More Ütopya’yı bir ada olarak tarif etmiştir. Böyle ideal bir düzen ancak etkileşime kapalı bir alan olan adada korunabilir. Her şey o kadar boldur ki insanlar fazlayı almaya tenezzül etmez. Herkes o kadar vazifeşinasdır ki en ufak bir aksaklık meydana gelmez.
Bu bir ütopya! Ütopya nedir peki?
Ütopya ilk olarak Thomas More‘nin yazdığı eserin adıdır. İlk kez bunu kullanan More olmakla birlikte, bir kısım akademisyenler tarafından kavramsal varlığı Platon’a kadar dayandırılmaktadır.
More’nin eserinde ideal bir toplumsal düzenin resmi çizilir. More Ütopya’yı bir ada olarak tarif etmiştir. Böyle ideal bir düzen ancak etkileşime kapalı bir alan olan adada korunabilir. Her şey o kadar boldur ki insanlar fazlayı almaya tenezzül etmez. Herkes o kadar vazifeşinasdır ki en ufak bir aksaklık meydana gelmez. Yanlış anlaşılmasın ama sıkıcı derecede mükemmeldir More’nin ütopyası. Her şey o kadar kusursuz işlemektedir ki kimse mücadele edecek, kendini zorlayacak bir şey bulamaz. Hayvan dahi doğada bir çaba, bir uğraş içindedir. İnsan bu uğraşı kaybedince bitkisel yaşama girer.
Mücadele edecek bir şey olmamasıdır bu adayı sıkıcı kılan. Acaba kötülük bu yüzden mi gereklidir? Mücadele etmek için? Teodise‘nin yüzlerce yıldır tartıştığı mevzuya cevap buldum demiyorum ama soru soruyorum:
Tanrı kötülüğü sadece mücadele edilsin diye mi yaratmıştır? Yoksa kötü dediğimiz şeyler bize nispetle kötü olup, aslında mükemmel diyeceğimiz bu sistem içerisinde kutsal bir görev mi ifa etmektedir? Peki ya cennet? Tüm iyilik ve güzellikler bir arada iken insan bu hazla sonsuzluğa dalar ve zaman mefhumunu yitirir mi? Yoksa More’nin verdiği gibi bir can sıkıntısı mı hissedilir?
Bir gün düşlüyorum…
Şu ana kadar hiç yaşanmamış bir gün bu! O gün de, bugün olmayanların hepsi bir bir gerçek oluyor. O gün haksızlık, hırsızlık, gamsızlık ve insafsızlık hiç görülmüyor. O gün zulüm, şiddet, cinayet ve tecavüz sokaklarda hiç kol gezmiyor. Adalet terazisi tam hassas ölçüsünde, haklı olana hakkını vermek hiç göz ardı edilmiyor. Herkes eğitimli ve hiç kimse ehli olmayan işlere verilmiyor.
Potansiyeller daha çocukluktan keşfedilip, doğru yönde yetiştiriliyor ve hiç heba edilmiyor. Siyasette ahlak ve nezaket yüksek düzeyde, hiç kimse halkı germiyor ve hiç kötü söz işitilmiyor. Hiç kimse ve hiç kimse doğru olmanın, doğru davranmanın ve doğruyu söylemenin bedelini hapishanelerde ceza çekerek, canını vererek yahut toplumun dışına itilerek ödemiyor. Çünkü o gün doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür!
Mükemmel bir tablo oluşturup, More gibi sıkıcı olduğumun farkındayım. Bu nedenle yazıyı tahammül edilir kılmak istiyorsanız, yukarıdaki “hiç”lerin yerine “çok” koyun, ona da razıyım.
“Bu, doğrulara doğruluklarının fayda verdiği gündür; ebedi ve temelli kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler onlarındır…” (Maide-119)