Seküler anlayıştan, Diyanet’in rotasına giren TÜBİTAK’ın “bilimsel” misyonunun sorgulanması gerekmektedir. Kuruluş amaçları tamamen farklı olmasına rağmen, her iki kurumun misyonları neden inatla aynı potaya konulmak istenmektedir?
Bilim Tanrı’ya düşmanlık mıdır?
Özünde bağdaşmayan iki düşünce biçimini, bilim ile dini uzlaştırmak olası değildir. Bu yazının, salt dine ve Tanrı’ya karşı beslenen düşmanlıktan dolayı bir önermede bulunulmadığı / yazılmadığı unutulmamalıdır. Acımasız yargıların dışında, uzlaşılabilir bir sonuca varmak istenilmektedir. Öncelikle bilmemiz gereken, din ile bilimin birinci önemli farkı çürütülebilir olmasıdır. Bilimde, çürütülebilir olmayan bir kavramın bilgi değeri yoktur.
2015’in Aralık ayında, ABD Başkanı Barack Obama’nın Özel Temsilcisi Şerik Zafer ve beraberindeki heyet ile yaptığı görüşmede, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Fransız ihtilaliyle birlikte insanlık başka bir arayış içine girdi. Dinlerin dışında daha seküler bir dünya kurmayı tasarladı. Fakat sekülerizm, dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekun bir savaşın içine soktu. İnsanlar da bilimsel keşiflerle atom bombasını düşünebildi. Kimyasal silahları üretti ve tarihteki savaşlarda ölen bütün insanların birkaç katını modern zamanlardaki savaşlarda kaybettik. İki büyük dünya savaşı yaşandı ve şimdi üçüncü dünya savaşından söz ediliyor…” düşüncesini dillendirmesi ve amacı salt bilimsel araştırmalar üzerine kurulu TÜBİTAK’ın kişisel / siyasal uygulamaları, “Bilim – Din” çelişkisini gözden geçirmemizi zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’de bugün din, ideolojik amaçlar için kullanılmaktadır. Bu yargının tartışılmaz olduğunu görmek için, iktidarınki de dahil, muhalif söylemlerinin tümüne baktığımızda, yaşanan akıl tutulmasını göreceğiz.
Bilim, atomu parçalamayı başardıysa, bunu insanları yok etmek için mi kullanın dedi? Din adına kafa kesenlerin dinden ayrı tutulması nasıl savunuluyorsa, bilimin buluşlarını da kötüye kullanan politikalardan ayrı tutmak gerekmektedir.
Seküler anlayıştan, Diyanet’in rotasına giren TÜBİTAK’ın “Bilimsel” misyonunu sorgulamamız gerekmektedir. Kuruluş amaçları tamamen farklı olmasına rağmen, her iki kurumun misyonları açısından kavramları neden inatla aynı potaya konulmak istenmektedir?
Her iki kurumun kuruluş ve görevlerine kısaca bakarak, seküler anlayıştan dönülmemesi gerektiği yönünde bir çıkarıma varmaya çalışalım.
Diyanet İşleri Başkanlığı niçin kurulmuştur?
İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Diyanet İşleri Başkanı, din hizmetlerinin etkin ve verimli sunulması için gerekli tedbirleri alır. Bu amaçla; kaynakların etkin kullanımını sağlar; hizmetlerin düzenlenmesi, yürütülmesi, koordinasyonu ve denetlenmesi görevlerini yerine getirir; strateji, hedef ve performans kriterlerini belirleyip uygulanmasını temin eder; din hizmetleri ile ilgili ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapar.
TÜBİTAK neden kuruldu? Vizyonu ve misyonu nedir?
1963 yılında Türkiye’de planlı ekonomi döneminin başlangıcıyla TÜBİTAK kuruldu. Kurum başlangıçta, özellikle doğa bilimlerinde temel ve uygulamalı araştırmaları düzenlemek, koordine etmek ve özendirmek amacını taşırken; daha sonra sosyal ve beşeri bilimler alanında da benzer bir yapılanmanın içine girdi.
