Uğur Mumcu anısına: Derlemeler

Uğur Mumcu suikastının ardından yıllar geçti. Failleri hala bulunamadı. Gerçi hangi aydının faili bulundu, hangi yitip giden canların hesabı soruldu ki bu ülkede? Sorgulamak da kimin haddine hem… Gelin deşmeyin! Unutun!

uğur mumcu anısına uğur mumcu suikasti ölüm yıl dönümü uğur mumcu faili meçhul aydınlar

Uğur Mumcu yazılarıyla yaşıyor

Size daha iyi ve güvenli bir gelecek sağlayabilmek için canını feda eden aydınlarımızı, barıştan ve özgürlükten, demokrasi ve adaletten yana olan insanlarımızı, bu uğurda nelerle savaştıklarını, neden unutulmak istenmelerini dahi, unutun gitsin! Bireysel ve toplumsal belleğinizi uyanık tutmayın, uyuyun…

Dün de bugün de olanlara gözlerinizi yumun, arkanızı dönün… Şimdilik rahatınıza bakın… Fakat emin olun ki unuttukça, yaşanan felaketlerin ucu bucağı olmayacak. Görünen o ki, irdelemedikçe, mesela -neden bu insanlar katledilir, düşünce özgürlüğü kısıtlanır ya da özgür düşünce hapsedilir, yok edilmeye çalışılır? gibi, bilinçli bir toplum düzeyine erişemeyeceğiz.


Uyutulmaya devam ettikçe de korkarım, geleceğe dair hayal ettiğimiz o aydınlık günler ya da adil bir düzen oluşmayacak, daha çok kabullenir olacağız yutturulanı. Her şey etkisiz hale geldiğinde, tepki verecek ufacık bir zihnimiz, belki anılarımız bile kalmayacak geride. Uyutulmuş, uyuşturulmuş bir millet olarak tarihe geçeceğiz sonunda. İstedikleri de bu olsa gerek…

Uyumlu ol!

İtaat et!

Kanaatkar dur!

Sessiz kal…

Unut!

Fikirler ölmez ve asla unutulmazlar…

Unutmayacağız seni Uğur Mumcu…

Ne olursa olsun unutmayacağız! Bu ülkeyi karartmaya çalışan hangi güç, faktör olursa olsun sen ve senin gibi aydınlarımız, değerleri, düşünceleri, onurlu duruşları ile daima yaşayacaksınız. Bıraktıklarınız, bizi ayakta tutan ve her şeye rağmen umut etmekten vazgeçmememizi sağlayan en önemli etken aklımız ve direncimiz olacak. Bu yolda, bu çizgide her zaman siz aydınların yanındayız…

Neden unutma! İşte tüm gerçekliğiyle, doğrularıyla, ardında bıraktığı yazılarıyla Uğur Mumcu yaşıyor!…

“Biz unutkan bir ulusuz. Unutuyoruz olup bitenleri. Unutuyoruz ve oğulları kızları ölen ana babaları, kanlı gözyaşlarıyla baş başa bırakıp gidiyoruz.”

İnsanlara can güvenliğini sağlayamamış bir düzene hukuk devleti denilemez. Devrimcilerin faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bir düzene demokrasi denilemez. Yolsuzlukların devlet yetkilerini sardığı bir düzene anayasa düzeni denilemez. Bu katiller demokrasisidir. Bu hırsızlar düzenidir. (29 Aralık, 1970, Devrim)

“Bizler unutmadık; onu, öldürülen gençlerimizi, aydınlarımızı, Sivas’ta yakınlarımızı ve terörün aramızdan aldığı binlerce canı”…

Müslüman Irak, Müslüman Kuveyt’e neden saldırdı? Müslüman Suudiler, Irak’a karşı neden Amerikalılarla işbirliği yaptı?… bu savaşların hangisi cihad sayılacaktır?… Osmanlı İmparatorluğu, Müslüman toplumlardan oluşmuyor muydu? Hilafet Osmanlıların elinde değil miydi? Öyleyse Hz. Muhammed’in torunu neden İngiliz istihbarat servisi ile birlikte Osmanlılara karşı savaşmıştı? Dünyada insan insanın, Ortadoğu’da müslüman müslümanın kurdudur. (Cumhuriyet, 21 Ocak1993, İslam Birliği…)

