Değersiz hayaller gibi insanlığımızı da yok mu ettik?

Değersiz anlar, değersiz hayaller gibi hepsini yok mu ettik? Olmadı mı? Olmayacak mı? Hepsini çöpe mi attık? Öylece hayat devam edecek mi? Hayaller, gelecek bir anda yok mu oluverecek? Geçmişi, geleceği, şimdiki anı ve hayalleri yok mu sayacağız? Hayır, asla!

değersiz hayaller gibi insanlığımızı da mı yok ettik

Söylemeden edemeyeceğim

Bu gece sanki önemli bir problemi çözmüştüm. Aylardır gece saat ondan sonra çalan kapıyı ilk defa bugün açmaya cesaret edebildim. Benim için büyük bir şeydi, önemli bir hamleydi. Karşıma çıkanla neler konuştum bilmiyorum. Herhalde duymak istediklerini söyledim. Öyle olmasa şu anda bunları yazıyor olamazdım. Başka bir yerde, farklı insanlar ya da ölülerle birlikte olurdum. Değil mi?

Çalan şarkının sesini bugün daha çok açtım. Yavaş yavaş… Biraz daha. Çekineceğim bir şey yoktu artık bu binada. Tanrının terk ettiği insanlarla dolu bu yapı, artık benim kalem olmuştu. Bu pislik yer, girenin ya da çıkanın belli olmadığı bu yolgeçen hanı, şehrin merkezindeki bu terkedilmiş lanetli yükselti beni de yavaşça ve hiç bir şey hissettirmeden içine aldı. Ben de eskilere gitmek istedim, kurtulmak istedim buralardan. Hayal ettiklerim, beklediklerim, dileklerim ve gerçeklerim bir bir karşıma çıktı. Söylemeden edemeyeceğim.


İçinde güzelliklerin olduğu bir dünya hayal ederdik hep. Kötü olan her şeye kızardık, küfrederdik bile bazen. Kendi içimizde var olduğunu düşündüğümüz iyiliklerin, iyilik düşüncelerinin dört bir yana yayılmasını isterdik. Kötü bir haber duyduğumuzda isyan ederdik. Bu son derdik, bir daha izlemeyeceğiz haberleri. Ama hep izlerdik. Güzel bir fotoğraf gördüğümüzde duygulanırdık, sevinirdik. İyi olan her şeyden sanki büyülenirdik. Sokak köpeklerini ne kadar çok severdik. Aksaray’da durup ilgilendiğimiz ve biraz sevdiğimiz kara köpeğin bizi metrelerce takip etmesini hiç unutmadık. O büyük marketin önünde gelen geçenden sessizce yiyecek bir şeyler isteyen sarı büyük köpek için geri dönüp marketten bir kilo ciğer almıştık. Paketini açıp önüne koyduk. Yemesini bekliyorduk oysa o paketi dişlerinin arasına alıp gitti. Kim bilir nerede onu bekleyen arkadaşları ya da yavruları vardı? Onu da hiç unutmadık.

Binadaki tombul kediyi sevmeden okşamadan gelip geçemezdik. Bakışlarına şaşırır, içinde bir insanın gizlendiğini düşünür, konuşur ve gülüşürdük. İnsanlığa üzülürdük halimize bakmadan. Doğaya, hayvanlara üzülürdük. Bir gün, sokakta yaşayan bütün hayvanları kurtaracaktık. Kimsenin bilmediği hayatları içinde kaybolmuş bütün insanları bir araya toplayacaktık. Ne hayaller kurardık, neler neler? Kimse açlıktan ölmeyecekti. Kimse böyle soğuk bir şubat ayında asla sokaklarda yatmak zorunda kalmayacaktı. Kimse savaşlar yüzünden ölmeyecekti, yurtlarını terk etmeyecekti. Kimse sokak ortasında öldürülmeyecek, kimseye tecavüz edilmeyecekti. Her şeyin odağında önce insan olacaktı. Her şey bir gülümsemeyle başlayacak ve bir kahkaha ile son bulacaktı. Hele çocuklar, onlar mutlaka büyüyeceklerdi.

Hayatın yemek, içmek, eğlenmek, sevişmekten ibaret olmadığını bilirdik. Daha büyük, daha insancıl ve daha önemli bir amacın varlığına inanırdık. Bazen aynı anda aynı şeyleri düşünüp nasıl da aynı kelimeleri dökerdik ağzımızdan, ağız birliği etmişçesine, düşüncelerimizi okumuşçasına. Nasıl hayatla mücadele ettik. Nasıl da sabrettik güzel günlerin geleceğini bekleyerek. Herkes için, senin için, benim için, bizim için. Nasıl direndik hayatın kendisine ve hiç pes etmedik. Fedakarlıklar yaptık, hep kendimizden verdik. Güzel günlerin geleceğini hayal ettik, hayalimizin gerçek olacağını düşünerek bekledik. Birbirimizi çok sevdik. Ne kadar çok emek verdik. Her anımıza ayrı bir değer verdik. Elele dolaştık sokaklarda. Sessizce, çaresizce sokaklarda dolaşan köpeğin gözlerindeki masumiyetin timsali olmak istedik.

Olmadı mı? Olmayacak mı? Hepsini çöpe mi attık? Değersiz anlar, değersiz hayaller gibi hepsini yok mu ettik? Öylece hayat devam edecek mi? Hayaller, gelecek bir anda yok mu oluverecek? Geçmişi, geleceği, şimdiki anı ve hayalleri yok mu sayacağız? Hayır, asla!


Ne kadar çok üzüldük kötülüklere, iyiliğin yavaş yavaş değil hızlıca yok olmasına? Berkin’e, Ermenek’e, Soma’ya, inşaat işçilerine, sokakta yaşayan tüm canlara, soğuk sularda son nefesini veren mültecilere, kesilen zeytinlere, Adalar’da ölen atlara, sokak köpeklerine, mendil satan teyzeye, yaşlı ama dedeye, geçen yıllara, bazen kendimize. İnsan olmanın bir gereğiydi sanırım bunlar, insanlığın hala var olduğuna inanmaktı. Onlarla birlikte yandı canımız, üzülmeden duramazdık. Sen, ben, biz böyle insanlardık. Arabada giderken üzülmedik mi metrobüstekilere? Metrobüsteyken lanet etmedik mi bozuk düzene? Biz içimizde bir devrim yaşardık. Biz içimizde yangın yakardık. Biz yüreğimizde sevgi taşırdık. Biz seninle yanardık, biz seninle alev alırdık.

İlgili yazılar

İnsanlık yalana teslim olmuş

Ders: İnsanlık – Konu: Aşhane

İnsanlık Sınırlarımız Üzerine: Sarhoş Atlar Zamanı


İnsanlık Direniyor