarak dayandığında yüzün kızarmayacak mı?
İlgili yazılar
Ahlaksız dünyada yolculuk: Savaş olmadan 26 gün geçirmek
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü: Bir yalana inanmak
30 Fotoğraf ve 30 Madde ile Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi
Büyük Resmi Görmek: Emperyalizmin Güç Savaşları
Kürt Siyasetinin Merkezi: Diyarbakır
Diyarbakır’da Yaşamın Zorlukları
Beyaz Toros: Kaybedilmenin Son Kapısı