Evlilik programları: Hanife artık evlensin!

İnsanlar, evlilik programları ile hayatı, hayat içerisinde olup bitenleri sormaz, sorgulamaz oldu! Birçok şeye duyarsızlaştı! Hükumetin yaptığı zamlar; ülkede olan rant, yolsuzluk, terör yani gerçek gündem unutuluyor, unutulmaktan öte sanki kaçırılıyor! Peki neden?

Evlilik programları: Hanife artık evlensin!

Hanife artık evlensin!

Yeter artık, şu ev hanımlarına yazık yahu!

Kadınlar artık evlerinde de iş yapamaz oldu!


Yemek yapan hanımlar yemeği yakıyor…

Çocuğuna süt ısıtan kadınlar sütü taşırıyor, çay yapan kadınlar çayı…

Ev hanımı Şükran Hanım, okuldan gelecek çocuğuna yemek yapmayı unutuyor…

Hamile kadınlar evlilik programı aşermeye başlıyor…

Evlilik programları

Kısır günü, altın günü için yan yana gelen kadınların ilk konusu, çocuklarını “evlilik programları”na göndermenin yolunu aramak oluyor…

Kocası ile oturan kadın, kocası ile Hakan’ın geçen gün talip olduğu Selma’yı tartışıyor…

Evlilik programındaki Sevgi, gelen talibinden elektrik alamadığını söyleyince ev hanımı Emine Abla’nın Sevgi’ye “Mendebur, sanki kendisi çok güzel de!” diye serzenişi…

Hanife ile Umut evlenecek mi, ayrılacak mı, locada yine yan yana oturdular mı, çay içtiler mi; seyircilerin, ‘çay yerine bir yemek yeseler daha iyi olur’ yorumları…

Daha nice şey…

Bu arada bu kez Umut yok. Çünkü Umut başka taliplerini arıyor; Hanife ise bugünlerde locanın esmer yakışıklılarından bir zamanlar “sadece arkadaşız” dediği Deniz ile gündemde ama artık herhalde onlar da ayrıldı!


Her neyse o kadar şey oluyor ki bu evlenme programlarında, oraya evlilik için katılan kişilerin para aldıkları söyleniyor, bu kişilerin sahte bir dünya yaşadıkları, aslında dışarıdan tanış oldukları, ajanstan katıldıkları…

Evlilik programları neye hizmet ediyor?

Bu programlar neye hizmet ettiğini artık hepimiz biliyoruz!

Bu programları izleyen insanlara bir noktada hak vermiyor değilim! Bu programların reytingi çok yüksek; yüksek olmazsa Atv, Esra Erol ile eşine ayda toplamda 2 milyon 200 bin lira vermezdi herhalde!

Hangi noktada topluma hak vermiyor değilim?

İnsanların aldıkları maaş 1.300 TL, tabi herkes bu ücreti almıyor; bunun üzerinde de alanlar var. Ancak, artık biliniyor ki zenginle fakir arasında uçurum gittikçe arttı ve fakir, yoksul kesimin oranı bu ülkede çok ama çok yüksek!

Peki yoksul bu kadar çokken, insanlar aldıkları maaşla ne yapabilirler? Ne yapacaklar evde oturup ekonomik olarak kendilerine hiçbir zararı (!) olmayacak bu programları izleyecekler!

Düşünüldüğünde eskisi gibi parkta oturup sohbet edeyim, kapının önüne oturayım da iki komşuyla sohbet edeyim havası artık bitti; apartman kültürünün hayatımızın içerisine girmesi ile birlikte kendimizi ‘dışarıdakiler’den soyutlayıp kapıları, camları kapattık, yanımızdan geçen apartman komşumuza dahi “günaydın” demeden uzaklaşır olduk!

Bir süre sonra AVM kültürü topluma yerleşir oldu. İşte bu durumda yoksul toplum, ya AVM’ye girip çocuğunun, kendisinin isteklerine boyun eğerek para harcayacak ya da eve kapanıp televizyon kanallarındaki bu programları izleyecekti!

“Ne yani eve kapananlar bunu mu izlemek zorunda?” diyenler olabilir.

Tabi bunu izlemek zorunda değiller; ancak Türk toplumu da gidip belgesel izlemez, kitap okumaz; bunların topluma yerleşmesi için daha çok zaman var. O yüzden şu an kendisine, yani halkın içinde ne olup bittiğini öğreneceği dedikoduya en yakın programları tercih eder…

Sosyologlar, insanların bu programı bu kadar çok izlemesine nasıl yorum getirir bilinmez; ama bu programlar, insanların beyinlerini uyuşturarak hayatı düşünmeyecek; hayat içerisinde toplum; siyasi erkin ekmeğe, süte, peynire, zeytine yaptığı zamları sorgulamayacak ve siyasi erk de istediği gibi iktidarının devamını sağlayacaktır!

Kısacası; rant, yolsuzluk, terör, ekonomik sıkıntılar yani gerçek gündem toplumun sırtında olmayacak!


Bunları düşününce de bir taraftan insan, “Hanife artık evlensin!” demekten kendisini alamıyor.


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…