Öğrenci gözünden eğitim sistemimiz

Çok farklı bir ülkede yaşıyoruz düşününce. İnişlerimiz, çıkışlarımız oldukça fazla. Farklılığı tadan en büyük payımız ise eğitim sistemimiz. Eğitim, bir milletin en büyük silahı iken aynı zamanda bir oyuncağı nasıl olabilir diye sorulursa belki de bizim ülkemizin oturmayan eğitim sistemini cevap olarak gösterebiliriz.

Öğrenci gözünden eğitim sistemimiz

Herkes yorum yapabilir ancak sadece içinde olan biri etkisini en iyi hissedendir. Ben de bu yazım içinde konuya yazar gözüyle değil, bir öğrenci gözüyle bakarak genel bir değerlendirme paylaşmak istedim.

Eğitimimiz sistemli mi?

Eğitim, genel kalıpları ile sistemli işlemesi gereken bir kazanımdır. Sistemin temel yapı taşları ise öğrenciler, öğretmenler ve kullanılan yöntemlerdir. Ülkemizdeki eğitim sistemimiz ele alındığı zaman bu temel yapı taşlarından hangisi olduğu konumdan memnundur? Öğretmenlerimiz, mesleklerinde gün geçtikçe aşağı konuma çekilirken hallerinden memnun mu sizce? Kullanılan yöntemler öğrencilere hitap edebilecek kadar başarılı mı? Sınavlarımız, ders saatlerimiz, okullarımız gerçek bir eğitimin ne demek olduğunu biliyor mu? Peki ya öğrenciler ne düşünüyor? Her öğrenci bu eğitimden istediği payı alıp yeteneklerinde yükselebiliyor mu? İçtenlikle tüm bu sorulara evet cevabı verebilirsek eğitim sistemimiz için endişelenmemize gerek yok demektir. Peki, evet diyebildiniz mi?


Öğrenci gözünden eğitim sistemimiz

Öğretmenlerimiz ne bekliyor?

Ağır müfredatın hafiflemesini bekliyorlar.
Her öğrenciye ruhen dokunabilmek ve sınıf mevcutlarının normal seviyeye inmesini istiyorlar.
Mesleğe ilk adım attıkları yıllarda atanma kaygısı yaşamak istemiyorlar.
Eğitimin özünü bulmak ve çocuklara bu temel bilgiler ile sağlam gelecek kurmak istiyorlar.
Müfredat yetişsin kaygısını düşünmek değil, öğrencilerin sağlam bir birey olmasını gördükleri için gurur duymak istiyorlar.
Her branş öğretmeni kendi dersine girmek istiyor.
Tatil düzenlemelerinin belli bir düzen içinde yapılmasını bekliyorlar.
Okuldaki kullanım araçların takibinin yapılıp yenilenmesini istiyorlar.
En önemlisi mesleklerindeki değeri ve saygıyı tekrardan geri kazanmak istiyorlar.
Daha birçok madde sıralanabilir. Öğretmenlerin seslerine kulak vermek ve geleceğin mimarlarına sahip çıkmak bir eğitim sisteminin temel şartıdır bana göre.

Hangi eğitim tekniğini kullanıyoruz?

Kullanılan yöntemler çerçevesinde eğitim tekniklerini ele alabiliriz. Ülkemiz içinde hangi teknik faal olarak kullanılıyor? İnteraktif eğitim yaklaşımı, anlatma (takrir) yöntemi, soru–cevap yöntemi, beyin fırtınası yöntemi, demonstrasyon (gösterme yöntemi), problem çözme yöntemi, benzetim yöntemi (simülasyon) gibi sayabileceğimiz eğitim tekniklerimiz mevcut. Bizde hangisi işlevsel olarak çalışıyor?

Hemen cevaplayalım: Test Çözme Yöntemi.

Evet, maalesef ülkemizde test çözme becerisi edinmek gibi yeni bir teknik türemiş durumda. Daha ilkokul yıllarından başlamış olan sınav yarışları ile test çözme zorunluluğu getiriliyor öğrenme meraklısı gençlere ve çocuklara. Matematik sorusu çözemeyenin zayıf, belki de aptal, olarak nitelendirildiği bir dönemdeyiz. Sırf bu yüzden yeni nesilleri kaybediyoruz ve bunun farkında bile değiliz.

Türkçeyi iyi yapabilmek, güzel resim çizebilmek, el işi ile uğraşmak istemek, yabancı dil bölümünde uzmanlaşmak, uzaya merak salmak, müzik ile uğraşmak, yazar olmak istemek, sporcu olmak gibi istekler ve yetenekler neredeyse suç sayılacak gibi görünüyor. “Matematik, fizik, kimya, biyoloji yapmadan başarılı olunmaz! Bir insanın zekası matematik ile ölçülür!” diyen sistemin içindeki kobay görevindeki öğrencilerimiz artık öğrenmekten bıkmış duruma geldiler.

