Bize bir soytarı lazım

Çözümü buldum demiyorum ama bize acilen bir soytarı lazım diyorum. Ülkedeki bu kadar şakşakçıya ve dalkavuğa karşı bize acilen bir soytarı lazım.

Bize bir soytarı lazım

Bize bir soytarı lazım!

“Hayda!


O da nereden çıktı bu hengamenin kargaşanın arasında ülke elden gidiyor kan ağlıyor sen ne diyorsun” demeyin bana.

Neden mi?

TV’yi açtığımda bir gazete elime aldığımda okuduğum, gördüğüm haberler sonrası, ne dediği neye hizmet ettiği belli olmayan bir öyle bir böyle insanları gördükçe, bazı sosyal hesaplardaki hadsiz yorumlara baktığımda, sapkın düşüncelerini pervasızca ve otuz iki dişle bağıran ne kadar çok ‘soytarı’ var bu ülkede dedim.

Sonra tarih bilgilerimi yokladığımda ‘soytarı‘ kelimesini yanlış kullandığımı ve yanıldığımı anladım.

Şu anki malum ekranlarda medya kuruluşlarında gördüğüm duyduğum insanlar soytarı asla olamazlar! Olsalar- olsalar ancak dalkavuk ya da şakşakçı olurlar ki öyleler.

Tarih boyunca ülkeler yönetimindeki mevcut kadrolarda baş göstermiş olan bu üç karakterin ikisi ülkemizde mevcut ama ah bir de soytarı olsa idi.

Çözümü buldum demiyorum ama bize acilen bir soytarı lazım diyorum. Ülkedeki bu kadar şakşakçıya ve dalkavuğa karşı bize acilen bir soytarı lazım…

Bize bir soytarı lazım

Neydi soytarı hatırlayanınız var mı?

Bir fil sahnesinden, bir kitap karakterinden ya da bir tarih kitabı satırlarından eski bir tanıdık soytarı.


Soytarının benim için kelime anlamı; Saraydaki Kralın en yakınındaki akıl ile mizahı gerçek ile cesareti birbirine harmanlama becerisi olan kişi.

Mevcut olan kralın, diktatörün, hükümdarın… Yüzüne karşı söylenemeyen gerçeklerin dile geldiği, üsluba hakim, yönetime katkılı, gidişatta etkili, ve taşı gediğine koyan, düşündüren, fark ettiren malum zat.

Bir Lider Arıyoruz

Bize bir soytarı lazım

Peki ya şakşakçı kimdi?

Mevcut karalın, diktatörün, hükümdarın ne dediği ile ilgilenmez, ne yaptığıyla da ilgilenmez yorumlamaz, anlamaz, dinlemez ama onaylar ama destek verir ama alkışlar…

Oldukça tanıdık ne dersiniz?

Üç karakterimizden bir diğeri de dalkavuktu!

Mevcut karalın, diktatörün, hükümdarın ne dediğiyle ne yaptığıyla ilgilenmeyen verdiği destek sonrası cebinin nasıl dolduğu ile ilgilenen çıkarcı ve sinsi bir hastalık gibi bir anda empoze edilen düşünce ve fikirlerle ortalığa yayılan iki ayaklı virüslerdir.

Öyle ki kral çıplak hikayesini nüktelerle yazdıracak kadar önemli iki ayrı karakter.

İki dolandırıcı terzi, durumdan paye çıkaran dalkavuklar, olan bitene alkış tutan şakşakçılar ve sonunda halkını çıplak selamlayan kendinden bir haber zevki sefasına düşkün, hırsına yenik bir kral, ona gerçeği sunansa bir çocuk.

Güç, mevki sahiplerinin etraflarını sadece yalakalarıyla doldurmasının sonuçlarını anlatan olağanüstü bir örnek…


Artık… Birilerinin gerçekleri söylemeyi görev edinip soytarılık yapma zamanı.


Nihal Çalışkan
1980 Nisan doğumlu. Kendini ve hayatı keşif sürecinde, hayatına giren her bir ruhta kendini buluyor. Dünün dünde kaldığını hatırlatıyor bazen kendine, bugünü, anı yaşamanın keyfini sürmek en büyük derdi. Bilinmeyen on yüz bin ihtimalli yarına umutla ve keyifle ve neşeyle ve merakla gözlerini dikmiş durumda. Bilinmeyeni öğrenmek, görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymak çabasında. Farkındalıklarını artırıyor ve şifa ve şefkat ile bazen hırçın, bazen deli dolu, bazen sakin, bazen çocuk gibi bazen çok keyifli ve bazen de uzun uzun susarak sadece sevmeyi bilen kalbi ile yaşıyor…