Anneler Günü aslında ne kadar kutlu?

İnsan, doğası gereği mutlu günlerde daha bencil oluyor olabilir mi? Bir kutlama söz konusu olduğunda, bu kutlama hakkından yoksun olanlar niye aklımıza gelmez? Kutlamalarımız günden güne niye şova dönüşür oldu? Mahremiyet sınırlarını daha ne kadar genişleteceğiz?

Anneler Günü aslında ne kadar kutlu?

Aklımdaki soruları sizinle paylaşmak, sizi de bu konu üzerine düşünmeye davet etmek istedim. Hani şu “kapitalizmin tuzağına düşmeyin” klişesinden ve “anneler hediyelerin en büyüğüne, en pahalısına layık” tuzağından uzak, yüreğime dokunan bir farkındalığa çağırmak istiyorum sizleri.

Sevgililer Günü gibi bir gün üzerine çok söze gerek yok. Bazıları için önemlidir o gün. Beklentisi olur; öyle ya “aşk” tanımı bile farklı algılanabiliyor. Bazıları için aşk illa ki şaşaa ile yaşanınca anlamlıdır belki…


Fakat söz konusu kutlama günü en saf, en beklentisiz, en kutsal sevgiler olan “anne” “baba” “evlat” kimliklerimizle ilgili ise bir durup düşünmek gerek…

Olcay, 14 yaşında bir kız çocuğu, şu an komada yatıyor. Tacize uğradığı halde, mağdur edildiği için canına kıymak istedi. Şimdi onun anneciği için nasıl geçiyor günler kim bilir? Peki, o anne nasıl geçirir Anneler Günü‘nü?

Malumunuz ülkemizde yitirilen nice çocuk, nice genç var. Dimağımıza kazınmış nice acılı anne fotoğrafları var ki; onlar hiç reklamlardaki annelere benzemiyorlar. Peki biz anne olma sıfatını en ağır hissettikleri günde niye onları hatırlamayız?!

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2013 yılı verilerine göre, bir ayını tamamlayamadan ölen bebeklerin oranı %64,7 iken, 2014 yılında bu oran %66,6’ya yükseldi. Geçmiş yıllara göre 5 yaş altı bebek ölümlerinde düşüş görülse bile, durum hala oldukça üzücü.

Şimdi bir de etrafınızdaki acıları düşünün. Anne babası olmadan büyüyen çocukları, ailesini trajik şekilde kaybetmiş olanları, ölüme karşı sükunetli yaklaşamayan, ruh sağlığını koruyamayan insanları düşünün…

Bebeği karnında öldüğünde operasyonla alınamayıp suni sancıyla doğum gerçekleştiren kadınlar var. Hamilelik süreci ilerlemiş, ancak doğum deneyimini ölü bebeğini görmek üzere yaşamış, sağlıklı bir bebek beklerken bebeğinin ölüsünü kucağına almış anneler var. Hiç kucaklaşamayanlar var. Bir mezar ile “bu senin annen baban” diye tanıştırılanlar var.


Etrafınıza bakın; mutlaka tüp bebek tedavisi gören, bebek özlemiyle yanıp tutuşan insanlar tanımışsınızdır. Bir de toplumun saçma tepkileri nedeniyle bu durumu gizleyenler var. Bu çirkin bakış açısını değiştirmek için de ayrıca çabalamamız gerektiğini düşünüyorum.

Öte yandan özel çocukların ve bedensel engelli çocukların son derece fedakar ebeveynleri var. O özel çocukların bazılarının özel dünyalarında anneler günü, babalar günü yok. Onların özel dünyasında sevgi çok saf ve kendilerince sevgilerini en güzel şekilde ifade ediyorlar ama onların aileleri için dünyanın gösterişle kutladığı anneler günü, babalar günü daha farklı.

