Metanetin timsali Lethe: Dünya senden ne bekliyor?!

Hani gençliğimizde düşlediğimiz o güzelim dünya, bu dünya değil? Çoğaldık, çoğaldıkça kötülükler arttı, bize yansıtılmak istenenlerin doğruluğuna kandık. Şimdi neyin doğru neyin yanlış olduğunu kestirmekte zorlanıyoruz. İnandık ve inandırıldık! Çocuklar… Dünyanın o en masum varlıklarına kadar ulaştılar, hedef aldılar, doyumsuz mideleri doymak bilmedi.

Metanetin timsali Lethe: Dünya senden ne bekliyor!

Yalnız yıllar mı geçer insanın hayatından, yalnız dünyanın mı düzeni değişir sizce? Bunlarla birlikte saniyede kaç insan doğar ve yaşamını yitirir. Kimi uzun ve acı dolu bir yaşam sürerken, kimiyse keyfince yaşadığını sanır hayatı; belki de kimileri hiç yaşayamadan, gözlerini açtığı an karanlığa teslim eder ruhunu. Hayat imkan verdiği sürece, herkes bir amaca hizmet eder, buna kader diyebilirsiniz; ya da bir nevi kendiniz belirlersiniz hayatın akışını.

Her birimiz ayrı bir değer olarak, farklı koşullarda dünyaya geldik. Her birimiz neler yaşadık, nelerle karşılaştık bu günlere kadar. Kimlere inandık, kimlerden ilham aldık. Büyüdük, çocukluğumuzu bıraktık anneannelerimizin gülsuyu kokan evlerinde… Gençlerin arasına katıldık, 20’li yaşların hevesiyle ne düşler kurduk, nasıl bir dünya hayal ettik?


Ancak, insanı hayal kırıklığına uğratmakta gecikmez hayat!

Önce sevdiklerimizi alır bizden. Daha küçük yaşlarda anlarsınız aslında hayatın da size oyun oynadığını… İçinizden çıkmayan bir siluet, kağıda çizdiğiniz hamakta uyuyan bir kadın oluverir. O, sonsuzluğa kapatmıştır gözlerini. Sizse onu sonsuza kadar yaşatmak istersiniz. Kaybetmenin acısı dışa vurur kendini… Kabullenirken olgunlaşır, biraz da incelir, incinirsiniz. Hayata karşı gerçek bir kırılma noktasıdır bu.

Gün gelir cam fanusta sakladığımız anılarımız nükseder, etrafınızdaki her kayıp size hep o sevdiklerinizi hatırlatır. Kendinizi onların yerine koyar, aynı üzüntüyü, aynı kederi yaşarsınız. Hissettiğimiz kadar insanızdır çünkü…

Acı bir şekilde herkese uğrar

Yunan mitolojisine göre Lethe’nin hikayesini anlatmak istiyorum sizlere. Uzun ve acı suyuyla Styx nehrinin komşusudur Lethe. İnsanlar, acılarını unutmak için şarap içer ve kanlarına üzüm suyu karışınca dünyadaki çilelerini bir an için unuturlar, ertesi gün yine acı çekmeye kaldıkları yerden devam ederler. Bu acılardan kurtulmak için, gözyaşlarıyla sulanmış çamurdan yoğrulmuş bedeni, bu dünyada bırakmak gerektiğine inanırlardı. Ruh bedenden ayrılıp uzaklaştığında, ölümün karanlık soluğunu hissettiği zaman ruhlar, karanlıklar ülkesine inerler. Ardından Styx nehrine yaklaşıp kayıkçının gelmesini beklerlerdi. Karşıya geçmek için ızdırap dolu yıllar geçirirler, ateşli kıyılar bu ruhların çığlıklarıyla beslenirdi. Cehennemin kapısında üç başlı köpek Kerberos, ruhların kaçmaması için onları bekler; ruhlar Lethe’nin yanına gelir, onun kıyısında oturur, ağlar, ansızın çığlıklarını yükseltirlerdi. Ancak Lethe’nin acı suyundan içen ruhlar, unuturlardı geçmişlerini. Sanki hiçbir şey olmamış gibi… Ve sanki nehrin sularına baktığı zaman insan, acılarının nasıl da akıp gittiğini görür, isyan ve çığlıklar nehir sularıyla beraber karanlık kuyuya gömülürdü. Sonra herkes arınırdı acılarından, ızdıraplarından. Aslında ölümün asla bir son olmadığına inanırlar ve kendilerini korkunun kollarına bırakırlardı. Çünkü bir daha dirilecekler ve acı çekeceklerdi. Buradan da anlayacağınız gibi, insanlığın acısı hiçbir zaman dinmeyecekti.

