80’in Sonbaharında O henüz 17 yaşındaydı

80’in Sonbaharında yapraklar her sonbahardakinden daha sarıydı. Aşk mevsimi değildi bu kez gelen. Aşıkların telini sızlatmıyordu yağmur. Gökyüzü geceleri zifiri karanlık olmuyordu. Aniden şimşekler çakıyordu açık sanılan havalarda bile. Gökkubbe yarılacak sanıyordu insanlar. Yarılıp üzerlerine akacak, karanlığa boğacak onları.

80’in Sonbaharında O henüz 17 yaşındaydı

“Gerçek bir hikaye Zeynep’in anısına…”

Çocuklar acımasız devleri görüyordu bulutlarda. Damlarda uyunmuyordu bu sonbahar, soğuktan değil bu kez üstelik… Oyunların tek yeri avlularla sınırlı kalıyordu,  sararan yapraklar her gün biraz daha savrulurken hayatlarının içine doğru. 80’in Sonbaharında toprak aşk kokmuyordu.

Her gece adını bilmedikleri bir ses geliyordu sokaklardan. Sanki balon patlıyordu, tüp patlıyordu; mermi değil, bomba değil… Her patlayış biraz daha yaklaşıyordu yine her geçen gün. Patlamalar, sarı yapraklar, sonbahar müşterek bir hayatı sunuyordu acının ardındaki şekerpare misali… Şekerpareyi seviyordu, delikanlı. Henüz 17 yaşındaydı.


Bilmekle bilmemek arasındaki bir köprüden geçiyordu. Birazcık bildiği yeni kavramlar ekliyordu her geçen gün bildiklerinin üzerine. Duvarlardaki yazıları okuyordu okula giderken. Kitabı ve bir defteri vardı, sadece bir defter… Evde tam yedi kardeşi. Her sabah kaygılı gözlerle onu uğurlayan, her akşam onu gördüğünde, gözlerinde, bayram sevinci yaşayan bir annesi vardı. Ona bir kez daha kavuşmuştu, bir gün daha, fazladan bir yaşam kazanmıştı.

80’in Sonbaharında aşk

80’in Sonbaharı aşkı ertelemişti. Söz vermişti lise aşkına. Bir gün… Çok uzaklarda olsa da bir gün onunla kavuşacaktı. O olmazsa, bir başkası asla. Zeynep’ti adı. Zeynep’in en çok gülüşünü seviyordu. Zeytin karası gözlerini bir de. Sonbahar geçince, kış. Ardından ilkbahar. İlkbahar mutlaka açacaktı çiçeklerini, 80’in topraktan aldığı aşkın kokusunu mutlaka deniz verecekti. Ama şimdi Sonbahar’dı. Doğu’nun sert ve soğuk havası vuruyordu yüzüne. Aklında Zeynep, elinde defteri vardı… Duvarlardaki yazıları okuyorken, her gece patlamalara tanık oluyorken; yazmaktan korkuyor, yüreğinin patlayışlarına engel olmak istiyordu. 17 yaşındaydı henüz.

80’in Sonbaharında Zeynep neredeydi?

Bir sabah, yine bomboş sokaklarda bir sabah üşüyorken  ince paltosunun altında, bir ceset yerde yatıyordu. Üzeri gazetelerle örtülü. Polislerin başında beklediği bir beden. Belki okul arkadaşı, belki bir baba, belki de bir evlattı tüm gece anasının uykusuz beklediği. Bekleyeni olmalıydı mutlaka. Bekleyip de gözlerinde bayram sevinci yaşayamayanı.


Daha çok üşümeye başladı. Umudunu kesmeye başlamıştı bahardan, çiçeklerden… Ya Zeynep? Zeynep’in beyaz ellerini avuçlarına doldurabilecek miydi bir gün? Bir mektup yazsaydı geleceğe Zeynep okuyabilir miydi? Diyorum ya, 80’in Sonbaharıydı ve yazmaktan korkuyordu…

80’in Sonbaharıydı ve yazmaktan korkuyordu

Köşe başında birkaç polis durdurdu, ellerinde bir robot resim vardı. Aralarında ‘O’na ne kadar benzediğini konuşuyorlardı. Aşk patlayışlarına engel olabildiği yüreği, kaybetme korkusunun patlayışlarına engel olamadı. Sonra, biri çıkıp,” Hayır, O değil” dedi. Belki çiçekler açar dedi delikanlı. Hemen umutsuzluğa kapılmamalıydı. Ama burada değil, uzaklarda açacaktı çiçekler, açar açmaz da Zeynep’i alıp götürecekti. Beyaz ellerini avuçlarına dolduracaktı.

Gecikmişti, annesi penceredeydi yine…”Gidelim” dedi, “Çok uzaklara, ilkbahar gelince döneriz”. Annesi dünden razıydı.”Birer zeytin yeriz, bazen kuru ekmek, bir an önce gidelim”.

80’in Sonbaharında Zeynep sonsuzlukta

Trenle upuzun bir yolculuğa çıktılar. Batıya, en batıya. Burada çiçekleri gözlüyordu genç adam. Batının çiçeği geç açardı doğuya nazaran, bunu bilmiyordu. İlk çiçeği gördüğünde geri dönmüştü Zeynep’i almak için yanına.. Ama 80’in izleri kalmıştı o topraklarda. Zeynep’i alıp götürmüştü sonsuzluğa. Zeynep yoktu, geleceğe yazdığı mektubu verememişti, yazamamıştı sevgisini, korkmuştu yazmaktan, Zeynep okuyamamıştı… Çiçekler geç kalmıştı açmak için. O, henüz  17 yaşındaydı.. Ve Batı’nın çiçeklerini geç açtığını bilmiyordu.


Kendini unutan garip kadın