Öğrenci gözünden eğitim sistemimiz

Öğrenmeden nasıl bıkılır?

Psikolojinin temellerine baktığımız zaman şu bilgiye erişiriz: İnsan, doğası gereği merak duygusu ile büyüyen ve gelişen bir varlıktır. Merak ile bilgi ve öğrenme isteği de gelmektedir. Ve eğitim bu sebepten dolayı hayatımızda önemlidir. Çünkü insanın en büyük açlığı olan öğrenme içgüdüsünü besler. Yeni nesil neden okumaktan bıktı? Çocuklar ve gençler artık okuldan, derslerden, bilgilerden ve özellikle de testlerden bıktı artık.

Bu genç yaşta büyük ve kritik olan bir yarışa başlamak ağır gelmeye başladı. Daha ilkokul yıllarında testler ile tanışan ve matematik ya da fen dersi yapamıyor diye geri plana atılıp ötelenmekten yoruldular çünkü. Evet, bıktılar. Çünkü yeteneklerine ve isteklerine göre bir meslek seçebilme özgürlükleri yok! Neye göre meslek seçiliyor bu ülkede?

ÖSYM tarafından belirlenen sorulara yanıt verebilenler kazanıyor ve hayallerine kavuşuyor. Bu sınavın yükünü kaldıramayıp soruları cevaplayamayanlar ise meslek seçimini yeteneğine göre yapamıyor. Hiç düşündünüz mü meslek seçiminde ne kadar başarılı bir ülkeyiz diye? Evet, yüksek puanları alanlar prestijli mesleklere yönelir.

Doktor, mühendis, avukat, mimar, öğretmen vs. Peki bu meslekleri seçen kaç öğrencinin karakterine uygundur geleceği?

Sırf yüksek puan aldı diye avukat olan birinin ileride her davayı kaybettiğini düşünsenize. Ya da doktor olmak istemediği halde prestiji için bu mesleğin içinde olan bir bireyin hastalarına kötü davrandığını düşünsenize. Hatta yeteneği olmadığı halde zorla da olsa bitirdiği mimarlık ve mühendislik fakültesinin gerisindeki öğrencilerin bina yıktığını hayal etsenize. Bunlar hayal değil gerçek dünya aslında. Sadece görmek istemiyoruz. Hata diyoruz ve çocuklarımızı, gençlerimizi hiç dinlemiyoruz.

Hiç sordunuz mu çocuklara veya gençlere: Hayalin nedir, ne olmak istersin, gelecek planlarının içinde neler var? Ya da gençlerin ruhundaki duyarlığı, hassasiyeti, merhameti, adaleti ölçtünüz mü mesleklerini belirlerken? Tabi ki de kocaman bir Hayır! Eğitim sistemimiz gün geçtikçe testi alıştırıyor bizlere ve biz de içimizdeki duygular ve yetenekler ile değil puanlar ile meslek seçilmesi gerektiğine inandırıyoruz zorla kendimizi. Evet, çoğu genç ve çoğu çocuk artık öğrenmeye kendini kapatmış durumda. Geleceğe sağlam bireyler değil, insan kılığındaki robotlar yetiştiriyoruz belki de.


Öğrenci gözünden eğitim sistemimiz

Öğrencilerimiz Ne Düşünüyor?

Hiç yabancı değilim bu başlığa. Çünkü ben de henüz bir öğrenciyim bu ülkede. Ne düşünüyoruz sizce?

İlkokul Öğrencileri

İlkokul dönemi oyun çağı olarak adlandırılır. Çocuk; hayatı bu döneminde yaşayarak, koşarak, eğlenerek, konuşarak, hareket ederek öğrenir. Sınıflarımızda bu olanaklar var mı? Koşarak öğrenen çocuklara kısıtlı okul bahçeleri, konuşarak keşfeden çocuklara susma cezaları, hareket ederek öğrenen çocuklara 40 dakikalık uzun dersler, eğlenerek hayata bakan çocuklara gülme yasakları, yaşayarak büyümek isteyen çocuklara diretilen testler ve sınavlar… Sizce parlak bir temel eğitim sınıflarımız var mı?

Ortaokul Öğrencileri

Her ne kadar oyun çocuğu olarak göremesek de ön ergenlik döneminde olan çocuklarımızın isteklerinin de çok önemli olduğunu hatırlatabiliriz. Kendini ve yaşamı yeni yeni tanımlandırmaya başladığı bu yıllarda TEOG ne kadar sağlıklı bir seçimdir? Tartışılır bir konu.. Fakat bilinen tek bir gerçek var: Müfredatın ağırlığı ve öğrencilere çok fazla gelmesi. Hemen geçen sene içinde sırf TEOG sınavından istediği puanı alamadığı için baskıdan dolayı intihar eden bir çocuğumuzu aklımıza getirerek bu sınavın başarısını ölçebiliriz.