Kurumun başlangıçtaki iki temel görevi, akademik araştırmaları desteklemek ve genç araştırmacıları teşvik etmek, özendirmekti. Bu görevleri yerine getirebilmek amacıyla Temel Bilimler, Mühendislik, Tıp, Tarım ve Hayvancılık alanlarında dört araştırma grubu ile en üst karar organı olan Bilim Kurulu’na bağlı bir Bilim Adamı Yetiştirme Grubu kuruldu. TÜBİTAK, 1967 yılında Dokümantasyon ve Enformasyon Merkezi‘ni kurarak araştırmacılara Ar – Ge alanında hizmet verme görevini üstlendi. Bu merkez, 1996’da akademik bilgisayar ağı kurulduktan sonra Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi’ne dönüştürüldü.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı TÜBİTAK, toplumumuzun yaşam kalitesinin artmasına ve ülkemizin sürdürülebilir gelişmesine hizmet eden, bilim ve teknoloji alanlarında yenilikçi, yönlendirici, katılımcı ve paylaşımcı bir kurum vizyonuna sahipti. Ülkemizin rekabet gücünü ve refahını artırmak ve sürekli kılmak için, toplumun her kesimi ve ilgili kurumlarla işbirliği içinde, ulusal önceliklerimiz doğrultusunda bilim ve teknoloji politikaları geliştirerek, bunları gerçekleştirecek altyapı ve araçları oluşturmaya katkı sağlamak, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini desteklemek ve yürütmek, bilim ve teknoloji kültürü oluşturmakta öncü rol oynamak kurumun misyonunu oluşturmaktaydı.
Yerellik ve kültürel uyum, bilimden uzaklaştırır mı?
Kurumun işleyişi ile alakasız olarak, “Yerlilik ve kültürel uyum” adına bu kriterlere uymayan kitapların toplatılıp, imha edileceği haberi gündeme geldiğinde kamuoyunda yeterli tepki ve eleştiriyi almadı. Ana akım medyada gündeme getirilen haberlere göre; TÜBİTAK’ın 2015 yılı içinde 50 bin kitabı “yerlilik ve kültürel uyum” gibi iki kritere göre incelemesi, akıllara hangi kitapların incelemeye alındığı sorusunu getirmişti.
TÜBİTAK Başkanı’nın talimatıyla “Yeniden yapılanma” kapsamında değerlendirilen, “Yerlilik ve kültürel uyum” diye açıklanan iki kritere uymadığı gerekçesiyle piyasadan toplatılan ilk kitaplar, 3 yaş ve üzeri yaştaki çocuklar için hazırlananlar oldu.
TÜBİTAK, telif hakları kapsamında satışa sunduğu geçmişten bugüne kadar tüm kitapları bu kapsamda mercek altına alacak. Kitaplarda 2014 yılında belirlenen kriterlere aykırı bir durum saptanması halinde, söz konusu kitaplar imha edilecek.
TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. A. Arif Engin, “Kuruluşundan bu yana 17 milyondan fazla baskı adedine ulaşmış olan 700 kitabı bulunan TÜBİTAK kitaplarının yayın süreçlerinde 2014 yılından itibaren yeni bir süreç yönetimi uygulanmaktadır. Bu süreçteki yaklaşımımız ‘Kültürel Uygunluk ve Yerelleştirme’ yöntemidir. Bu yöntem ile kitap yayın sürecinin başından sonuna kadar olan değişik aşamalarda muhtelif kontrol noktaları oluşturulmuştur. Bu kontroller telif alımından basım sonrasına kadar sürmektedir. Biz de milletimize kaliteli entelektüel eserler kazandırırken kültürel ve ahlaki erozyona sebebiyet vermeyecek eserler yayınlanmasına gayret göstermekteyiz” açıklaması ile kurumun asli görevinin sona geldiğini de duyurmuş oldu!
Bilim sorgular, din biat ister
Dünya üzerinde yüz milyonlarca insan, öldükten sonraki yaşama, ceza ya da ödül alacağına inanmaktadır. Özellikle üç büyük din baz alındığında; görünmez, her şeye kadir ve her şeyi bilen bir varlığın evreni ve bizi yarattığına inanılmaktadır.
Çürütülebilir olmayan bir olguya inanmanın yaratacağı problemleri görmemek, zihnini böyle bir duruşa alıştırmak, sadece kolay aldanmaya değil, dünyayı yanlış algılamaya; aynı zamanda evrenle ilgili kavrayışımızın sığlaşmasına neden olabilir. Dinsel bilgiler ve dinsel düşünce tarzı, bize bu tür pek çok olanak verir.
