Tedriç Yasası ve İlahi Çaba

İste – olsun yaklaşımının içeriğinde Tedriç Yasası üzerinde durulmuyor… İste – olsun yaklaşımı, bir göz boyama, acelecilik, heyecan uyandıran, meraklandıran bir durumdur. Tedriç yasasını kutsal kitaplarda da görmemiz mümkün. Kutsal ayetlerin, dini inançların desteklediği yaradılış konusu, ayetleri, efsaneleri ve mitolojik eserlerin hep ortak bir noktası vardır. Örneğin, Tanrı altı günde yarattı denir. Biz bunu altı gün sürmüş anlamında düşünmemeliyiz.

tedriç yasası yaratılış iste ve elde et

“Evren ilahi düşünce ürünüdür. İlk rezonans, ses titreşimi ile Ol kelimesi ile başlar. İlk yaratım bir düşüncenin bir rezonansın ürünüdür.” (Kevser Yalçın).

Kevser_Yalcin_Tedrit_Yasasi_indigo_dergisi_roportajKevser Yalçın Grafik, tasarım renk ayrım uzmanı. Bir şirkette, çalışıyor. İzmir Ruhsal Araştırma Derneği’ne üye. Yazıları Ruh ve Madde dergisinde de çıkıyor. Bir de yakında Kuantumun Gizli Öğretisi adlı kitabı çıkacak.


İki de güzel çocuğu var. Aslında çocuklar açısından bakarsak ne kadar şanslı bir durum bu…

Bir sohbette konu “Tedriç”ten açılmıştı. Duymamıştım ben bunu. Nedir diye sordum. Anlattı… Ve üstelik boşlukları da doldurdu. Sonra da İndigo Dergisi okuyucularına sunalım, herkesin boşlukları dolsun istedik…

İhtiyaca yönelik mantığa uygun bir düşünce alanı yaratmak, kuantum felsefesi içerisinde, istediğimiz şeyin geçekleşmesine yeterli midir?

Evren ilahi düşünce ürünüdür. Evrenimiz düşlerin, hayallerin, düşüncenin evrenidir.

İlk rezonans, ses titreşimi ile Ol kelimesi ile başlar. İlk yaratım bir düşüncenin bir rezonansın ürünüdür.

Gerçekleşmesi üzerine üretilen bir düşüncenin, akla ve ihtiyaca uygun şekillenmesi ve gerçekleşme payının yüksek olması, bizler için son derece önemlidir. Net, duru, planlı, programlı ve olanaklarımız içerisinde isteklerimiz doğrultusunda ürettiğimiz düşüncelerin, hayallerin gerçekleşmesi tamamen bize bağlıdır.

Ancak hayallerimiz, düşlerimiz ve düşüncelerimizin gerçekleşmesi için en önemli unsur çabadır.

Kitaplar “iste olsun” der. Ama bu boşluk yaratan ve altyapısız bir ifade bence. Bu iki kelimenin arasını nelerle doldurmamız gerekiyor?

Bunu birkaç başlıkta inceleyebiliriz:

  • Yeteneklerimiz
  • Evrenin yasalarına uygun bir yol
  • Çaba – kişisel mücadele
  • Bilincimizdeki düşüncelerde olumlu olanların daha baskın olması
  • Ve mutlaka; zaman

İstemekle olması arasında olan her şey, yani kat edilen yollar, mesafeler ve zaman çok önemlidir. Gerçekleşmemesi mümkün olmayan hiçbir düş ve hayal yoktur aslında.

Düşlerin, hayallerin ve düşüncelerimizin gerçekleşmesi için gerekli ve en önemli alt yapının oluşmasını sağlayan bir unsur, yeteneklerimizdir.

Akla uygun diyorsunuz sorunuzun başında, işte akla uygun istek – düşüncelerimizin gerçekleşmesini destekler yeteneklerimiz. Doğuştan getirdiğimiz ya da sonradan kazandığımız yetenekler. Yeteneğiniz yoksa çok ünlü bir ressam olma hayaliniz de gerçekleşemeyecektir. Yeteneğiniz yoksa dünyaca ünlü bir solist olamayabilirsiniz

Yeteneklerimizin yanı sıra evrenin de yasalarına uygun olması ve kaderi durumların da göz önüne alınması gereklidir. Çünkü lineer düz mantıkla işleyen bir evren anlayışı çok gerilerde kaldı. Kaotik, düzenli, bir bütün ve etkileşim halinde olan bir evren içerisindeyiz.

Yaşam, her zaman her dakika aynı ritimde, aynı rezonansta devam edemiyor. Çeşitli olaylar yaşıyoruz, toplumsal olarak, ailesel olarak. Acısı tatlısıyla yaşamda gelişmeye ve ayakta kalmaya çaba gösteriyoruz. Bu yüzden tekrar belirtmek istiyorum, çaba çok önemli.

