Belirsizlik beraberinde belirli olmayı getiriyor şimdiki insan algısında. İnsan olarak duygularımız bizi belirli olan şeylerle özdeşleştirmiş gibi adeta. Peki nedir bizi an’da kalmaktan alıkoyan? Cevap tek bir sözcükte gizlidir: Belirsizlik.
Görünen, görünmeyen; algılanan, algılanmayan her şeyin bileşkesi… Zihnin ölümü, farkındalığın doğumu…
Son zamanlarda söylemlerimizin arasında “an da kalmak, şimdi ve burada olmak” var. Sözel olarak ifade edildiğinde anlaşılmakla beraber yaşamın içinde deneyimlemekte hepimizin zorlandığımız, kimi anları yakalamakta, çabucak odağından çıktığımız bir zihin durumu içindeyiz. Zihin diyorum çünkü bizi an’dan uzaklaştıran zihnin ta kendisi…
Peki nedir bizi anda kalmaktan alıkoyan? Cevap tek bir sözcükte gizlidir: Belirsizlik.
Göremediklerimiz, fiziksel olarak agılayamadıklarımız ve sonu gelmeyen beklentilerimiz. Belirsizlik beraberinde belirli olmayı getiriyor şimdiki insan algısında. İnsan olarak duygularımız bizi belirli olan şeylerle özdeşleştirmiş gibi adeta. Gördüğümüz her şey verdiğimiz anlamlarla bizim için bir şey ifade etmekte. Zihnimiz geçmiş ve gelecek zaman süreçleri ile var olabildiğinden bir şeylerin belirli olması zihnimizin canlı kalması için yeterlidir. Zihin ego işbirliği ile geçmiş deneyimlerinin hafızadaki kayıtlarına sahip çıkar.
Gelecekte de benzer deneyimlerin varolması varsayımı ile beklentiye girer. Bu sayede kendini güvende ve yaşamı garanti altında hisseder. O nedenle de sürekli planlar, hedefler koyarız. Bir hedef gerçekleştiğinde biz bir başkası için arayışa geçmişizdir bile. İşte bu süreçte faaliyet devamlı olarak zihinde tezahür ettiği için bizim anda, şimdi burada farkındalığında olabilmemiz neredeyse imkânsız gibidir. Sonu gelmeyen beklentiler içinde kayboluruz.
İşin paradoksal yanı ise beklentilerimizle buluşsak bile beklentiye girdiğimiz anda sonuç sürecinde kendimizi, ruh halimizi bulmayı hayal ettiğimiz yerde bulamadan bir başka beklentinin içinde buluruz ve bu döngü bu şekilde sürer gider. Ego güvenlik ihtiyacını sürdürür ama bir türlü sonlandıramaz. Çünkü başka türlüsünü bilmez.
Varoluşumuzdan bu yana sürekli bir şeylerle uğraşmaya alışkın olan zihni bir anlamda durdurmak anlamına gelen bu durum zihin, ego için büyük bir tehdittir. Bir başka deyişle zihnin yok oluşu, ölümüdür. Zihnimiz belirsizlikle baş edemez ve bilinmeyene karşı korku üretir. Korku güven içinde olmamanın getirdiği belirsizlik halidir. Yaşamın garanti altında olabilmesi için zihnin kontrol mekanizması devreye girer. Bazen kimilerimiz korkuya rağmen cesaretle belirsizliğin içine gireriz. İşte böylesi bir durum önce farkındalık gerekir ki eski kaydın yerine yenisinin gelişiyle değişim ve dönüşüm gerçekleşsin.
Belirsizlik sonsuzluk sınırsızlık
Belirsizlik sonsuzluk ve sınırsızlıkla eş anlama gelmektedir. Yani her şeyin olabilme potansiyelini içinde barındırır. Varoluşu, yok oluşu, iyiyi, kötüyü, sevgiyi nefreti, hepliği, hiçliği, bolluğu, yokluğu, tüm Evreni ifade eder. Zihin ise aklın ve mantığın süzgecinden geçirdiği her şeyi ölçer, sınırlandırır, kalıplaştırır, kutuplaştırır. Aksine bir duruma karşı direnişe geçer, alışkanlıkların ve belirlilik halinin sürmesini ister… Bu gelgitler içinde kişi dengesini ve yaşamla uyumunu kaybeder.
Oysa her bir varlığın anlaması gereken belirsizlik sürecini içindeki gerçek uyum ve dengedir. Belirsizlik içinde kalabilmenin tek şartı ise an’da, şimdi ve burada kalabilmektir. Böylece her an farkındalık içinde de kalmış oluruz. Farkındalıktan çıktığımızda tekrar zihne düşeriz ki kutupluluk içeren sistem tekrar devreye girmiş olur.
Belirsizlik süreci içinde yaşamı deneyimlerken kutupluluğun dışına çıkmış olacağımızdan her şeyi bütünsel algılarız. Bu sayede kendimizi evreni bir parçası olarak görmekle kalmayıp aynı zamanda da evrendeki bütünlük hissini kendi içimizde de duymaya başlayacağımızdan kendimizi tam ve bütün olarak ve ihtiyaçsızlık hali içinde hissetmeye başlarız… Bütünsellik bütünün içinde bütünle bir olmak, yani aşk halidir. Belirsizliğin ne olduğunu anladığımızda ise anda yaratım süreçlerini de başlatmış olacağız aşk ile…