Domuz Gribi yakalanmaktan herkesin çok korktuğu bir grip. Öyle ki insanlar gerçek anlamda el yıkamayı bu korku sayesinde öğrendiler. Öte yandan aşıyı yaptırmaktan daha çok korkuyorlar, çünkü hem çok spekülasyon yapıldı hem de herhangi bir yan etkisi olursa bunu ömür boyu taşıyacakları ve üzerlerinden atamayacakları korkusu hakim.
Toplum sağlığı ülkelerin, devletlerin en önemli konularından biridir. Bu anlamda 2009 yılı çok önemliydi. Çünkü ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde görülen Domuz Gribi salgını, yayılarak yaratacağı tehlikeler yönünden dünya ülkelerini tedirgin etti.
Bu virüsün diğer ülkelere yayılmasıyla kamu sağlığının tehlikeye düşeceği gerekçesiyle her ülke gelişmişliğine göre kendince bazı önlemlere başvurur. Ülkeler konu hakkında kamuoylarını bilinçlendirirler. Hükümetler tedbirler alırlar.
Bu sorumluluk anlayışından yola çıkan İndigo Dergisi, Türkiye’de bu konuda otorite kabul edilen Sağlık Bakanlığı, Salgın İzleme Kurulu ve Salgın Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ile görüştü ve domuz gribini mercek altına aldı. Prof. Ceyhan aynızamanda Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ünitesi Öğretim Üyesi.
Röportaj: Prof. Dr. Mehmet Ceyhan
Domuz Gribi nedir?
Domuz gribi de bir tür griptir aslında. Domuz gribi denmesinin nedeni direk domuzla da çok ilişkili değildir. Bu yeni bir virüstür ve içerisinde; domuzda gribe neden olan virüsün, kuşta gribe neden olan virüsün ve insanda gribe neden olan virüsün, yani 3 farklı virüsün ortak genleri bulunmaktadır. Buna benzer virüs ilk olarak domuzlarda görülmüştür, daha sonra insanlara bulaşmıştır. Fakat şu andaki kaynak domuzlar değildir.
Siz domuz gribine yakalananlardansınız? Nasıl bir tedavi yöntemi izlediniz?
Temmuz ayında Amerika’dayken hafif bir kırıklık ateş oldu. Orada, bizde olduğu gibi hafif vakalarda normalde testi yapılmıyor. Ben özellikle dışarıdan geldiğimi ve bizim ülkemizde de salgının yeni başladığını söyledim. Test yapıldı ve sonuç pozitif çıktı. Herhangi bir tedavi uygulamadım.
Vücudun kendi bağışıklık sisteminin virüsü yenmesini beklediniz öyle mi?
Evet. Sağlıklı bir insan için ateş varsa ateş düşürücü, ağrı varsa ağrı kesici alabilirsiniz, antiviral ilaçlara gerek yoktur.
Hastalığa yakalandığında sağlığı yerine olmayan hastalar için ne yapılmalıdır?
Şu an antiviral tedavi için Türkiye’de iki ilaç var. Bu ilaçları alması gereken gruplar belirlidir. İlk iki yaştaki çocuklar; altta yatan kronik hastalığı olan, yani gribin ağır seyretmesine neden olacak kronik akciğer hastalığı, kronik kalp hastalığı, şeker hastalığı veya kronik böbrek hastalığı gibi hastalığı olanlar, 65 yaş üstünde olanlar ve gebeler bu grupta yer alırlar. Ayrıca gribe bağlı olarak zatürre gibi bir komplikasyon geçirmiş veya hastaneye yatması gereken hastalarda bu ilaç tedavisini kullanıyoruz.
Herkes domuz gribine yakalanmaktan çok korkuyor. Öyle ki insanlar gerçek anlamda el yıkamayı bu korku sayesinde öğrendiler. Öte yandan aşıyı yaptırmaktan daha çok korkuyorlar, çünkü hem çok spekülasyon yapıldı hem de herhangi bir yan etkisi olursa bunu ömür boyu taşıyacakları ve üzerlerinden atamayacakları korkusu hakim. Bu konuda önerileriniz nelerdir?