Bu güzel günde belki içinizi kararttım. Tabii ki “Anneler Günü Kutlu Olsun” en güzel kucaklaşmaları yaşadığınız sevgi dolu bir gün daha eklensin ömrünüze, özellikle yeni anne olmuşlar için ve benim sevecen, fedakar, eğlenceli annem için kutlu olsun. Fakat bugün annesine veya evladına sarılmanın mutluluğunu sizin gibi yaşayamayanların burukluğunu bir nebze olsun hissettirmek istedim.

ermenekte_yetim_kalan_madenci_cocuklari_babalarini_mezarlari_basinda_ziyaret_etti_h5233

Belki bu konudaki derin hassasiyetim, etrafımdaki acılara fazlasıyla duyarlı olduğumdandır. Yaratılış gereği anaçlıkla donatılmış olmama rağmen, bana anne olmak sevinci bahşedilmediğindendir belki de… Ama benim gibi düşünen nice insan da tanıdım. Ailesini yıllar önce depremde kaybetmiş bir arkadaşıma, hani şu toplu mesaj halinde gönderilen mesajlardan birini göndermiştim. “Ailenizle nice bayramlar” gibi bir mesajdı. Bu kadar basit bir mesaj onu incitmişti. Herkesin ailesi olmadığını, herkese gönderilen toplu mesajların kendisini kötü hissettirdiğini bana biraz sertçe ifade etmişti. Hissettiğim o utanç hissini unutamam. Nasıl olur da benim gibi incelikli bir insanın (o zamanlar çok daha gençtim), böylesine bir hata yapabildiğini düşünerek kendimi epey hırpalamıştım. Diliyorum ki arkadaşım evlat sahibi olduğunda acısı biraz hafifleyecek ama evlat sahibi olduğunda bile anne baba yoksunluğunun acısının hiç geçmediğini de biliyorum.

Geçenlerde çok sevdiğim, kendisi de anne olan bir doktor ablam, keyifli sohbetlerimizden birinde “17 yaşımda okulla beraber kimsesizler yurdunu ziyarete gitmiştik. Daha ben çocuktum ama küçücük çocukların anne diye koşup bacaklarımıza sarılışını, o anne özlemlerini asla unutamam. O zamandan beri anneme Anneler Günü’nün acıtan yanını anlatmaya çalışıyorum. Çocuklarıma da bugün için beklentim olmadığını söyledim” dedi.

Umuyorum ki bu yazıyı nice güzel insan okuyacak. Belki çevresine söyleyemediği, yutkundukları acıyı betimlemelerine vesile olacağım. O güzel insanların bazılarını tanıyorum. Öylesine anaç, öylesine babacan nice insanın istedikleri halde “annelik” “babalık” kimliğine sahip olamadıklarına, dünyanın adaletine hayret ederek, şahit oluyorum. İşte bugün, o güzel insanları incittiğimiz bir gün değil de, onlara özel olduklarını hissettirdiğimiz bir gün olsa diye hayal ediyorum… Onlar bir şiirde olduğu gibi kendilerine avuttukları düşler için bir gül versinler, gül(ü)versinler…


Evlat kokusuna hasret, ana babaya hasret insanları örselemediğimiz abartısız mutlu günlerimiz olsun.

Anneler Gününün mimarı Anna Jarvis


Sabiha Topallar
'Sen neye hazırsan o'da senin için hazırdır' düsturunu benimsedi 'bu yaştan sonra olur mu' 'hem çalışıp hem sanat olur mu' 'yorulursun nasıl yapacaksın' gibi bahanelere, dayatmalara güldü geçti. Sanatı, en çok Tiyatro'yu ve Edebiyat'ı sevdi öte yandan sevdiği her konuda hayatı deneyimlemeye and içti... Oyuncu, öğretmen, eğitmen, konuşmacı, yazar, yaratıcı drama lideri, aşçı, seyyah oldu zaman zaman tutkularından birine kapılıp gidiyor, hayat yolculuğunda biriktirdiklerini sadece arkadaşlarıyla paylaşmanın bencillik olduğunu düşünüp sözcüklerden yüreğinize yol yapmak istiyor... En önemli yolculuğun kendine yapılan yolculuk olduğunun farkında ham'dı pişiyor bir gün yanıp o yere varma özlemiyle yüzleşmeler yaşıyor sizi sevgiyle selamlıyor...