Tek bir istek – düşünce üretilmesi çok yeterli olmayacaktır isteğinizin gerçekleşmesi için.

Alt yapının güçlü olması sizin pozitif yani olumlu düşünceler üretmenizi gerektirecektir. Olumlu bakış açısına sahip olmanız için de konuşmalarınıza ve ürettiğiniz düşüncelerin kalitesine önem vermeniz gerek.

Oturduğumuz yerden ürettiğimiz düşüncelerin gerçekleşmesi için ne yapıyoruz? Bekliyor muyuz?

Kapıyı çalın açılacaktır diyor Hz. İsa; Kapıyı çalın diyor, kapının önünde oturun bekleyin demiyor. Kapı bile çalınmadan açılmıyor anlamında. Kapının açılmasını istiyorsan, çaba göstereceksin, eyleme geçireceksin ki, zamanı gelince o kapı sana açılabilsin.

Dediğim gibi, her şeyden önce, düşünce şeklini değiştirmek gerek. Pozitif düşünce bilincini yerleştirmek gerek zihnimize. Konuşmalarımızın kalitesini değiştirmek gerek. Yakınan, kıskanan, üretken olmayan, suçlayan, tavır alan, acı çekmeyi seven, kullanan, duygu sömürüsü düşüncelerimizi görelim ve onların yerine, yapıcı, olumlu, enerji seviyesi yüksek, mutluluk ve huzur içeren kelimeler koyalım.

Ve zaman kavramını asla unutmayalım. Her şeyin gelişmesi, olgunlaşması, gerçekleşmesi için zamana ihtiyaç vardır. Düşünün bir tohum bile ne zaman büyüyeceğini ağaç olacağını ve meyve vereceğini bilir. Bilgisi özünde saklıdır. Zamanı gelince toprağın altından çıkacaktır. Hızlı yetişen meyveleri hormonlu ya da GDO’lu diye tüketmiyoruz niye? Çünkü zamanından önce oluştukları için.

Zamanından önce oluşan hiçbir şeyin bize bir faydası olmayacaktır. Bu yüzden evrene güvenmeli, zaman – mekanın denk gelmesi için, doğru adımları atmalı, yeteneklerimizi geliştirmeli, planlı programlı hareket etmeli, net, duru, akla ve ihtiyaca uygun istek – düşünce üretmeli, çaba göstermeli ve çok çalışmalıyız.

Peki bu zaman niçin önemli?

Tüm Kainat; yasalar, ilkeler ve sistemler bütünü. Ve yasaların dışına çıkmamız mümkün değildir. İlahi irade yasaları vardır, Fizik Yasaları vardır ve bu tüm kainatta, görünen görünmeyen evrende geçerlidir. Bu yasalardan biri Tedriç yasasıdır.

Tedriç Yasası nedir?

Tedriç Yasası ne demektir?

Olgunlaşma, süreç, yavaş yavaş, aşama aşama anlamına gelen Osmanlıca bir kelimedir. Zaman anlamına geliyor. Fakat bu zamanla kelimesinin içine olgunlaşma, tekamül, uyanma, içsel çalışmaların bütünü, şuura aktarılması, bilgilenme, bilginin uygulanışı, uyum süreci, uyum sağlama aşamaları da giriyor.

Bu yüzden tedricen bir bütün kelime olduğu için ben bunu söylemeyi hep uygun görüyorum.

Tedricen olma durumunda bir uyum söz konusu. Uyumun olması için aşama aşama kaydedilmesi gerekiyor. Nasıl ki embriyonun gelişmesinin bir süreci varsa ve erken doğumlar bebek için risk taşıyorsa, her şeyin bir oluşum süreci vardır. Bu yüzden yaşam ve zaman bir bütündür ayrı düşünülemez.

Tıbbi tedavilerde de bu söz konusudur. İyileşmeniz için size tedavi uygulanır. Her güne makul bir doz belirlenir ve iyileşmenin süresi bir hafta, on gün belki bir ay sürer. Doktorun verdiği bir tüp ilacı bir günde hepsini içemezsiniz. Ertesi gün iyileşeceğinizi düşünemezsiniz. Önce o ilaca bünyenizin uyum sağlaması, metabolizmanızın güçlenmesi gerekir. Aşama aşama iyileşme kaydedersiniz.

Tedriç Yasasının harekete geçmesi için belirli bir süre var mı?

Bir takım enerji çalışmalarında da uyumlanma sonrası size bir süre verilir. Bu süre içerisinde, bir takım metotları yalnız kendinize uygulamanız istenir. 21 gün, 28 gün bu tekniği kendi üzerinizde uygularsınız. Çünkü bedeninizin, bedensel titreşiminizin, uyguladığınız metoda uyum sağlaması gerekir. Beden rezonansınız, zihniniz, düşünceniz ile ortak rezonansa gelmelidir. Aşama aşama, uyum sağlarsınız ve titreşiminiz uyumlu hale gelir. Bu zaman süreci bir tamamlanma bütünlenme aşamalarıdır. O aşamaları geçmezseniz ya da geçemezseniz, biri eksik olsa, yarım kalırsınız, bütünlenemezsiniz.