Herhangi bir aşının veya ilacın yan etkisi olmadığını söylemek mümkün değildir. Bu bir aşı ya da ilaç için genel bir kuraldır. Eğer bir ilacın veya aşının yan etkisi yoksa etkisi de yok demektir. Bu da her yıl yaptırdığımız grip aşısı gibi bir grip aşısıdır. Bu aşıyı diğer grip aşılarından ayıran özellikler, içerisinde bağışıklığı uyaran, adjuvan adı verilen maddeler olması ve çoklu dozlar halinde olmasından, yani tek kullanımlık olmamasından dolayı defalarca şişenin içine iğne batırılması gerektiğinde bakteri bulaşmasını engellemek için içine bir cıva birleşiğinin konmasıdır. Hem bu cıva birleşiği hem de bağışıklığı uyaran maddelerin yan etkileri aşının içindeki antijen dediğimiz, esas koruyuculuğu sağlayan maddenin yan etkisine göre çok daha düşüktür. Aşının içindeki antijen dediğimiz madde her yıl değişmektedir. Bu aşıyla ilgili uzun yıllar taşınabilecek felç, sakatlık, beyin iltihabı gibi korkulan bulgular temelde aşının yan etkileri değil gribin komplikasyonlarıdır. Yani grip hastalığı geçirdiğimiz zaman bu rahatsızlıkların olabileceği araştırılmış ve gösterilmiştir. Aşıyla ile ilgili olan endişe, aşının içinde de grip virüsünün antijenleri bulunduğu için aynı şeyi yapabilme olasılığıdır. Ancak bunların hiçbirisi bilimsel çalışmalarda gösterilmemiştir. Aşıyla hastalığı kıyaslarsanız, hastalık daha fazla soruna sebep olabilmektedir.
Domuz gribi aşısı ile diğer aşıların (örneğin mevsimsel grip aşısı) birlikte uygulanmasında bir sakınca var mıdır?
Öncelikle mevsimsel grip aşısıyla domuz gribi aşısı arasında birbirine karşı bir koruyuculuk etkisi yoktur. Dolayısıyla birini yaptıranın diğerini de yaptırması gerekir. Aşıların bir arada uygulanması için bir temel kural vardır. Birden fazla aşıyı aynı anda yapabilirsiniz, hiçbir sakıncası yoktur. Ama aynı anda yapmamış iseniz belirli kurallara dikkat etmeniz gerekir. Birden çok canlı aşıyı ya aynı anda yapacaksınız ya da aralarına en az 15 gün süre koyacaksınız. Ama bir canlı aşıyla bir ölü aşıyı veya iki ölü aşıyı istediğiniz aralıkta yapabilirsiniz. Grip aşısı canlı bir aşı değildir. Dolayısıyla istediğiniz aralıkla veya aynı anda yapabilirsiniz. Grip aşısıyla birlikte yapılmaması gereken bir aşı yoktur. Ama mesela bir suçiçeği aşısıyla bir çocuk felci aşısının ya da bir suçiçeği aşısı ile bir kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısını ya aynı anda yapacaksınız ya da arasına gereken süreyi koyacaksınız.
Türkiye’de şu ana kadar domuz gribinden hayatını kaybeden kaç kişi oldu ve kaç kişiye aşılama uygulandı?
Son olarak 376 kişi hayatını kaybetmiştir ve 800.000 civarında aşılama olmuştur (11.12.2009).
Aşıya bağlı olarak yan etkilerle başvuranlar oldu mu bugüne kadar?
Aşıya karşı mutlaka belirli yan etkiler çıkıyor ve bakanlıkta izleniyor, fakat bize hafif yan etkilerin bir dökümü yapılmış değil. Sadece ağır yan etkiler bildiriliyor yürütme kuruluna. Şimdiye kadar 10 civarında ciddi yan etki oldu ama hiç biri ölümle neticelenmedi ve sonunda hepsi düzeldi. Dünyada aşıyla ilişkilendirilmiş bir ölüm vakası yoktur.
Domuz gribine yakalanma riski ileriki yıllarda da bizimle mi olacak yoksa en büyük risk bu sene için mi geçerli?
Domuz gribi lafını unutmak lazım aslında. Artık buna grip demek daha uygun. Bizden önce güney yarım küre bu salgını geçirdi kış mevsiminde. Avustralya ve Arjantin’de özellikle yaygın seyretti. Ve görüldü ki bu H1N1 salgını bitmeye yakın mevsimsel grip özelliği taşımaya başlıyor. Salgın şeklinde değil de tek tek vakalar şeklinde görülüyor. Mevsimsel grip dediğimiz, tıpta endemik olarak adlandırılan, tek tek vakalar halinde seyreden griplerin de %70-90’ı bu H1N1 virüsü ile oluyor. Yani bu virüsle birlikte yaşayacağız. Nitekim bu H1N1 enfeksiyonu başlayana kadar çoğu enfeksiyon H3N2 dediğimiz virüs idi. Bu virüs 1976 yılındaki meşhur Hong Kong gribinin etkenidir. O virüs de pandemik etki gösterdikten sonra kaç yıl geçmiş olmasına rağmen mevsimsel gribin en sık görülen etkeni olarak devam etmiştir. Muhtemelen artık H1N1 onun yerini alacak, grip etkeni olarak devam edecek ve domuz gribi, mevsimsel grip diye bir ayrılık kalmayacaktır.
Hayatını kaybeden 376 kişideki ölüm, altında başka hastalığı yatan kişilerde mi yaşanmıştır?