Yugoslavya’da bugün yaşananların binde biri sosyalist Yugoslavyada yaşansaydı, siz görürdünüz Beyaz Saray’ı, Birleşmiş Milletleri, Batılı hükümetleri… Bosna Hersekte petrol olsaydı Batı hiç bu kadar sessiz kalır mıydı? (Cumhuriyet, 11 Ocak 1993, İki Uygarlık…)

Kürt sorunu, Türklerle Kürtler arasında bir sorun değildir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pkk arasında bir sorun da değildir. (Cumhuriyet, 24 Haziran 1922, Seçenek Nedir?)

Kürt sorunu Bekaa vadisinde çözülmez. Şırnak, Cizre, Silopide de çözülmez. Bu sorunun çözüm yeri, dün olduğu gibi, bugün de Kürt Mandacılığını üstlenen Batı başkentleridir. (Milliyet, 28 Mart 1992, Yeni Değil…)

Bu gerçeğin Kürtler tarafından kabul edilmesi gereken özellikleri vardır. Gerçeklerden biri, Pkk terörüdür. Kürt aydınları Pkk terörünü açıkça kınamazlarsa nasıl inandırıcı olurlar? Bir başka yüzü de, tarihteki birçok olayda Kürt aydınları ve aşiretleri ile Batı hükümetleri ve gizli servislerinin kurdukları ilişkilerdir. Türk’ü Kürd’e, Kürd’ü Türk’e kırdırmak isteyen kim?… Dün kim kırdırdıysa, bugün de onlar! (Milliyet, 10 Nisan 1992, Kürt Gerçeği)

Kuzey Irak’taki Kürtler geleceklerini kendileri belirlemiyor. Belirleyenlerin başında ABD ve Çekiç Güç geliyor… Çekiç Güç, ABD için çekiç. Türkiye ise bu çekicin örsü oluyor. (Milliyet, 23 Haziran 1992, Çekiç Güç ve Amacı)


Ortadoğunun karanlık bir kuyu olduğu gibi, her gün biraz daha kanıtlanıyor. Kanıtlanan son ilişki, Mossad-Barzani ilişkisidir. Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa, ne işi var CIA ve Mossad’ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve Mossad antiemperyalist savaş yapıyorlar da dünya bu savaşın farkında mı değil? (Cumhuriyet, 7 Ocak 1993, Mossad ve Barzani)

Bu serüvenci ve acımasız diktatöre yıllarca silah satan Batılı silah tekelleri ve hükümetler, Saddam’ı yeni mi tanıyorlar?… Önce Şah’ı Musaddık’a sonra Kürtleri Bağdat rejimine, sonra Saddam’ı Humeyni’ye karşı kullanan ABD, Saddam’ı devirirse bütün gücüyle İran’daki İslam Cumhuriyetini devirmeye çalışacak? Türkiye neden bu oyunlara araç oluyor?… Batı, Kıbrıs ve Kürt sorunun da Türkiyeden yana bir tavır mı alacaktır? Batı, Saddam olmasa da bir başka Saddam yaratıp, bugün sağlamaya çalıştığı egemenliğini yine kurardı. (Cumhuriyet, 20 Ocak 1993, Saddam Olmasa…)

Bugün Nakşibendi tarikatı kadar etkili hiçbir örgüt yoktur. Bu tarikat hakkında bir Meclis araştırması açılabilir mi? Atatürk heykellerinin en çok dikildiği, düşüncelerinin ise yok edildiği dönemleri yaşamıyor muyuz? (Cumhuriyet, 3 Aralık 1986, Balta ve Taş…)

Tekbir sesleri ile Atatürkçülük… Said-i Nursi Hazretlerine yapılan övgülerle Atatürkçülük… Sağdan üç beş oy alma uğruna solculuk adına gerici sakalı sıvazlayan Atatürkçülük… İşte yasaklı ve kısıtlı demokrasinin ulaştığı nokta da budur. Atatürk’ün kemiklerini sızlatan olgu da sanırız budur. (Cumhuriyet, 17 Eylül 1986, Din Sömürüsü…)

