Hız insan ilişkilerine de yansıdı. “Fast food” beslenmenin ilişkilerdeki karşılığı ise “fast sekse” dönüştü. Hollywood filmlerinde izlediğimiz “cinsellik” bir anlamda gerçek oluverdi.
Klasik dönemde zaman yavaş akardı. Yaşam, insanlar için çok karmaşık olmamakla birlikte onu anlamak zaman alırdı. Kesin kabuller vardı ve bunlar çoğunlukla tartışılmazdı. Bütün düşünme sisteminin iradesini teslim almış olan bu dogmalar insanların hayatlarını kolaylaştırdığı gibi belli bir plan çerçevesinde ilerlemesini de sağlardı. Ancak kuşkuculuk veya serüvencilik bu yapıyı kırdı.
Zaman hızlandı! Fast food beslenmenin ilişkilerdeki karşılığı fast seks!
Okullarda hala klasik bir mektup zarfının nasıl doldurulacağı öğretiliyor. Neye yarayacağını hiç bilmiyoruz çünkü artık haberleşme kâğıt üzerinden değil atmosferdeki görünmeyen dalgalar üzerinden yapılıyor.
Sabah kahvaltısı ve öğle yemeklerimiz ayakta, hızlı bir şekilde yeniliyor. Çünkü işimize gitmek için çok erken saatlerde yataklarımızdan kalkıyoruz. Hani insan o “Neşeli Günler” filmindeki kalabalık ailenin sabah kahvaltısı sofrasını özlemiyor değil. Ancak bütün bunlar artık çok eski bir zamana aitmiş gibi duruyor. İşverenimiz tam da öğle saatinde bize ya bir toplantı çıkarıyor ya da yetiştirilmesi acil bir iş oluyor. Öğle yemeği için bir pizza, hamburger ya da pide sipariş ediliyor ve bizler ya toplantımıza devam ederken ya da işimizi sürdürürken kelimenin tam anlamıyla “tıkınıyoruz.”
Hız insan ilişkilerine de yansıdı. “Fast food” beslenmenin ilişkilerdeki karşılığı ise “fast seks”e dönüştü.
Hollywood filmlerinde izlediğimiz “cinsellik” bir anlamda gerçek oluverdi. Kadın ve erkeğin, çıkmaz bir sokak, asansör, merdiven sahanlığı, sokak kapısı girişinde gerçekleştirdikleri, genellikle erkeğin (etek giymiş) kadını duvara yaslayarak iç çamaşırını yırtarcasına çıkardığı, kadının erkeğin kemerini çözmesine yardımcı olduğu, ilgili araçların hiç zorlanmadan yolunu buldukları, üç beş gidip gelmeyle bir dakika içinde “beraberce” sona ulaştıkları bir “şey“dir artık seks. Yemek için nasıl tıkınıyoruz kelimesini kullanıyorsak seks için de en uygunu “düzüşüyoruzdur.”
Çay bahçelerinde yüzlerimiz kızararak, karşımızdakine duygularımızı bin bir güçlükle açıkladığımız hatta söyleyemediğimiz ya da o bir türlü kurtulamadığımız sıkıntılı psikolojimiz yüzünden yanlış ifade ettiğimiz buluşmaların yerini internet üzerinden ve takma isimlerle yaptığımız sohbetler aldı. O sohbetler belki on yılda kat edilemeyecek yolun bir anda alınmasını kolaylaştırırken iki insan arasında gizem yaratan atmosferin de yok olmasına neden oluyordu.
Giriş paragrafında altını çizdiğimiz şeyin üzerindeki örtü kaldırıldığı, zihin “sanki” özgürleştirildiği için belki çok daha serbest ilişkilerin kurulduğunu söylemek mümkündür. Ancak bu paylaşımlardan ne erkeğin ne de kadının doyum almadığını rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Çünkü hiçbir ilişki uzun ömürlü olamıyor.
Modern zaman kadını özgürleştirdiği, bağımsız bir varlık haline getirmesiyle birlikte başlayan bu süreç aynı zamanda onu erkeğe de yabancılaştırdı.
Erkeğin derdi ise hiç değişmedi. Kasıklarının altında bulunan ve sıcaklığını hiç kaybetmeden gece gündüz hiç durmadan çalışan fabrikada üretilen şeyin bir an önce kadın bedenine aktarılmasını sağlamak.
Ekonomik sistem ise bu iki cinsi hem birbirine düşman ederken diğer taraftan onların üzerinden rant sağlamayı sürdürüyor.
Oysa iki insanı birbirine yakınlaştırmanın ve onları ayrılmaz “bir” yapmanın yollarından bir tanesidir aralarında kurdukları cinsel yakınlaşma. Ancak ona özen göstermeli, zaman ayırmalıdır. Bir masa etrafında ve güçlü bir dostlukla ve önceden bin bir emek verilerek hazırlanmış yemeği yemenin hazzı gibidir aşka zaman ayırıp, onu doyasıya yaşamak.
Aşk ile seks arasındaki ilişkinin kopartılmamasına özen göstermek gerekiyor.
Çevremizde gördüğümüz her şey artık ciddi ciddi uyarı vermektedir. Önce inekleri çıldırttık, sonra kuşları hasta ettik, şimdilerde domuz gribi gündemde. Kendi kendimize yaptıklarımız zaten her gün gazete haberlerinde arşivleniyor. O zaman durup biraz sakinleşmeli ve zamanın akışını yavaşlatmamız gerekiyor demektir.
Hani şiirde ve şarkıda olduğu gibi; dünyayı güzellik kurtaracaktır ve o bir insanı sevmekle başlayacaktır.