% 30 civarındaki insanda altta yatan herhangi bir hastalık yok. Zaten bu salgının diğerlerinden en önemli farklılığı da bu. Ölüm oranları da çok yüksek değildir. Ölenlerin kimliği değişmiştir. Daha önceki yıllarda görülen griplerde küçük bebekler, 65 yaş üstündeki insanlar ya da altta kronik hastalığı olan insanlar ölüyordu. Ama bu gripte genç yetişkinler ve önemli oranda da altta herhangi bir hastalığı olmayan insanlar hayatını kaybetmektedir.
Bu, virüsün yapısı ile alakalı bir şey midir?
Hayır, aslında, öyle olduğunu sanmıyoruz. Yaşlılarda daha az görülmesinin nedeni araştırıldığında; 1976’daki salgındaki virüsün bu virüse antijenik benzerliği olduğu ve dolayısıyla belirli yaşın üstünde olan insanların kanlarında taşıdıkları antikorlardan dolayı hastalığa karşı daha bağışık olabilmeleridir.
Domuz gribi geçirmiş kişilerin iyileştikten sonraki süreçte aşı yaptırmalarına gerek var mı yoksa bağışıklık kazanıyorlar mı? Kazanıyorlarsa bunun süresi ne kadardır?
Grip bir klinik tablonun tarifidir. Ateş, kas ağrısı, boğaz ağrısı, öksürük, burun akıntısı çocuklarda özellikle kusma ve ishal ile seyreden bir tablodur. Bu tablonun yarısı griptir. Geri kalan yarısı başka bir virüslerle ortaya çıkmaktadır. Eğer bahsettiğimiz yüzde ellilik kısım gripse bunların tamamına yakını şu anda H1N1 enfeksiyonudur. Bu tarihten itibaren H3N2 enfeksiyonlarının sayısı artabilir. Eğer bir testle hastalık geçiren kişilerin H1N1 olduğu gösterilmemişse o kişilere aşı yapılması lazımdır. Ancak grip tablosu görülmüş ve H1N1 olduğu belirlenmişse o kişilerde aşıya gerek yoktur. Bağışıklı süresinin ne kadar olduğuna dair bir bilgimiz yok. 1976’daki salgından sonra insanların kısmen de olsa bağışıklık kazanmasından dolayı uzun süreceğini düşünüyoruz. Ne kadar süreceğini şu an söylemek mümkün değildir. Aradan yıllar geçecek ve bu sene hastalığı geçirenlerin kanlarına bakılacak ve tahlil edilecek oradan bir hesaplama yapılacak ancak o şekilde belirlenebilir.
Burnu akan herkes hastanelere akın ediyor. Hangi durumda hastanelere başvurmalıyız?
Grip enfeksiyonunun en sık görülen komplikasyonu zatürredir. Bunun da en önemli belirtisi nefes darlığı, sık nefes alıp vermedir. Bir başka komplikasyonu beyin iltihabıdır. Dalgınlık belirtisi gösterir. Tabi insan kendinde bir dalgınlık olduğunu çok fark etmeyebilir. Yakınların kişinin dalgınlaştığını fark edebilir. Bunun dışında ateş 3 günden uzun sürerse, öksürük normal gripteki gibi değil de daha sonra balgamlı bir hal alırsa, kas ağrıları çok şiddetli ve hasta dayanamayacak kadar olursa hastaneye başvurulmasında fayda vardır.
Aşıyı yaptırmak istemeyenler için önerileriniz nelerdir? Korunma yöntemleri nelerdir?
Bir insan normal besleniyorsa, normal hayatını devam ettirecek bir beslenme düzeni varsa ilave şeyler yiyerek gripten korunamaz. Maalesef Türkiye’de bu bir moda haline geldi. Bir sürü insan şundan şu kadar yiyelim gripten korunalım, hatta bir avuç şu meyveyi yeyin, kanseriniz tedavi olsun diye gerçek dışı söylemlerle medyada yer almaya başladı. Bunlarla gripten korunma arasında bir ilişki yoktur. Normalde haftada belirli bir miktar portakal yiyen bir insan her gün 1 kg portakal yerse gribe karşı ekstra bir koruyuculuk sağlamıyor. Onun dışında kişisel korunma yöntemlerini başında el yıkama görülüyor. Sağlıklı insanların maske ile dolaşmasının hiçbir anlamı yoktur. Bu maskeler cerrahi maskeler olduğu için virüs girişini çok fazla engellemezler, sadece mekanik bir bariyer sağlarlar. Onun için sürekli değiştirilmesi gerekir. Kaldı ki grip virüsü sadece ağızdan burundan girmemektedir, gözden de girebilmektedir. Dolayısıyla hastanın maske takması daha mantıklıdır. Örneğin bir evde bir kişi hastalandığında mümkün olduğunca eşyalarını ayırmak gerekir. Bir araya gelme zorunluluğu olduğunda dikkat edilecek şey 2 metre mesafedir.