Metanetin timsali Lethe: Dünya senden ne bekliyor!

Lethe; yeraltı dünyasında akan nehirlerden biridir. Bu nehrin suyundan içen ruhların, dünyada yaşamış fani hayatlarına dair bir unutma şeklidir. Yani çok büyük acıların varlığını anlatır bize bu hikaye.

Bugün, insanlar sevdiklerini çok sık kaybediyorlar. Hem de genç yaşında, hem de birçok umudu beraberinde taşırken. Yok olup gidebiliyor bir insan ömrü korkunç badirelerle, hem de henüz eceli gelmemiş iken, vaktinden önce…

Herkes mutlu bir dünyanın gelecek hayalini kurarken dünya nasıl da kirleniyor. Hayalleri olmadan insan yaşama nasıl tutunsun? Bugün insanın içinde bulunduğu durum, hayalleri tutsak etmeye, anıları, duyguları silmeye çalıştığı bir çağdır. Acıların çok sık yaşandığı, yüreklerin çok derinlere kazındığı bir zamandır. Hani gençliğimizde düşlediğimiz o güzelim dünya, bu dünya değil? Çoğaldık, çoğaldıkça kötülükler arttı, bize yansıtılmak istenenlerin doğruluğuna kandık. Şimdi neyin doğru neyin yanlış olduğunu kestirmekte zorlanıyoruz. İnandık ve inandırıldık! Çocuklar… Dünyanın o en masum varlıklarına kadar ulaştılar, hedef aldılar, doyumsuz mideleri doymak bilmedi.

İşte bu yüzden belki de öyle görmek istediğimiz dünyaya sırt çevirdik, görmezden geldik olanları, kanıksadık. Belki de Lethe’nin acı suyundan içip bir an olsun unutmak istedik sancılarımızı.

Metanetin timsali Lethe: Dünya senden ne bekliyor!

Oysa;

Bizlere dayatılmak istenen handikapları…

Öfkeyi, düşmanlığı, ayrımcılığı, kanla beslenen eli silahlı vicdansızları…

Hainlerin, barbarların, vahşilerin yaptıklarını unutmak istedik de unuttuk mu?

Bunların yanında, savaşları, hafızamıza kazınmış her türlü acımasızlığın kötü görüntülerini efsanevi Lethe’nin derin sularına gömmeyi isteriz değil mi?

Merhametin olduğu bir güzel dünya hayali kurmak isteriz mesela.

İyi niyetlerimizle merak, endişe, gözyaşından uzak, huzurlu hayatlarımızdan başka ne isteriz ki…


Umut etmek isteriz. Umutsuz bir dünya karanlık bir oda gibidir, tutsaklığımızdan çıkmak isteriz.

Bir kere geldiğimiz dünyalarımızda sevdiklerimizin yokluğunu o küçücük zaman dilimlerinde yaşamadan, sürekli dikkatli olmalardan geçip özgürlüğümüzü başkalarının da rahatsız olmayacağı bir dilde görmek isteriz.

Dünya yaşanası bir yer diyebilmek için, sesimizin yankılarını bir melodi eşliğinde duyabilmek saadetine erişmek isteriz.

