Elektrik faturası ikiye katlanacak: Vatandaşı ne bekliyor?

Kayıp kaçak elektrik kullanım bedellerinin tüketiciye yansıtılmasıyla faturalar ikiye katlanacak. Tartışma yaratan Elektrik Piyasası Yasa Tasarısı Meclis Genel Kurulunda görüşülüyor. Vatandaşı ve çevreyi ne gibi sıkıntılar bekliyor?

Elektrik faturası ikiye katlanacak: Vatandaşı ne bekliyor?

CHP’li Özgür Özel, Enerji Bakanı Berat Albayrak’ı eleştirerek, “Damat kanunu geliyor. 52 liralık elektrik tüketene 105 lira fatura gelecek. Kayıp kaçak bedelleri vatandaşa yüklenecek. Herkesin buna isyan etmesi lazım” demişti.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Damadın kanunu geliyor. Bundan sonra 52 liralık elektrik tüketene 105 lira fatura gelecek. Memleketi artık bilim, akıl, komisyon değil damat yönetiyor. Bir enerji şirketinin CEO’su damat Alice Harikalar Diyarında. Damat harikalar diyarında bir kanun yapmışlar. Damat ne istiyorsa o var kanunda, ne vatandaşın talepleri var, ne yargının gerekleri var, ne Anayasanın gerekleri var” açıklamasında bulunmuş, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında hazırladıkları iki kanun teklifi hakkında bilgi vermişti.


Greenpeace, TEMA ve WWF’den ortak açıklama

Yasanın tüketiciye getireceği ek maliyetin kayıp kaçak bedelleriyle sınırlı kalmayacağını belirten Greenpeace Akdeniz, TEMA Vakfı ve WWF-Türkiye tarafından yapılan açıklamada, “İklim değişikliği ile daha etkin bir şekilde mücadele etmemiz gereken bir dönemde, Türkiye’nin iklim politikaları karbon yoğunluğunu azaltmaya odaklanmalı. Kömürün elektrik üretimindeki payını artıran politikalardan vazgeçmeli, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiye odaklanmalıyız. Elektrik fiyatlarında artış baskısı yaratacak, elektrik piyasasının akıllı şebeke, yerinde üretim gibi yeni dinamiklere uyumunu zorlaştıracak, tarım ve gıda güvenliğini tehdit edecek uygulamalara sebep olabilecek kanun değişiklikleri nedeniyle büyük endişe içindeyiz” denildi.

Yasa tasarısı kayıp kaçak bedelleri üzerinden tartışılsa da elektrik fiyatlarını yükseltecek bir başka değişikliği de içeriyor. Tasarının yasalaşması halinde yerli kömürden üretilecek elektrik için alım garantisi sağlanmış, şebekeye erişim önceliği tanınmış olacak. Analizler alım garantisinin yıllık toplam maliyetinin 1,1 milyar ABD Doları düzeyinde olacağını ve elektrik fiyatının yüzde 19 artacağını gösteriyor. Eğer linyit santrallerinde üretilen elektrik miktarı resmi hedeflerdeki 57 teravatsaate ulaşırsa, teşviklerin yıllık maliyeti 2 milyar ABD Doları’nı aşarken, piyasadaki elektrik fiyatlarındaki artış yüzde 29 seviyesine ulaşabilir.”

Yeni kanunla neler değişecek?

Kömür teşvikleri fiyatları artırabilir!

Yerli kömürden üretilen elektrik için verilecek alım garantisi, elektrik fiyatlarını da etkileyecek. Bu etki, mevcut durumda üretim maliyetleri elektrik fiyatının üzerinde seyreden santrallerin, oluşan yüksek fiyat ve şebekeye öncelikli kabul avantajlarından mümkün olduğunca fazla yararlanmak için üretimi artırmasıyla gerçekleşecek. Yüksek teşvik fiyatıyla alınan bu elektrik miktarı arttıkça fiyatları da artıracak.

Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü uzmanları tarafından yapılan araştırmaya göre kanun taslağında linyit santrallerinden elde edilen elektriğin alım fiyatının nasıl belirleneceği hakkında detay bulunmadığı görüldü. Serbest piyasada elektriğin fiyatının kilovatsaat başına 4,5 ABD Doları sent olduğu göz önüne alınır, alım fiyatının kilovatsaat başına 8 ABD Doları sent civarında olacağı varsayılırsa, alım garantisinin yıllık toplam maliyetinin 1,1 milyar ABD Doları düzeyinde olacağı söylenebilir. Bu maliyet tüketicilere yansıtıldığı takdirde, elektriğin piyasa fiyatı %19 artabilir. Eğer linyit santrallerinde üretilen elektrik miktarı resmi hedeflerdeki 57 teravatsaate ulaşırsa, teşviklerin yıllık maliyeti 2 milyar ABD Doları’nı aşarken, piyasadaki elektrik fiyatlarındaki artış ise %29 oranında yükselebilir.

Linyit santralleri ani değişimlere ayak uyduramaz

Günümüz şebekeleri, gerektiğinde açılıp kapanacak, talepteki artış ve düşüşlere hızlı tepki verecek esnek kaynaklara ihtiyaç duyar. Sistemdeki kayıpları sıfıra yaklaştırmak için talep tarafı yönetimi ve çeşitli depolama sistemleri vasıtasıyla talep ve arzın birbirini karşılaması hedeflenir. Linyit santralleri doğaları gereği oldukça hantal tesislerdir. Ani değişimlere ayak uydurmaları oldukça zordur ve kar elde edebilmek için talepten bağımsız düzenli üretime ihtiyaç duyarlar. Güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi ise neredeyse sıfır marjinal maliyetle gerçekleştirildiği için üretilen elektriğin maliyetini önemli ölçüde düşürürler.

Linyit santralleri yenilenebilir enerji kaynaklarını tehdit ediyor

Türkiye’nin, 2023 yılına kadar devreye almayı planladığı 18 bin 500 MW’lık büyük linyit kapasitesi ve enerji üretimini büyük ölçüde kömüre dayalı olarak planlamasının şebekede yaşanacak ciddi aksaklıkların da habercisi olduğu söylenebilir. Alım garantisine sahip olacak bu santrallerin ihtiyaçtan bağımsız olarak elektrik üretilmesi özellikle talebin düşük olduğu zamanlarda; neredeyse sıfır marjinal maliyetle üretim yapan güneş, rüzgar ve diğer yenilenebilir enerji tesislerinin çalışmasını engelleyecek, üretilen elektriğin maliyetini ciddi oranda artıracaktır. Örneğin bugün Çin’in birçok bölgesinde kömür santrallerinin kar edebilmesi için rüzgar santralleri yasal olmayan bir biçimde üretimlerinin üçte birini engelleyecek düzeyde durdurulmaktadır. Yine Almanya’da, yasalar yenilenebilir enerjinin şebeke erişim önceliği olduğunu belirtmesine rağmen, kojenerasyondaki ısı yahut yan hizmetler bahane edilerek konvansiyonel yakıtlara öncelik tanınabilmektedir. Yasa tasarısı, linyite getirdiği öncelik nedeniyle aynı sorunların ülkemizde de yaşanmasına neden olacağı gibi, yenilenebilir alanında yaşanan gelişmeleri kaçırmamıza da neden olacaktır.


Esnek olmayan yakıtlardan oluşan bir enerji karışımı, yenilenebilir enerji ve şebeke entegrasyonu alanında yaşanan gelişme ve uygulamaların gerisinde kalınmasına neden olacak, altyapı yatırımlarının akıllı şebeke gibi stratejik alanlar yerine konvansiyonel teknolojilere yapılmasına neden olacak.

Hektarlarca tarım alanı yok olabilir!

Son 13 yılda yeni konut ve sanayi alanlarının inşasıyla 2,4 milyon hektar tarım arazisini, enerji ve madencilik yatırımlarıyla ise 400 bin hektar orman alanı yok olan Türkiye’nin daha fazla tarım ve orman arazisini kaybetmeye artık tahammülü yok. Linyite sağlanacak alım garantileri sonucunda yeni kömür sahalarının işletmeye açılması bu kaybı artıracaktır. Sadece Konya-Karaman’daki kömür sahası üzerine yapılacak bir değerlendirme etkinin boyutunu gözler önüne serebilir. Konya Karapınar ve Karaman Ayrancı’da tespit edilen 1,8 milyar tonluk kömür sahasının geliştirilmesi, Konya Havzası’nda 20.000 hektar tarım alanında verimli üst toprağın sıyrılıp yok edilmesi, söz konusu alandan çıkacak hafriyatın başka tarım alanları üzerine dökülmesiyle hektarlarca tarım alanının yok olmasına neden olabilir.