1854’ten sonra, 1980 OECD toplantısına kadar uzanan tarih diliminde en onurlu sayfalar, Mustafa Kemal döneminin ulusal bilinci ile yazılmıştır. 1920’lerde emperyalist ordulara diz çöktüren Mustafa Kemal’in uyandırdığı KUVAY-I MİLLİYE ruhu bugün yerini uyduluğa, teslimiyetçiliğe ve dilenci ekonomisine bırakmış ise, acı acı ve derin derin düşünmemiz gerekir. Batı sermayesi, bugün 1920’lerin Mustafa Kemal Türkiyesinden öç alıyor. Haçlı seferleri, OECD ile Nato ile silah ambargosu ile, savunma işbirliği anlaşmaları ile, IMF ile, dış borç ile her gün yeni baştan düzenleniyor. Ve Kurtuluş Savaşı öncesi ulusal kongrelerde reddedilen Amerikan mandası, bugün başka başka yollarla, cebren ve hile ile içimizde yandaş bulup egemenlik kuruyor. (Cumhuriyet, 1 Nisan 1980, Batı Acısı…)

Sağcılıktan solculuktan vazgeçtik; önce ciddi bir devlet gerekiyor. Reformdan devrimden vazgeçtik; evet, doğru; şu kan selini durduracak bir devlet arıyoruz. Şu kan selini durduracak, bütün olup bitenlerin hesabını soracak ve eşkiyadan korkmayacak bir devlet arıyoruz. Ve yüreğinde insan sevgisi olan politikacı arıyoruz. (Cumhuriyet, 28 Aralık, 1977, Devlet Korkar mı?)

Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün bir topluma, bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur çağımızda. Susmayı, bir yaşam biçimi olarak benimseyen insanlar vardır. Özgürlükleri ve silahları konuşmamaktadır. Her adaletsizlik onların eylemsizliklerinden güç alır biraz da. Ellerini kana bulayanlar, içlerindeki korların mezar taşlarıyla yaşayanlar, aynı adaletsizliğin ve aynı suçun ortaklarıdır hep birlikte. Gözlerin açıksa göreceksin! Kulağın sağır değilse duyacaksın! Ellerin kesik değilse uzanacaksın! (Yeni Ortam, 20 Ocak 1975, Çağın Suçu)

Yolsuzluklara alıştık, gencecik delikanlıları kanlı kefenlere sararak gömmeye alıştık, işkence evlerine alıştık… işsizliğe mahkum edilenlere alıştık… Kapıları kurşunlananlara alıştık. Geçmiş cinayetleri kolaylıkla unutan toplum, bundan sonra dökülecek kanların da sorumluluğuna ortak oluyor demektir. (Cumhuriyet, 27 Haziran 1975, Kanıksamak)

Devletin, şiddet ve terörü tek başına yürüttüğü günler oluyor. Buna devlet terörü diyoruz. Bir kısım şiddet olayları, devletten bağımsız kişi ve örgütlerce yapılıyor. Bir kısmı da tam anlamıyla karma oluyor. Bazı kamu görevlileri ile sağcı teröristler, aynı örgütte, aynı eylemde birleşiyorlar. Devlet kışkırtıcı ajan kullanıyor, suç işliyor, suç işletiyor. (Cumhuriyet, 9 Eylül 1976, Devlet ve Şiddet)

Bir toplumu ayakta tutan temel dayanaklardan biri, adalet duygusudur. Bu duygu bir kez yara aldı mı, demokrasinin temelleri de sarsılmış demektir. Adalet, bağımsız mahkemeler aracılığıyla dağıtılırsa adalet duygusu güçlenir. Devletin görevi adam öldürmek değildir. Devlet, sanıklar kim olursa olsun, suçları hangi türden olursa olsun, haklarında suç bulunan kimseleri sağ olarak mahkemeler önüne çıkarmakla yükümlüdür. Bundan da acısı, mahkemelerin yerini silahla, bombayla doldurmak isteyen anlayıştır. Yargıçları yok sayan siyasal iktidar, bundan sonra silah yoluyla mı adalet dağıtacaktır yoksa!?… (Cumhuriyet, 30 Ocak, 1976, Silah ve Adalet)

-Bu satılık mı?

