Teslimiyet denince aklımıza kabulleniş geliyor, olan’ı olduğu gibi kabul etmek, değiştirme çabası içine girmeden, yaşam ile uyum içinde olabilmeyi hatırlatıyor bizlere. Kabulleniş önce iç dünyamızda başlıyor, bir anlamda da dış dünyada oluşanlara karşı uyum göstermeyi işaret ediyor.
Teslimiyet! Aktif mi? Pasif mi?
İç dünyamızla dış dünyamızın uyum ve denge içinde olması da bizim mutluluk kavramını yaşamamıza neden oluyor. İç dünyamızdaki beklentilerimiz, ihtiyaçlarımız yaşadığımız deneyimlerle tamamlanırken, eğer ihtiyaçlarımızın farkındaysak bu tamamlanışında farkında oluyoruz, yaşadıklarımızı içimize alıp durumu kabullenişe geçebiliyoruz. Ancak eğer ihtiyaçlarımızın farkında değilsek, dış dünyamızdaki olaylarla kendi içsel temasımızı kuramıyorsak direnişe geçip, kabulsüzlük gösterdiğimizde uyumu kaybediyoruz.
Bu durumda farkındalık içinde oluyor olmamız bize teslimiyetimizi de beraberinde getiriyor. Çünkü senaryoyu yazan da biziz oynayan da! Ardından bu durum karşısında ne yapacağımızın sorusunu kendimize sorduğumuzda ise yeni eylem planlarıyla ve harekete geçerek bulunduğumuz durumdan çıkmayı başarabiliyoruz. Bu durumda teslimiyet aktif olarak gerçekleşmiş oluyor. Aktif teslimiyet sayesinde yaşamımızda farkettiklerimizle değişim kararı alıp, yaşamımızı dönüştürmüş oluyoruz. Yaşamımız yeni çizgisinde devam etmeyi sürdürüyor, yeni bir değişim dönüşüm sürecine kadar.
Bazen eylem kararları alıp harekete geçsek bile yine de dönüşümü gerçekleştiremediğimiz zamanlar olabiliyor. Bu durumda görmemiz gereken hala içsel direnişlerimizin devam etmekte olduğu ve kabullenmiş gibi görünmemize rağmen aslında teslimiyet içinde olmadığımız gerçeği ile karşı karşıyayızdır. Yapılacak şey değerlerimizi gözden geçirmemizdir. Örnek verecek olursak; kilo vermek isteyen kişi kilolu iken içinde hangi duyguları deneyimlemek istediğinin farkına varmış olsun ve bu durumu kabullenerek değişim kararı alıp eylem adımları ile dönüşüm için harekete geçmiş olsun, Yoga- plates-spor gibi faaliyetlerle eylemlerine başlamış olsun. Ancak hala kilo veremiyorsa o zaman kendi iç dinamiklerini yeniden gözden geçirmesi gerekir. Örneğin kendini yeterince sevmiyorsa, aldığı eylem kararlarına direniş göstermeye kalkar, nasıl mı? Daha fazla yiyerek! Çevremizde bu durumda olan bir sürü insan var. Bu örneği farklı deneyimlere taşıyabiliriz. Sonuçta kişi durumu kabul etmiş gibi görünse de kendi içinde kendisi ile buluşamamıştır, bütünlenememiştir.
Pasif teslimiyette ise durum daha farklı çalışır. Olan karşısında tepkisiz kalmak ve olanın hakkımızda en hayırlısı olduğu inancı ile hiç eyleme geçmeden durumu kabul etmektir. Bu bir anlamda kişinin atalet içine girdiğini gösterir. Olan karşısında direniş yoktur. Değişim ve dönüşüm için bir çaba yoktur. Çünkü zihin atalette iken değişim ve dönüşüm gerçekleşemez. Bu durumda kabullenişle kendi içsel gücümüzü de olan’a teslim etmiş oluruz ki, insan olan karşısında gerçekleştiremediği eylemlerinde kendisini haklı bulma eğilimine girebilir ve gelişim için harekete geçmez. Bu bir anlamda da kendi kendini sabote etmektir. Kendi varoluşunu yadsır. Bu durum gücümüzü kendi dışımıza taşıyarak kurban durumuna da düşmemize neden olur.
Aktif teslimiyette yeni seçimler varken pasif teslimiyette hareketsizlik söz konusudur. Aktif teslimiyette kendimize “durum budur, şimdi ne yapmalıyım? ” sorusunu sorarak harekete geçmeye hazırlanırız. Pasif teslimiyette ise kendimize “durum budur, yapacak bir şey yoktur!”
İfadesiyle eylemsizliği seçeriz. Oysaki yeniçağ bilinci, teslimiyeti pasiften aktife taşıyarak sorumluluğumuzu almamızı ve cesaret göstermemizi işaret eder. Aktif teslimiyet kişinin kendisini ifade edebilmesine olanak sağlarken, pasif teslimiyet kişinin kendisini ifade etme gücünü elinden alır.
Aktif teslimiyet çözüm odaklı çalışırken pasif teslimiyet sorun odaklı çalışır.
Teslimiyet, kabulleniş, aktif de olsa pasif de olsa bir duruş hali oluşturur. Önemli olan eylem aşamasına geçip geçemediğimizdir. Eylem aşamasına geçemediğimiz her an yaşamda değişimi gerçekleştiremediğimiz andır. Oysaki evrende her şey değişmekte ve akış halindedir. Hiç bir şey durağan değildir. O nedenle kabulleniş ve ardından eyleme geçmek bu akış haline ayak uydurmak, uyum sağlamaktır. Uyum sağlamayı seçtiğimiz an kendi iç çatışmalarımız sona erer, zihnimiz susar, içsel huzur duygusuna çekiliriz ve mücadeleyi bırakırız. Ardından değişim ve dönüşüm kaçınılmazdır. Seçim sizin!
Cemalnur Sargut: Her Şeyin Allah Olduğunu Görmek