Kocaeli’nde bir rehabilitasyon merkezinden yükselen çığlıklara duyarsız kalmayıp telefonlarıyla kaydeden ve Ekşi Sözlük’te paylaşan gençler büyük bir kamuoyu baskısı yaratmayı başardılar. Ancak gençlerin vatandaşlık sorumluluğuna sahip çıktıkları için teşvik edilmeleri gerekirken soruşturma açıldı. Paylaşımı Ekşi Sözlük’te gören ve gençlerin avukatı olan Mehmet Nazım Gençtürk, röportajımızın ikinci bölümünde konuyu aydınlatmaya devam ediyor.
1. Bölüm: Yardım çığlıklarını Ekşi Sözlük’te paylaşan gençlerin avukatı konuştu
2. Bölüm: Türkiye’de gelinen nokta – Yardım dileyen çocuklar!
3. Bölüm: Türkiye’de hukuk ve adalet sistemi nereye gidiyor?
Röportaj | Av. Mehmet Nazım Gençtürk
Burada şunu anlıyorum o zaman dediğiniz gibi polis o imdat çığlığını kesmek zorunda ama oraya giden polisler bunu yapmamış, neden peki?
Evet aynen öyle, polis girdi çıktı ama çığlıklar hala devam ediyor. Burada bir sıkıntı ve bir suç olgusu var! Bu gizli kalması gereken bilgi, belgelerden değil. Ayrıca bu çocuklar rehabilitasyon merkezinin adresini paylaşmıyorlar nerede olduğunu söylemiyorlar, adli olayı paylaşıyorlar. Biz böyle bir şeye tanık olduk ve şimdi polis bizi arıyor burada bir terslik var, burada bir sıkıntı var, siz de bilin burada bir adli olay var.
Yine bu madde gerekçelerinden biridir “bilgiyi öğrenmek için çaba göstermek gerekir” çaba göstermek için vasıtalar kullanmak gerekir. Tamam gizli kalması gereken bir kurum ama orada öne çıkan başka bir durum var. Oradan geçen herhangi biri de bu durumu görebilir, tesadüfen bu çocuklar geçiyordu onlar gördü. Bu bilgiye ulaşmak için, o çığlığı duymak için bir çaba sarf edilmedi orada.
“Gençleri ödüllendirmemiz gerekirken…”
Yani bu çocuklar oraya gizlice girip bir kayıt almadılar, öyle değil mi?
Aynen öyle. Yani bu suçun unsurlarının oluşmadığını savcıların da çok iyi bildiğini biliyoruz. Umarım bu soruşturma aşamasında bitecek ve çocuklara dair kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek bir dava açılmayacak. Bir hukuk devletine yakışan budur. Biz bu çocukları ödüllendirmemiz gerekirken böyle bir süreçle muhatap ediyoruz. Bu yanlışın bir yerde son bulması gerekiyor. Umarız artık soruşturma aşamasında durum açıklığa kavuşacaktır.
Rehabilitasyon merkezinin tabelası olmaması doğru mu?
Biraz önce “tabela olmuyor” dediniz, peki gerçekten bu gibi diğer merkezlerde durum böyle mi tabela konmuyor mu? Ve bu kurum devlet kurumu mu?
Evet, burası bir devlet kurumu. Şimdi devlet kurumu olduğunu öğrenince tabelasız olması ilk başta mantıklı gelmiyor ama 2828 sayılı Sosyal Hizmet Kanunu’nun 4. Maddesinde neden tabela olmadığına ilişkin bilgi var ve aslında tabela olmaması doğru. Bu tip kurumlara yerleştirilen çocuklar, dışarıdaki muhtemel tehlikelerden korunması gereken çocuklar, sığınmaya ve korunmaya muhtaç çocuklardır. Dışarıda belki de suistimal edilmiş, şiddete maruz kalmış, can güvenliği riski olan çocuklardır. Bu nedenle bu kurumlara tabela asılmaması, adreslerinin mümkün mertebe gizli tutulması, internet ortamında adres bilgisinin paylaşılmaması esastır. Bu yerinde bir düzenlemedir ama gerçekte olanı söyleyeyim. Dolmuşta “sığınma evi durağında inecek var” derler. Yani aslında çok da gizli bir bilgi değildir bu. Gerçekten bulmak isteyen kişi bulur bunu ama en azından zorlaştıralım. Herkes internet kullanamaz, herkes gazete okumaz, sosyo kültürel seviyesi çok yüksek olmayabilir… Bu bilgilerin verilmemesi, tabelanın olmaması büyük bir kısmı elemektir. Kalanlar için de bir ön güvenliktir. Onunla ilgili bir sıkıntı yok. Bu durum benzeri kurumlarda, kadın sığınma evlerinde de böyledir.