Her gün haberlerde, sokaklarda, evlerde, yurtlarda duymaktan, görmekten büyük üzüntü ve acı duyduğumuz olayların artık sona ermesini ve yeniden yaşama dört elle sarılmayı isteriz.

Hayatların bu kadar ucuz olmadığı, insanın bir varlık olarak değerli sayıldığı bir dünya isteriz. Ki sokakta gezinen minik dostlarımızı da unutmadan tabii… Biliriz ki her canlının yaşamaya hakkı var.

Haykırmak! Tüm evrene; çünkü bir ülke zor durumdayken, dünyadaki bütün insanların emelinin, o haksızlığa ya da saldırıya uğrayan insan(lar) için dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın arkalarında olması gerektiğine inanmalarını, duyarlılığını isteriz.

Bölüşürsek tok, bölünürsek yok oluruz…

Biri ağlarken, diğerinin duygularına tercüman olabilmeyi; biri ekmek bulamazken diğerinin ekmeğini paylaşmasını isteriz. “Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz” diyen Yunus Emre‘nin sözlerindeki önemi anımsayarak…

Dünya eşitken ve büyük haksız beklentiler içine girmeden güzel, mutlu ve huzurlu olabilir. Eskiler farklıydı, teknoloji ileri değildi belki ama insani değerler daha ön plandaydı, niye deriz? Dünya malı dünyada kalır. Kimse yanında götürmemiştir servetini. O halde bu hırs niye?

Sevgisiz bir yaşamı, ezber tutan insanların soğuk bakışlarını unutmak isteriz… Bize dostluk lazım, bize sevgi lazım… İnanç lazım bize gerçeğinden. Kötülüğün kötülük getireceği, iyiliğinse iyilikle sonuçlanacağını bilen bir dolu yürek lazım bize…

Barış isteriz, en çok da çocuklar için…

Düşmanlıkların onlara hiç uğramayacağı tertemiz bir dünya… Gelecek neslin de barıştan, insanlıktan, iyilikten yana olabilmesi için…

Şiddeti unutmak isteriz. Herkesin hayatlarına saygı duyduğu; saygının da hoşgörünün de aynılarını doğurduğunu, bir kere bulaştığında hiçbir suyla temizlenemeyeceğini hatırlatmak isteriz.

Arı kovanına dönmüş kafalarımızı, korkuyla manipüle edilmiş ruhlarımızı yine Lethe’nin nehrine bırakmak isteriz ki, akıp gitsin bir daha uğramasın insanlığa diye…

Bu dünyanın iyi vasıflarla da donatılabileceğinin mümkün olacağını bilmek isteriz. Gelip geçici bu dünyada safi iyilik kalıcıdır.

Tepeden tırnağa kucaklayıcı olmak; ayıran değil birleştiren, uzlaştıran söylemlerin içine güvenle bakmak isteriz.

Güneşin suya vuran akisleri gibi insanların da berrak akislerini görmek isteriz.


Bu dünya hepimizin diyebilmek için sadece…


Aylin İçsel
İnsanın en büyük pratiği kendi hayatıdır, derler. Deneyimlerimizden çıktığımız yolculuğumuzda her durakta ve her yolda hayatın anlamına dair edindiğimiz her doktrin muazzam mucizelerle dolu biz insanlara münhasırdır. Benimse en büyük meramım, derin bir insan sevgisi ve anlayışı, bütün insanlara duyulan kardeşlik ruhu; insanların mutabakat içinde olmaları, dünyayı daha iyi algılayıp, daha yaşanılır bir yer olmaya muktedir, düşüncelerin özgür, barışın ve insanlığın hüküm sürdüğü, çocukların mutlu yaşadığı bir dünya inancı ve de hayalidir. Yazmaksa, olup bitenler karşısında herkesin sesi olmak, kıyılardan geçip, sokağın en işlek caddelerinden dokunmaktır hayata... Yaşamın kendisine karışmak ve keşfetmek tutkusudur. Varoluşun en derin sebebidir yazmak...