Kömür santrallerine yakın tüm tarım alanları tehdit altında

Oluşumu on binlerce yıl süren tarıma elverişli bu topraklar kömür, kükürt, asit ağır metal içeren kazı alanlarına ve dekapaj yığma sahalarına dönüşürken rüzgarlar ile diğer verimli tarım alanlarına doğru dağılacak. Etki, Karapınar-Ayrancı’da geçimini tarımdan sağlayan beş binden fazla insanın yerinden edilmesi ve geçim kaynaklarının kaybıyla sınırlı kalmayacak. Araştırmalar, kömürlü termik santrallerden kaynaklanan zehirli emisyonların tarımsal üretimde yüzde 70’e varan oranlarda verim kaybına neden olduğunu gösteriyor.

Yer altı suyu boşaltılacak

Maden faaliyetleri ile yok olacak verimli tarım alanlarının yanı sıra kurulacak termik santral de geniş bir alanda verim kaybına neden olacak. Karapınar-Ayrancı sahasında gerçekleştirilecek kömür yatırımları, yeraltı su kaynakları üzerinde de çok ciddi bir baskıya yol açacak. Sahadaki kömür madenciliği faaliyetleri için alanın susuzlaştırılması, yani yeraltı suyunun boşaltılması gerekiyor. Kurulması planlanan termik santralin ise ciddi ölçekte bir soğutma suyu ihtiyacı olacak. Öte yandan, su kullanımının yüzde 90’ının tarım sektöründe gerçekleştiği Konya Kapalı Havzası genelinde yeraltı su seviyesinin her geçen yıl düşüş gösterdiği, havzada su bütçesinin yılda 2 milyar m3 seviyesinde açık verdiği biliniyor. Özetle, kömür sahasının zaten kısıtlı olan su kaynaklarının kaybına yol açacağı, havzada su bütçe açığının daha da büyüyeceği, termik santralin ise yüksek düzeyde suya erişim riski ile karşı karşıya kalacağının altını çiziyoruz.

Yenilenebilir enerji ucuzluyor

Açıklama şöyle devam ediyor:

“Son yıllarda elektrik piyasalarında oluşan arz fazlası ve yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payının artması sonucunda serbest piyasada elektrik fiyatları bir süredir tüketici lehine düşüş eğilimi gösteriyor. Bu düşüş sonucunda başta özelleştirilen termik santraller olmak üzere yerli linyit ile çalışan santrallerin elektrik üretim maliyetleri piyasadaki elektrik fiyatlarının üzerinde kaldı. Söz konusu santrallerin bankalara kredi borçlarını ödemekte zorlandığı bu dönemde kömürden üretilen elektrik için şebekeye erişim önceliği ve alım garantisi verilmesini de öngören bir kanun teklifi TBMM genel kuruluna sunuldu.

2014 ve 2015 yılları küresel ölçekte yenilenebilir enerji kaynaklarının yılı oldu. Her iki yıl içerisinde de devreye alınan yeni elektrik kurulu gücünün yarıdan fazlasını yenilenebilir enerji santralleri oluşturdu. Beklentiler ve piyasa koşulları bu gidişatın güçlenerek devam edeceğini gösteriyor. Uluslararası Enerji Ajansı 2015 Dünya Enerji Görünümü raporunda, 2015 – 2040 arasında elektrik sektöründe yeni kurulu güç için yapılacak yatırımın yüzde 60’ının yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı projelere aktarılacağını öngörüyor. Paris İklim Anlaşması sonrasında kömür projelerinin finansmanının önünde önemli engeller yükseliyor. Bütün bu dönüşüm ve Türkiye’nin zengin yenilenebilir enerji potansiyeline rağmen, kömüre agresif teşvikler sunulması kabul edilemez.”

Konya’da dev göl kurudu! Meke Gölü yok olmak üzere!

Marmaris’te çevre katliamı: Cennet koya kepçeler girdi

Cerattepe maden projesi Avrasya kuş göçlerini tehdit ediyor


TEMA’dan önemli Artvin Cerattepe açıklaması


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.