Böyle bir kurumda kimler, hangi meslek grupları çalışıyor? Çalışanlar sessiz mi kalıyor?
Sözleşmeli personel alımları var mı yok mu o ayrı bir konu. Oradaki psikologların pedagogların aldıkları formasyon ya da alanlarındaki uzmanlık nedir, bunlar kurum kurum farklıdır kimseyi zan altında bırakmak durumunda değiliz. Bu kurumlarda fedakarca görev yapan insanlar var. Bu kurumlar gerçekten sosyal hukuk devletinde olması gereken kurumlardır. Devletin bu kurumları açması ve oraya nitelikli personel yerleştirmesi gerekiyor. Bizim burada amacımız bu kurumu ve kurumları zan altında bırakmak değil. Ben burada bir suistimal olayı yaşandı yaşanmadı kısmını da geçerek hiçbir şey olmadığını ve tüm resmi açıklamaları doğru kabul ederek bir yorumda bulunuyorum:
Bir kız çocuğu, cama çıkıp dakikalarca bağırıyorsa ve bu çocuğa nasıl yaklaşacağını bilen biri yoksa, orada bu çocuğun çığlığını susturabilecek bir mekanizma yoksa, en basitinden idari bir zafiyet vardır. Personel eksikliği vardır. Kadroda sıkıntı vardır. En ufak bir sıkıntı varsa, bu çocuklar bizim geleceğimiz ve umudumuz, bu sıkıntıyı gidermek de devletin görevidir.
Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü’nün “Burada istismara uğrayan çocuklar bulunuyor. Önlem amaçlı kurum içi arama yapıldığı sırada çocuklar pencerelere çıkıp bağırmışlar. Bu sırada yoldan geçen bir kişi görüntü çekiyor. Olay bundan ibaret” söylemi dışında resmi bir açıklama veya kuruma denetleme, konuyla ilgili soruşturma oldu mu?
Bizi öyle bir hale getirdiler ki biz resmi bir mercinin güvenilirliğini sorguluyoruz. Bu gençlerin başına gelen de o değil mi? Bir şeyler yapmaya çalıştılar, sordular, soruşturdular ve kendilerini şüpheli konumunda buldular. Bir yerde bir olay yaşanıyor, olayın yaşandığı zaman daha taze, yarım saat olmuş, bir saat olmuş, İnternet’e konmuş gündem olmuş ve yetkiliye “nedir bu” diye soruyorlar. “Kurum içi arama sırasında bir tatsızlık olmuş, bağırmışlar” diye açıklama yapılıyor. Bunu yapmamanız gerekir!
Bir kere bu silsiledir. Bakan bu konuyla ilgili Bölge Müdürü’ne sorar. Bölge Müdürü, Kurum Müdürü’ne sorar. Kurum Müdürü de cevap verir… Peki ya Kurum Müdürü ile ilgili bir sıkıntı varsa? Nitekim bu kurumda da buna yakın bir durum var. Kurumun, kurum müdürünün verdiği cevabı siz doğru cevap kabul edip “Yüzde yüz doğrudur, burada bir sıkıntı yoktur” diye kestirip atarsanız, biz burada sorgulamak zorundayız.
Denetim ve gözetim yetkisi olan kişinin demesi lazım ki: “Bizim aldığımız duyum bu yönde ama pek tabii ki soruşturacağız. Sonuna kadar gideceğiz. Bir kişinin ihmali varsa gözünün yaşına bakmayacağız. Bu çocuklar bizim için her şeyden daha değerlidir. Siz müsterih olun”…
Bu gençler güzel bir şeye vesile oldular. Bölge milletvekilleri geldi, kurumu ziyaret ettiler çocuklarla görüşüldü tek tek soruldu “Ne yaşıyorsun, burada ne yapıyorsun” diye, Vali, kaymakam, başsavcı durumun takipçisi olacağını dile getirdi, idari soruşturma açıldı…
Hatta belki bir sosyal devlette yetkililerin şöyle demesini bekleyebiliriz “Oradan geçen gençlerimizin bu duyarlılığını takdir ediyoruz, onları ödüllendirmek istiyoruz.”
Keşke. Keşke cümleye böyle başlansa “Ne güzel olmuş, bizim de denetlememize vesile olmuşlar, uygulamaya katkı olmuş. Biz tabii ki devlet olarak, yetkili merci olarak, gereken soruşturmaya derhal başlıyoruz. Süreçten de kamuoyunu haberdar edeceğiz.” Bunu söylemek çok mu zor?
