Hayal kurmayı becerememiş insanlara aslında her şeyin hayal etmekle başladığından bahsetmek, anlamsızlığın derinliğinde boğulmaktan başka ne olabilir ki? Oysa bilselerdi ki adına düzen denilen bir kaosta var olabilmenin yegane yolunun hayalden geçtiğini, hala ısrar ederler miydi; hayale karşı sürdürdükleri bu aşağılayıcı tavırlarını?
Hayaller… Kimi zaman eşsiz renk şöleninin hakim olduğu bir gökyüzünde gün batımını izlerken sahilde, kimi zaman sessizliğin hakim olduğu bir zaman diliminde doğanın kucağında oturmuşken bir Zerdüşt misali, kimi zaman da gecenin büyülü karanlığının hakim olduğu yıldızlarla bezenmiş bir gökyüzüne ilişmişken gözler… Beliriverir çoğu kez; beynin kıvrımlarımdan süzülmekte olan düşünce kırıntılarının içerisinde. Ardında ise dudaklarda bıraktığı garip bir tebessüm kalmıştır sizlere, bir hatıra misali.
Hayaller değil midir ki hem; yüzlerce rutinlerin ördüğü kafeslerimizde yaşamlarımızı girdaba sokmaktan bizi alıkoyan ve birazcıkta olsa nefes alabilmemizi sağlayan?
Klişelerle yaratılmış kısır bir hayat döngüsü içinde, amansızca sürüklenmekte olan bir güruh tarafından, oysa ne kadar da küçümsenir oldular, son zamanlarda. Hayal kurmayı becerememiş bu insanlara aslında her şeyin hayal etmekle başladığından bahsetmek, anlamsızlığın derinliğinde boğulmaktan başka ne olabilirdi ki? Oysa bilselerdi ki adına düzen denilen bir kaosta var olabilmenin yegane yolunun hayalden geçtiğini, hala ısrar ederler miydi; hayale karşı sürdürdükleri bu aşağılayıcı tavırlarında, bilinmez?
İnsanoğlunun, yeryüzündeki var oluşundan itibaren yarattığı her şey, hayal etmekle başladı.
Evet, her şey hayalle başladı çünkü; Edisonlar, Einsteinlar, Karl Benzler, Lilienthallar… Dünyada geniş yankılar uyandıran ve teknolojinin hız kazanmasında önemli yeri olan buluşlarına, hayal basamaklarından çıkarak ulaştılar. Çünkü onlar hayallerin keşfetmek olduğunun ve özünde sınırsız yaratıcılık olduğunun bilincindeydiler.
“Hayal kurabilirsiniz, onu gerçekleştirebilirsiniz. Her şeyin bir fareyle başladığını asla unutmayın” diyen Walt Disney’e kulak tıkamak, gerçekle ne kadar bağdaşabilir ki?
Disney’in, küçük bir otel odasında gördüğü, yuvasından çıkan sevimli fındık faresinden aldığı ilhamla ortaya çıkardığı ve tren seyahatleri sırasında geliştirdiği “Mickey Mouse” dünyada geniş yankılar uyandırdı. Ardından “köpek Pluto”, “Goofy” ve “Donald Duck” gibi sevilen karakterleri yaratarak ününü parlatan Disney, yarattığı zincire son olarak Disneyland’ı da ekleyerek dünyanın en büyük eğlence parkını var etti.
Hayal etmeyi bırakmak aslında yaşamayı bırakmaktır
Rutin hayat döngünüzde zamanınızı doldurmaktayken, beyninizin kıvrımlarında hayallere rastlamıyorsanız artık; hayal etmiyorsunuz demektir. Bu da yaşamayı bırakalı çok olduğunuzun aşikar bir kanıtıdır.
“İnsanlar ancak hayalleriyle yaşar ve biraz yaşamaya başlayınca tüm hayallerini kaybederler.” diyen Voltaire’ inde belirttiği gibi, hayat klişesi içerisinde birikerek devleşmeye yüz tutmuş ve bizim perspektifimizle “olumsuz” olarak etiketlendirdiğimiz bazı durumlar, beynimize zaman zaman perde çekebilir. Ama o perdeye inat sımsıkı tutunabilirseniz hayallerinize, yaşamaya başladığınızı göreceksiniz.
“Peşinden gidebilecek kadar cesaretiniz varsa, bütün rüyalarınız gerçek olabilir” diyen Walt Disney’in sözünü, hayallerin sahnesinde var ettiğiniz yaşamlarınızın her bir döngüsüne kazıdığınızda, rüyalarınızı gerçeğe dönüştürmek için önemli bir adım atmış olduğunuzu fark edeceksiniz. Hayallerle dolu bir hayat sahnesinde, dans etmeniz dileğiyle…