Bu tedriç yasasını, kutsal kitaplarda da görmemiz mümkün. Kutsal ayetlerin, dini inançların desteklediği yaradılış konusu, ayetleri, efsaneleri ve mitolojik eserlerin hep ortak bir noktası vardır. Örneğin, Tanrı altı günde yarattı denir. Biz bunu altı gün sürmüş anlamında düşünmemeliyiz. Düşünün, yüce yaradan bile, belli bir zamanda yarattığını vurgulanmış. Sembolik olarak ifade edilen çok önemli bir konudur aslında. Zamanın olmadığı hiçbir mekân, evren, boyut yoktur. Zaman kavramı, tedriç yasasıyla bir bütündür.


“İste – olsun” yaklaşımının içeriğinde Tedriç Yasası üzerinde durulmuyor…

“İste – olsun yaklaşımı, bir göz boyama, acelecilik, heyecan uyandıran, meraklandıran bir durumdur.”

Eskiden hayırlısı ise olsun diyorduk, şimdilerde yerini, iste ki olsun almaya başladı.

Ben hep şöyle düşünüyorum, kronik ağrılarınız var ve biran önce kurtulmak istiyorsunuz bu ağrılardan. Ağrılarınızın geçmesi için, doktora gidersiniz ya da masaj salonlarına, kaplıcalara vesaire, tercih meselesidir, ikisi de iyidir fakat biri tedavi eder, diğeri sadece ağrıdan kurtarır. Şimdi bizler tedavi mi olmak isteriz, ağrıdan kurtulmak mı? Her ikisi de mümkündür fakat biri kalıcıdır ya da uzun sürelidir, diğeri bir süre sonra tekrar nüksedebilir, daha riskli durumlarla birlikte.

İste – olsun yaklaşımı, bir göz boyama, acelecilik, heyecan uyandıran, meraklandıran bir durumdur. İnsanoğlu bu tip maceralara meraklıdır. Ve araştırmadan, iyice sorgulamadan hop diye kabul etmeye meyillidir. Kim diyor, nasıl diyor, bu kişi bilinçli midir? Ehil bir kişi midir, bilen biri midir diye hiç soran yok. Kendisine bakıyorsunuz, daha henüz kendini dengeleyememiş, hayatı karmaşık, yalnızlık içinde, alt yapısı güçlü olmayan, insan psikolojisinden anlamayan kişilerin size nasıl yardımları dokunabilir ki?

Eğitim alacağımız kişinin altyapısını hatta o kişinin yaşamını irdeleyin diyorsunuz yani?

Elbette. Bunların önemini size vurgulamak istiyorum çünkü kendini öğretmen olarak lanse eden bu kişilerin yaşamları ile rezonansları, titreşimsel enerjileri bir bütündür. Çünkü siz onlardan uyumlama ya da bilgi aldığınız zaman rezonansa giriyorsunuz, benzer titreşimde alışveriş yapıyorsunuz.

Herkes böyledir demiyorum elbet, buna karar verecek olan sizlersiniz.

Aile danışma merkezlerinin ve Psikiyatristlerin uyguladığı Aile Dizimi (Hellinger Terapisi) ile günümüzde sertifikalı eğitmenlerin Aile Dizilimine bakarsak, şunu görebiliriz. İki teknik birebir aynı olabilir, uygulama aynıdır, fakat sonuçta çıkan durumu kimin tahlil etmesini istersiniz, kimin yaklaşımı tedavi edicidir ve akılcıdır? İnsan psikolojisinden anlayan, uzman bir doktorun mu, yoksa sertifikalı bir kişinin mi?

Kimseye karşı bir tavrım da yok.

Sadece insanlarımızın araştırmadan, soruşturmadan, sonuçlarını düşünmeden bir takım enerji ve terapi çalışmalarına girişmemeleri gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Bir de fark ettiğim şu ki, bir uzman doktorun size yaklaşımı her zaman stabildir. Seviyelidir. Fakat deneyin, sertifikalı eğitmeninizin söylediğine ters bir cümle kurun ya da biraz üsteleyin, onunla aynı fikirde olmadığınız için, size karşı farklı yaklaşımlarda bulunabilir.

Bu durum, ne gibi zararlar verebilir?

