Taksim’de bir vaha: Ek Biç Ye İç

Taksim’den Gümüşsuyu’na doğru giderken sol tarafta, bugün İstanbulluların içini aydınlatacak bir mekan var artık. Adı; Ek Biç Ye İç. Burası Taksim’in o beton görüntüsü içerisinde yemyeşil bir vaha adeta.

ek biç ye iç taksim
Ek Biç Ye İç

Son zamanlarda kiminle konuşsam herkes yiyip içtiklerinin artık eski tadında olmadığından, hastalıkların artıp bağışıklık sisteminin çöktüğünden şikayetçi.
Oysa ben küçükken apartmanımızın bahçesinde bulunan vişne ve limon ağaçlarını çok iyi anımsıyorum. Vişneden yaptığımız kompostonun ve çorbaya sıktığımız limonun kokusuysa hala burnumda. Şimdi o güzelim bahçe – ler artık apartmanların garajları oldu.

Ne yazık ki bir yerlerde hatalar yaptık! Şimdi size uzun uzadıya bu hataları anlatmak istemiyorum. Ancak artık hepimizin silkinip kendi yaşamımızı sahiplenmemizin, bilinçlenmemizin zamanı geldi de geçiyor.
Neyse ki bugün yeşili yok etmeyi kendilerine düstur edenler kadar yeşil ekip biçip bunu ortak bir ideal haline getirmek isteyenler de var. İşte ‘Ek Biç Ye İç’ de böyle harika bir düşünceden yola çıkmış.


Ek Biç Kütüphanesi’yle başlayan yolculuk

Geçen yıl (2014) 2. Tasarım Bienali kapsamında Galata Rum Okulu’na gidenler Ek Biç Kütüphanesi’yle karşılaşmışlardır. Bu, boş saksılara fide ekerek – yakın bir gelecekte lezzetli bir yemeğin içerisinde yer alacak marul, nane, maydanoz, pazı, lahana ve daha niceleri – sadece tüketici değil üretici olmanızı da sağlayan, sürdürülebilir tarım (permakültür), kent bahçeciliğinin bir örneğini bizlere tanıtan harika bir projeydi. Ek Biç Kütüphanesi aynı zamanda 2015 Ağustos ayında Taksim’in orta yerinde yer alacak bir restoranın müjdesini de bizlere vermekteydi.

Ek Biç Ye İç İnsanı gülümseten mekan

Ek Biç Ye İç, her hafta değişen çorba, salata ve wrap (dürüm) çeşitleriyle, soğuk ve sıcak meyve çayları, meyve sularıyla tok olanı bile gözleri dönmüş bir açlığa sürüklüyor. Neden mi? Hayalindeki salatayı oluştururken içindeki marulun, rokanın ilerideki saksıdan geldiğini bilmek harika, hatta mucizevi bir duygu.

Evet, burası sürdürülebilirlik ve kendine yetme üzerine kurulmuş, kentsel bahçeciliğin İstanbul gibi bir metropolde de uygulanabileceğini kanıtlayan bir mekan. Örnek alınansa doğanın mükemmel dengesi. Özel LED ışıklarıyla aydınlatılmış raflarda hidroponik (topraksız) tarım sistemiyle çeşitli otlar, sebzeler yetiştiriliyor. Maydanoz, lahana, roka, nane, dereotu, marul ve daha yüzlercesi.

Hepsi birbirinden farklı sürelerde büyüyen bu ürünler baş aşçının o haftaki menüsüne uygun olarak toplanıyor ve yerine de yenileri ekiliyor. Yediğiniz salatanın yüzde otuzu burada yetiştirilen ürünlerle yapılıyor. Geri kalansa İstanbul ve çevresindeki güvenilir çiftliklerle bostanlardan alınıyor. Böylece yerel üreticilere de destek verilmiş olunuyor. Mekanizma doğanın işleyişine uygun olduğu için de tüm atıklar gübreye dönüştürülmek üzere buranın bahçesinde kullanılıyor ya da bahçedeki sevimli bıldırcınlara yem olarak veriliyor. Bıldırcınlar da Ek Biç Ye İç’e yumurta veriyorlar. Kendine yetme bu olsa gerek.


Ek Biç Ye İç ile her eve bir bahçe

Mekanın kurucusundan genel koordinatörüne, baş aşçısına dek herkes oldukça mütevazı ancak yaptıklarının son derece bilincinde ve bu bilince herkesi ortak etme düşüncesindeler. İnsanların evlerinde uygulamaları için kentsel tarım yöntemlerini öğreten workshop’lar düzenliyorlar ve staj yapmak isteyen gönüllülere de kapıları sonuna kadar açık.

Menü kağıdında “Sağlıklı, keyifli, sürdürülebilir bir yaşam hevesi” yazıyor. Eğer siz de doğayı seviyor ama ne kadar doğadan uzaklaşıp betonlaşmaya doğru gittiğimizi düşünüyor ve yiyeceklerin sağlıksızlığından şikayet ediyorsanız en yakın zamanda Ek Biç Ye İç’e gidin. Ve onların bu “heves”inin hepimizin ortak ve kalıcı hevesi olması için siz de destek verin. Gidin, görün, katılın, öğrenin, deneyin ve bu güzel yeri yalnız bırakmayın.

İlgili yazılar

Sağlıklı Beslenme: Protein ve Karbonhidratlar

Et Ürünlerine Bitkisel Alternatif Gıdalar


Organik Ev’de Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Atölyesi


Zeynep Küçük
1970 yılında İstanbulʼda doğdum. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümüʼnden mezun oldum. 1996 yılından beri ülkemizin en eski ve en önemli yayınevlerinde çeviri editörlüğü yaptım. Bir süredir serbest editör olarak çalışmaktayım. Klasik müzik dinlemekten, seyahat yapmaktan zevk alırım. Bir de en önemlisi kitap okumayı kendimi bildim bileli çok ama çok severim. Issız adaya gitsem kitaplarım ilk sırada olur. Dostoyevski, Marquez ve Oğuz Atay favori yazarlarımdır.