Lise Öğrencileri

Artık ergenliğin tam içinde olduğunu söyleyebileceğimiz gençlerimiz, bu lise yıllarında yeniden bir sınav maratonu için başlangıç yapmaktalar. Hayatlarının tamamını etkileyecek olan meslek seçimini ise tam bu deli çağlarında gerçekleştirirler. İşte kilit nokta burası: Daha iş hayatını, meslekleri, yaşamın zorluklarını, para kazanmayı, kendini, yeteneklerini, becerilerini, hazır olup olmadığını bilmeyen bir nesle zorlu ve ağır bir sınav yaparak meslek seçmesi için zorlamak ne kadar doğrudur? Şimdi “E, o zaman ne zaman meslek seçilecek” diyebilirsiniz. Temel istek asıl burada: Sınav olması bu dönemlerde kabul edilebilir bir durum olsa bile sınavın bu kadar ağırlaştırılması ve her mesleğin sürekli matematik ve fen bilimlerinden alınan başarıdan geçmesi ne kadar adildir? Ayrıca yurtdışındaki üniversite seçimlerinin bu kadar zorlanmadığını ve temelde her öğrencinin isteklerine ve yeteneklerine bakıldığını biliyor muydunuz? Yani test çözmek değil, el becerisini ve ruhu bir mesleğe uydurabilmek marifettir.

Üniversite Öğrencileri

Eğitim sistemimiz içindeki sınavlardan binbir zorluk ve yakınmalar ile geçmeyi başaran gençlerin bir kısmı artık üniversite ile iç içedir. İlk olarak sorulacak soru: Kaç öğrenci içinde olduğu meslekten memnun? Evet, bu soruyu sormak şimdi hakkımız. Tamam, her sınavı kabul ettik ve bitirdik. Daha sonra da bir mesleğe adım attık. Okul yıllarında mesleği yeni tanıdığımız zaman ya bize uygun olmadığını anlarsak ne yapabiliriz? Belki de öğrencilerin %30 – %40 kadarı bu sorun ile karşı karşıya gelmektedir. Üniversiteye gelip mesleği tanıyınca hiç de kendine uygun olmadığını ifade eden gençlerin sayısı az değildir. Bunun içindir ki her yıl üniversite sınavlarının yarısından daha da fazla kesimini ya üniversite öğrencileri ya da bir meslek sahipleri oluşturmaktadır. Sizce bu oran normal mi? Normal olmadığına karar veren yetkililer, son yıllarda ÇAP (çift anadal programı), yandal programı, yatay geçiş, merkezi yatay geçiş gibi alternatifleri çoğaltmıştır. Demek ki öğrenciler haksız değilmiş.

Ne yapalım?

Eğitim sistemimiz için aktif olarak elimizde bir engelleme veya değiştirme gücü bulunmuyor. Lakin öğrencileri anlamak ile işe başlayabiliriz. En başta veliler, öğretmenler, akrabalar ve genel olarak toplum gözüyle öğrencilere test makinesi olarak bakmaktan vazgeçebiliriz mesela. Keşfetmelerine izin vererek çocukların dokunarak, görerek, konuşarak, koşarak öğrenmelerine izin verebiliriz. Sohbetlerimizden artık dersleri ve notları çıkarmak da en önemli adımlardan biridir. Günlük olaylardan, geçmiş anılardan, gelecek planlarından bahsetmek daha hoş gelmiyor mu kulağa? Püf noktayı da atlamayalım: Her çocuk özeldir. Herkesin aynı yöntem ve teknik ile aynı süre içinde öğrenmesini bekleyemezsiniz.


Evet, hepimiz farkındayız. Bu ülkedeki eğitim sisteminin yükü hiçbirimizin suçu değil. Geçmiş yıllardan gelen yanlış birikimlerin toplamıdır. Bunları düzene koymak da maalesef zaman alacak ve sadece nesiller olumsuz etkilenecek. Sadece öğrenci olarak sizlerden temennimiz bizi anlamanız, sesimizi duymanız, bize not olarak bakmamanız, test çözmeyi beceremesek de yeteneklerimizi takdir etmeniz ve en önemlisi kendi öğrencilik yıllarınızı hatırlamanız. Hangimiz her dersten 100 alıp, mükemmel öğrenci olabildik ki? Tüm toplumun, anne babanın, öğretmenlerin, eğitim sisteminin, yetersiz öğrenme metotlarının yükünü sadece öğrencilerin suçuymuş gibi nitelendirmeyin lütfen. Çünkü özellikle de bu yeni nesillerin geçmiş jenerasyonların anlayışına çok ihtiyacı var. Eğitim sistemimiz karşısında el ele vererek daha kaygısız bir öğrenim dönemi atlatabiliriz. Hep beraber gerçek öğrenmenin temeli olan “Edinerek Öğrenme” başarısını eğitim sistemimiz içinde görene kadar çabalayalım. Kırmadan, dökmeden, ötelemeden, taktir ederek, paylaşarak, severek…