Ünlü ressam, fırçası kadar hünerli zekasıyla bu soruyu şöyle yanıtladı:

-Evet burada gördüklerinizin hepsi satılıktır. Benim dışımda… Uygun çerçeve bulsam kendimi de satacağım ama, kendime çerçeve bulamıyorum!

Son yıllarda kulaklarımız, parayı verenin çaldığı düdüklerle sağırlaşmadı mı? Paranın padişahlığını görmedik mi? Kara paranın krallığına, toplum olarak hep birlikte tanık olmadık mı? Milyonlar, milyarlar, dönme dolaplar gibi, insanların vicdanlarına dönüp durmadılar mı?

Evet sevgili dostlar… Bir memlekette namuslu kalmak artık bir cesaret işi olmuşsa, vay bizim halimize! Bakın çevrenize; dostlarınıza, arkadaşlarınıza bakın. Bu kurtlar sofrasında paylarını almamış olanlara, eşleri, çocukları ve yakınları ile namuslu olma cesaretini göstermiş olanlara… Düğmelerinizi ilikleyin, şapkalarınızı çıkarın! Onlar toplumumuzun adsız kahramanlarıdır. Onların çerçeveleri namusla, erdemle, özveriyle, onurla çatılmıştır. Onları hep birlikte saygıyla selamlayalım dostlar. (Cumhuriyet, 4 Ekim 1981, Çerçeve)

uğur mumcuSon Söz: Uğur Mumcu’nun yazıları daha önce yayımlanmış bile olsa, sanki ilk kez yayımlanıyormuş gibi geçerliliğini koruyor olmasıdır. Yazılarının bütününe baktığımızda yıllar geçse de bu ülkede nelerin değişmediğine ilişkin sonuçlar çıkarılabilir. Ama asıl sonuç şudur ki, bu denli gelişmiş bir beynin ve öngörülerin sahibi bir insanın, düzeni bozulmak istemeyenlerce, fazla ve tehlike arz ediyor olmasındandır.

Unutmadık, Unutmayacağız!


Sevgi ve Saygıyla Uğur Mumcu…

Kaynaklar:

  • Uğur Mumcu – Son Yazılar (1-24 Ocak 1993)
  • Örs ve Çekiç (Şubat-Temmuz 1992)
  • 12 Eylül ve Şeriat (Haziran-Aralık 1986)
  • Bağımsızlık Gülü (Ocak Haziran 1980)
  • Bir Devlet Arıyoruz (Temmuz Aralık 1977)
  • Çağın Suçu (Ocak-Haziran 1975)
  • Devlet, Silah, Adalet (Haziran-Aralık 1976)
  • Namuslu Olma Cesareti (Haziran-Aralık 1981)

Teslimiyet yok sevgili ülkem, Yenilmedin!


Aylin İçsel
İnsanın en büyük pratiği kendi hayatıdır, derler. Deneyimlerimizden çıktığımız yolculuğumuzda her durakta ve her yolda hayatın anlamına dair edindiğimiz her doktrin muazzam mucizelerle dolu biz insanlara münhasırdır. Benimse en büyük meramım, derin bir insan sevgisi ve anlayışı, bütün insanlara duyulan kardeşlik ruhu; insanların mutabakat içinde olmaları, dünyayı daha iyi algılayıp, daha yaşanılır bir yer olmaya muktedir, düşüncelerin özgür, barışın ve insanlığın hüküm sürdüğü, çocukların mutlu yaşadığı bir dünya inancı ve de hayalidir. Yazmaksa, olup bitenler karşısında herkesin sesi olmak, kıyılardan geçip, sokağın en işlek caddelerinden dokunmaktır hayata... Yaşamın kendisine karışmak ve keşfetmek tutkusudur. Varoluşun en derin sebebidir yazmak...