“Basit bir arama, çocuklar cama çıkmış bağırmış biri de kameraya çekmiş olay bundan ibaret” dendi. Hayır, bundan ibaret değil! Biz konuşunca gördük ki orada bir sıkıntı var. Bu gençler de sıkıntıyı görmüş. Ensar Vakfı’nda da bu sıkıntıyı gördük. Bariz bir durum var. Artık tescillenmiş, 50’ye yakın çocuk tecavüze ya da cinsel anlamda suistimale uğramış. Raporlarla sabit, inkar edebileceğin bir durum yok. Ancak bu konuda en güvenilir, en duyarlı, en etkin, en koruyucu ve tavrı en sert olması gereken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı çıkıp “münferit bir olaydır, bir kerelik bir şeydir, kurumu lekelemeyelim” gibi bir açıklama yapabiliyor.
“Sesimizi ne kadar yükseltirsek, farkındalığı ne kadar artırabilirsek kazanımdır!”
Yani soruşturma sürerken biraz temkinli olmak, kesin konuşmamak gerekmez mi?
Tabii ki, ne çıkacağını bilemezsiniz. Bu gerçekten soruşturmadığınız yönünde bir kaygı yaratır. Ben vatandaş olarak bunu düşünmekte özgürüm. Çünkü soruşturuluyor dediğin ama vatandaş olarak benim bilgilendirilmediğim onlarca böyle vaka var. Yani yayın yasağı koyuyorsun ve sonucunu bilmiyoruz. Topluma bunu unutturmaksa soruşturma dediğin, evet unutuyoruz. Yeni bir vaka olana kadar biz eskisini unutuyoruz ve ondan aslında biraz sesimizi yükseltmek istiyoruz her bir olayda ki sesimizi ne kadar yükseltirsek farkındalığı ne kadar artırabilirsek kazanımdır diye düşünüyoruz.
Aslında bu olaylar da birbirine bağlı değil mi? Karaman’da Ensar Vakfı olayının yankısı sürerken, küçücük bir çocuğun yine İzmit’de babası tarafından tecavüze uğrayıp ölmesi haberini öğrendik. Dediğiniz gibi bir silsileden bahsedebiliriz, o yüzden de bu konu çok dikkate değer diye düşündürüyor.
Bu konu bu kadar büyümeseydi belki soruşturma bile açılmayacaktı. Bu çocuklar bu konuyu duyulur kıldı. Ne güzel ki kamuoyunda vatandaşlar da bu konuya sahip çıktı ve “Biz de haberdar olmak istiyoruz, biz de burada ne olduğunu öğrenmek istiyoruz” dediler. Ve bu gençlerin suçu olduğuna kimse inanmadı. Bu gençlere sahip çıkıldığı için de mekanizmalar bu gençlerin üstüne gitme noktasında eminim ki tedirgin davranacaklardır. Çünkü maddeler açık, gerekçeler açık, somut durum açık, adli bir olay var ortada.
Kocaeli’ndeki rehabilitasyon merkezinde çocuk istismarı var mıydı?
Bu adli olayı vatandaş duyarlılığıyla duyurma söz konusu. Şunu söyleyebilirim ki bu olayda, insanların içini rahatlatmak açısından söylüyorum, bizim şu aşamada tanık olduğumuz yani delillendirebildiğimiz ya da çocukların söylemlerinde orada bir istismar söz konusu değil. Çocuklara bilinçli sistematik bir işkence, zor kullanma söz konusu değil. Bu çocuklar tabii ki sosyal hayatta psikolojileri bozuk çocuklar. Ailelerinden şiddet görmüş ya da suistimale maruz kalmış çocuklar. Bunlara davranış şekillerinin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini bir tartışma konusu olarak ortaya attık.
Bu kurumlarda kadroların, pedogojik formasyonun ne şekilde belirlenmesi gerektiğini biz bir tartışma maddesi olarak ortaya attık. Soruşturma belki bir kurum nezdinde yürüyecek ama benzer bütün kurumların eksikliklerini gözden geçirmesi, işleyişe bir düzen getirilmesi konularına vesile olundu.
Çocuk istismarında dünyada üçüncüyüz!
Bu kurumla ilgili başka şikayetler, süren davalar var mı? Türkiye’deki rehabilitasyon merkezlerinde, çocuk istismarı olaylarına ilişkin, bugüne kadar ilgili kurumlara kaç başvuru yapılmıştır? Genel bir sıkıntılı durum var mı? Dediğiniz gibi gündeme geldiğinden belki insanlar daha cesurca şikayetleri dile getirebilecek diye umabiliriz…
Şu şekilde ifade edeyim; bu tip soruşturmalar genelde mağduru çocuk olduğu zamanlarda gizli yürütülür ve adliye, basın yayın organları bunları basına vermezler. Soruşturma gizli olduğu için mümkün mertebe gizli yürütülür. Çok istatistiki bilgi veremeyeceğim ki ben o bilgilere de biraz karşıyım zaten rakamlar hatırlanmaz genellikle okunup geçilir, ancak şunu söyleyebilirim ki Türkiye, çocuğa cinsel istismarda dünyada 3. sırada.