Bu durumun zararlarına gelince, istek – düşüncesinin olmadığını görmek, ya da aradan çok uzun zaman geçtiği için beklemekten yorulmak, kişiyi, depresif durumlara itebilir. Çünkü beklenti içindedir. Gerçekleşmesini var gücüyle bekler. Sürekli olumlama düşüncesini tekrarlar durur, eğitmeni böyle öğretmiştir. Beyni yorulur, olmadığı zaman eğitmenini suçlar ve ona karşı inancını yitirir.

Alt yapısı güçlü olmayan bir takım teknikler, çalışmalar kişiye inanılmaz zararlar verebilir.

Reiki şifa çalışmalarında en beğendiğim konu şudur, önce doktora gidiniz derler. Önce doktora gidiniz, tedavi olurken, yanında Reiki enerji şifa çalışmasını yapınız der. Ben bu tekniği önerdiğim için belirtmedim sadece akılcı yaklaşıma örnek verdiği için bahsetmeye çalıştım.

Benim bir sloganım var, hayat felsefem var. O da şudur:

Hayallerinizi, düşlerinizi ehil olmayan kişilere teslim etmeyiniz!

Zarara uğramamak için önceliğimiz ne olmalı?

Her şeyden önce bilgilenmeliyiz. Bilgi seviyemiz yükseldikçe, bizi kimse kandıramaz. Karşınızdakinin söylediklerini kolayca kabul etmezsiniz. Kimse size zorla bir şey yaptıramaz. Bilginiz, hisleriniz, duygularınız doğrultusunda akıl süzgecinden geçirirsiniz.

Ve eğer ihtiyacınız varsa, sizin için hayırlı ise, mutlaka sizin olacaktır. Yapmamız gereken isteğinize uygun bir düşünce yapısı ile bilincimizi desteklemek ve hayatınızı isteklerinize uygun somut şeylerle düzenlemek.

Ve fedakârlıkta bulunmamız ve çok çalışmamız gerekecektir. Çünkü evren isteklerimizi altın tabakta sunmayacaktır bize. Yeteneklerimizi keşfedip geliştirmenin ve hayata geçirmenin; çabayla, alın teriyle elde edebileceğini unutmayalım.

Aslında bu, kutsal kitapta geçen “sözlü ve fiili dua” ile paralellik gösteriyor…

Kesinlikle doğru. Sözlü dua ve fiili dua paraleldir.

Müslümanlıkta tevekkül vardır, bir duanız vardır gerçekleşmesini istediğiniz. Önce tüm olanakları değerlendirir, maddi manevi çabalarınızı ortaya koyarsınız, adım atarsınız, başlatırsınız olayı, daha sonra dua edersiniz olması için Yaradan’dan yardım talep edersiniz ve sonunda dersiniz ki hayırlısı ile olsun. Ne güzel bir pozitif düşüncedir.

Hayırlı olanı istemek çok önemli!

Eskileri çok çabuk unutuyoruz aslında. Önyargı ile yaklaşıyoruz, yok sayıyoruz, görmezlikten geliyoruz. Oysa araştırmacı olmak, farkında olarak yaklaşmak, biraz da uyanık olmak gerekiyor. Kimse bizi kandırmamalı. Bize en büyük öğretmen kendimizizdir, bilgilenmemizdir.

Şu an bir kitap hazırlığınız var. İçerisinde neler olacak?

Kuantum Gizli Öğretisi adlı bir kitap hazırlıyorum. Bu kitapta, hiçbir kimsenin ne inancına, ne görüşüne, ne felsefesine, ne ideolojisine herhangi bir yaptırım, karşıt fikir, empoze ya da saptırıcı bir bilgi ile doğrudan hedef alınmamıştır. Yüreklere ve yollara bir ışık tutmak, bir nebze de olsa fayda sağlamak amacı ile yazılmıştır. Benim yaptığım sadece parçaları birleştirmeye çalışmaktır. Herkes için bir bilgi olacaktır kitap içeriğinde.

Yaklaşık 20 yıllık bir bilgi birikimidir. Kuantum fiziği, atom altı partiküller, tüm dünya dinleri ve inanışlarının ortak noktaları, sembolleri, kanıtlardan çok bilincin oluşturulması, düşünce handikapları ve felsefenin, olumlu psikoloji biliminin düşünceye yaklaşımları, sırlı olaylar dediğimiz bir takım mucizelerin bilimsel açıklamaları, tekrar doğuşun kuantumla birleştiği noktalar ve yaşadığım şehirde, canlı tekrar doğuş örnekleriyle, kuantumun gizli öğretisinin anlatıldığı bir derleme ve araştırmalarım olacaktır. Amacım, bir şeyleri göstermek, sunmak değil, nasıl olabileceğini de anlatmaya çalışmaktır.

Sohbet için teşekkür ederim. Başarılar dilerim Kevser Hanım…


Ben çok teşekkür ederim. İyi yayınlar dilerim. Herkesin her şey gönlünce olsun ve her şeyin hayırlısı neyse o olsun!