Yapılan bir önermenin çürütülebilir olması demek, eğer yanlışsa, yanlışlığının ortaya çıkartılabilir olması demektir. “Amerika’da sadece beyaz insanlar yaşar” çürütülebilir bir önermedir. Yanlış, yani Amerika’da sadece beyaz insanları değil, siyahi ya da başka renk ve ırktan insanların olduğunu gözlemlemek, bu önermeyi çürütmektedir. Oysa “Ölümden sonra hayat var” çürütülebilir bir önerme değildir.
Ya da “Komşunun başına gelen kötü olay, benim bedduam yüzündendir” gibi bir önerme, çürütülebilir değildir. Tanrı’nın ol demesiyle evrenin oluştuğuna, öbür dünyada bizleri ödül veya cezanın beklediğine inanırken, uygulanan mantaliteyi, bilimsel alanda uygulamaya kalksak, herhangi bir bilimsel problemde, karşımıza çıkan ve durumu açıklıyor gibi görünen ilk kesinleşmeye dört elle sarılır ve pek çok hataya düşülebilirdi. Bilimde, yanlış olması durumunda, bunu anlamaya olası olmayan bu tür ifadelerin bilgi değeri yoktur.
Bilim ile din arasındaki bir başka fark; bilimde yargıların deneyden sonra, dinde ise önce yapılmasıdır. Deneyin sonuçlarına göre, gerekirse yargılar değiştirilir. Dinde ise yargılar baştan verilir, doğrular baştan bellidir ve deneyin sonucu bu bilgilere göre yorumlanır. Bu yüzden inanan bir kişiyi kutsal kitaplarda geçen bir ifadenin yanlış olduğuna ikna edemezsiniz. Çünkü kutsal kitaplarda geçen tüm ifadelerin doğruluğu baştan kabul edilmiştir.
Kutsal kitaplardaki herhangi bir ifade, günümüzde bilinen bazı gerçeklerin karşısında aykırı düşerse, basitçe bu ifadenin yorumlanış tarzını değiştirir. Dini ifade hala doğrudur, baştan beri doğrudur, sadece inanan, geçmişte onu yanlış anlamıştır. Dinsel bilgi Tanrısaldır, sorgulanamaz. Hatta sorgulanması günahtır. Bu durumda bir inananın, evrenin ve canlıların yaratılışı, insanın ortaya çıkışı, dünyanın yaşı, gibi dış dünya ile ilgili algılayışımızın temelinde yer alan noktalarla ilgili sorgulayıcı bilimsel araştırmalar yapmak için bir motivasyon ve mantıksal bir gerekçe bulması kolay değildir.
Sonuç
Cumhuriyet gazetesi yazarı Emre Kongar, 20.12.2015 tarihli köşesinde Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili tespitlerinde haksız değildir:
“İnsanlık tarihinin, ideolojileri de belirleyen üretim dönemlerinden oluştuğunu bilmiyor. Bu ideolojilerin toplayıcılık – avcılıkta totemizm, tarımda tek Tanrılı dinler, endüstride milliyetçilik, bilişimde demokrasi ve insan hakları olduğunun farkında değil. Tarihi sadece din üzerinden açıklamaya çalışıyor. Laiklik karşıtı görünmemek için sekülerizm terimini kullanıyor ama onu da (dini siyasette kullanmak isteyenlerin genellikle yaptığı gibi) din karşıtlığı olarak ele aldığı için bol bol yanlışa düşüyor.”
Başkan’ın söylemi, Türkiye’de Diyanet ve ilahiyat kitlesinin, laikliğin toptancı bir yaklaşımla salt modernleşme sonucunda dinin yok olacağını öngören bir kuramı kabullenerek, son derece dar bir çerçevedeki bu anlayışı benimsemeleri, hem kendi içinde, hem de kendi dışında insanlıkla savaşan bir din anlayışını getirmektedir.
Bilime dinin penceresinden girmeye çalışmak pek gerçekçi olmayacaktır. TÜBİTAK ve Diyanet İşleri Başkanları’nın karıştırdıkları ve uygulamaya çalıştıkları bu sistemin bilimde yeri yoktur.
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı, TÜBİTAK
İlgili yazılar
Suriyeli bilim adamı Türkiye’yi bırakıp ABD’ye göç etti
Bilimsel Düşünce ve Dinsel Vandalizm: Agora
Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabında İslam