Bu çok büyük bir rakam! Biz gelişmekte olan bir ülkeyiz diyoruz, medeni bir ülkeyiz diyoruz, hukuk devletiyiz, sosyal devletiz diyoruz… Çocuğun cinsel istismarında kaydı tutulabilenler ile 3. sıraya yerleşiyorsak – ki kaydı tutulamayanların en az 2, 3 katı olduğu varsayımına göre hareket edebiliriz – bu çok ciddi bir durum! Burada büyük bir sıkıntı var. Bu sıkıntı bahsettiğimiz gibi daha çok özel kurumlarda karşımıza çıkıyor. Yakın bir örneğini Karaman’da gördük. Özel vakıflara, derneklere bu işlerin bırakılmaması gerekiyor. Sosyal devlette ne kadar, hangi kuruma ihtiyaç varsa devlet eliyle bunun açılması gerekiyor. Diğer yandan bu kurumlara hatır gönül ilişkileri değil, kimin arkasında, kimin referansının olduğu değil de, gerekli formasyonu ve pedagojik eğitimini almış olması, alanında uzmanlaşmış olması kıstaslarına göre seçim yapılması gerekiyor.
Şu anki sistemde bir imam hatip mezunu bu eğitimi almadan böyle bir kuruma müdür olabiliyor. Olmaması gerekir açık ve net söylüyorum. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız, sayılarını tam hatırlamıyorum, psikolog, pedagog gibi çocuk gelişim uzmanı kadrolarını fesh ettiğini açıkladı! Bu fesh edilen kadrolar yerine, imam hatip mezunu din görevlisi konulması gerektiğini belirtti. Yüzde yüz yanlış vebu zihniyet Ensar Vakfı’ndaki zihniyet. Bu çok hassas bir konu, bu çocuklara nasıl yaklaşacağını bilmek gerekir. Bu görevin bunun eğitimini alan kişiler tarafından yapılması gerekir.
Belki bu kişiler örnek verdiğiniz gibi imam hatip mezunu bir müdür olabilir, kurumun başına gelmiş iyi niyetli çocukları seven biri olabilir ama dediğiniz gibi herkesin bir uzmanlık alanı varken uzmanlığının dışında, bilmediği bir konuda yaptığı bir uygulamada hata yapması kaçınılmaz zaten…
Kesinlikle öyle, biz kimsenin iyi niyetini sorgulamıyoruz. Ama bu hatalar yapılıyor, görüyoruz zaten. Ve bu hatalar bu kişileri oralara getirenler tarafından örtbas ediliyor, korunuyorlar, önlerine yatılıyor.
“Bu parti üstü bir konu ama şu anda yaftalanan kim? Bu önergeyi reddedenler.”
Siz siyasetin de içindesiniz, çocuk istismarıyla ilgili araştırma komisyonu kurulması teklifinin reddedilmesi ve sonrasında yaşanan süreçle ilgili fikirlerinizi öğrenebilir miyiz?
Ben bu konuda siyasetten ayrı, avukatlıktan ayrı, salt bir vatandaş olarak, mutsuzum, rahatsızım, acım var, isyanım var. Dilim varmıyor bunu cümle içinde kullanmaya ama özellikle baba olarak düşüncesi bile ürkütüyor. Ben vekil ayrımı da yapmıyorum, sizin de çocuklarınız var o vakıflara siz gönderiyorsunuz çocuklarınızı… Ama çocuklar hepimizin çocuğu. Bu çocuklar hepimizin, vurgu; “çocuk”. Bir yerde çocuklar sistematik olarak cinsel istismara maruz kalıyor. 9 yaşında, 12 yaşında, 13 yaşında çocuklar, 50-60 yaşında bir adam tarafından istismar ediliyor. Bununla ilgili rahatsızlık duymamanızın gerekçesi, dinle, ahlakla ve ya her hangi bir şeyle açıklanamaz!
Bu parti üstü bir konu ama şu anda yaftalanan kim? Bu önergeyi reddedenler. Bu yaftadan kurtulmak için “Varsa sorumlusu çıksın ortaya, bizim alnımız ak, yüzümüz ak” demesi için bu önergeyi kendileri vermeleri gerekirken reddetmelerinin siyaseten bir anlamı yok, insanen de bir tanımı yok. Neyse ki yanlıştan dönüldü….
Röportajın devamı: Türkiye’de hukuk ve adalet sistemi nereye gidiyor?
- Türkiye’deki adalet sistemi
- Torpil bu ülkeden gitmedi, artarak devam ediyor
- Bir avukat gözünden hukuk bölümünde okuyanlar için tavsiyeler
- Türkiye’de barışçıl gösteri yapma hakkının anayasal dayanağı