Bunun dışında okullar kapatılıyor ve dezenfekte ediliyor. Bu son derece anlamsızdır. Grip virüsü dış ortamda hava koşullarına ve yüzeylerin özelliğine göre 9 ile 48 saat arası kalabilmektedir. Düz olan yüzeylerde daha uzun süre yaşayabilmektedir. Masa veya kapı kolu gibi. Düz olmayan yüzeylerde daha kısa süre yaşamaktadır. Okullarda temizlik yapılacaksa çocuklar okuldayken yapılmalıdır. Bunun dışında birçok grip kitleri ve el dezenfektanları piyasaya çıkmıştır. Dezenfektanlarda dikkat edilmesi gereken şey içinde % 60-80 oranında alkol bulundurmasıdır. Eğer öyle bir ibare yoksa almamak gerekir.
Emziren anne ya da bebekten birisi domuz gribine yakalandığı takdirde emzirmeye devam edilmeli mi?
En büyük problemlerden biri budur. Gebelik en önemli risk gruplarından başında gelmektedir. Gebelerin ve loğusaların kendilerinin gribe karşı risk grubunda olmalarını bilmeleri gerekmektedir. Onlar için özel aşı da getirilmiştir. Anne grip olduysa kesinlikle bebeği emzirmeye devam etmelidir. Çünkü anne sütünün de gribe karşı da koruyuculuğu vardır. Fakat emzirirken önlemlerini alması gerekir. Maske takması, emzirmeden önce ve sonra ellerini yıkaması ve göğsünü temizlemesi gerekir. Çocuğa yakınlaşması gereken zamanlarda da maske takması gerekir. Sütten grip virüsü geçmemektedir. Anne eğer ilaç kullanıyorsa -ki yeni doğan bebeklerde de salgınlarda ilaç kullanıyoruz- geçen miktarın bir zararı yoktur.
Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu domuz gribi veya başka türlü salgınlar konusunda ne gibi çalışmalar içindedir?
2005 yılından itibaren Türkiye’ de bu Salgın İzleme Kurulu kuruldu ve her yıl yenilenen salgın hazırlık planları yapılmaya başlandı. Bakanlıkta salgın izleme ve salgın yürütme kurulu olmak üzere iki kurul vardır. Getirilen fikirler dahilinde belirli düzenlemeler yapılmaktadır. Salgın izleme kurulu daha büyük bir gruptur. İçerisinde Türkiye’nin her yerinden öğretim üyeleri dahil, bilim adamları vardır. Salgın yürütme kurulu daha küçük bir gruptur. İhtiyaç duyulduğunda hızlı bir şekilde toplanan bir gruptur. Ani alınan kararlar genellikle yürütme kurulunda alınır. Salgın izlemindeki genel politikalar salgın izleme kurulunda görüşülür. Salgın hazırlık planları Türkiye genelinden küçük bölgelere kadar inmektedir. 2005 yılından beri Türkiye’de böyle bir salgın çıktığı zaman kim ne yapacak, ne görev yapacak belirlenmiş durumdadır. Mesela her hastanenin veya sağlık kuruluşunda bunun için tatbikatlar yapılır. Eğitimler verilir. Seferberlik hazırlığı gibi bir hazırlık yapılır. Açık söylemek gerekirse şu an böyle bir durumda en çabuk organize olacak grup sağlık personelidir. Daha önce yaşadığımız kuş gribinde de bunu gördük. Bunu sadece sağlık personeli olarak düşünmemek gerekir. Kullanılacak araçlar, emniyet güçleri, askerler, sivil araçlar. Herkesin bu hususta hazırlıklı olması gerekir.
Mikro’dan makro bakış açısına geçtiğimiz zaman herkese bir görev düşmektedir yani?
Aynen öyle.
Sizin söylemek istedikleriniz nelerdir?
İlaçları çok dikkatli kullanmak gerekir. Çünkü yoğun bir şekilde kullanıldığı zaman ilaca karşı direnç de gelişebilmektedir. Biz hekimler teraziyi bazen hakimlerden çok kullanırız. Bir hastaya bir ilaç vereceksek veya bir topluma bir aşı uygulayacaksak kefenin bir tarafına hastalığın topluma maliyetini ve riskini koyarız, diğer tarafa da ilaç ya da aşıyı. Terazinin hangi kefesi ağır basarsa onu yaparız.
Fotoğraflar: Dr. Çağlan Tunçbilek
İlgili yazılar
Soğuk Algınlığına Ihlamur Desteği
Solunum Yolu Hastalıklarına Dikkat!
Acı İlaçlarla Dolu Geçen Bir Süreçteyiz