İşte özlenen Türk yargısı!

Yıllardır beklenen, istenilen şeydir bu! Demek ki Türkiye’nin menteşeleri paslanmış ki yargı birden ses çıkardı! Eğer bir yerde haksızlık varsa bu herkesi rahatsız etmeli! O yüzden susmamalı, konuşmalı, itiraz etmeli! Yani dilsiz şeytan olamamalı! Türk yargısı da çay değil; hukuk, adalet, özgürlük, Zülfü Livaneli’nin dediği gibi güneş toplamalı!..

İşte özlenen Türk yargısı!

İşte özlenen Türk yargısı! 


Bu öyle bir olay değil!

Ses getirir, ses!

Kapıyı gıcırtacak, inletecek, bir olaydır!

Demek ki Türkiye’nin menteşeleri paslanmış ki yargı birden ses çıkardı!

Duymamazlıktan, görmemezlikten gelemedi!

En sonunda onlar  da patladı!

Sanki geç kalınmış bir patlama onlarınki! Namuslu, haysiyet sahibi yargı mensuplarını gördük!

AKP’nin yargıyı teslim almalarını istemiyorlar, AKP’ye dur diyorlar!

Bu olay, çok büyük bir olay gibi görünmedi; ancak Türkiye’de hala dik duran, hukuku önemseyen, başını eğmeyen insanların olduğunu gösterdi!

Hukuk, adalet bir ülkede ekmek, su kadar önemlidir ve bir o kadar da değerlidir!

Kimisini görürsünüz kırlara bayırlara çıkarlar, çiçek toplarlar, birilerinin eteğine tutuşup kırlarda çay toplarlar!


Hiç önemsemezler, bu çay toplamak ülkede nasıl görülür, ne anlam ifade eder düşünmezler ya da düşünmek istemezler!

Derler işte: “Koskoca devlet büyüğü çağırmış gitmeyecek miyiz?!” hatta bunlardan biri medyaya verdiği demeçte birkaç kez “Devlet başkanı…” deyip durmuştu!

Bu gaf olamaz! Birkaç kez tekrarlanmışsa o zaman asla olmaz!

Yargı mensupları doğrudan şunu söylediler: “Bu, hukuku ele geçirme çabalarıdır ve güçler ayrılığı ilkesine aykırıdır!”

Üniversitelerin, sivil toplum kuruluşların, sendikaların, patronlar kulübünün sustuğu bir anda bu sesin yükselmesi, yani sokağa çıkan yargıdan böyle bir ses yükselmesi, insana ülkedeki hukukun tekrar ortaya çıkması noktasında umut veriyor!

Unutmayalım ki yargı; yasama, yürütmeden sonra ülkenin üçüncü ve belki de en önemli sac ayağıdır!

Hukukun olmadığı bir yerde işçinin, köylünün, memurun yani halkın, hak arama yeri ortadan kalkar ki o da ülkede kutuplaşmayı doğurur!

Düşünün bir kere, bu ülkede ülke koşullarına göre hatırı sayılır paralar kazanan Can Dündar gibi insanlar özgürlük, hukuk adına halkı için kurşunlanmayı, ölmeyi göze alıp otoriteye karşı geliyorsa hukukun ne kadar paha biçilmez bir şey olduğu ortaya çıkar!

İşte özlenen Türk yargısı!

Karşınızda halkı her yönden ezen bir iktidar varsa bunun mücadelesini bugün gazetecilerin yanında yargı mensupları da veriyorsa bu ülkede yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir ki bu da bugünlerde ortaya çıktı!

AKP’nin oluşturmaya çalıştığı akıl almaz yargı kanunu bugün yargı tarafından da eleştirilip, protesto ediliyorsa durup düşünmenin zamanı gelmiştir; hatta geçmiştir!

Bize, Türk milletine böyle dik duran yargı mensupları gerekiyor; Doğu Karadeniz’in yaylalarında birilerinin eteğinden tutup çay toplama şovlarına katılan “yargıçlık” oynayan insanlar değil!..


Siyasetçilerin önünde el pençe divan duran değil, giydiği cübbenin düğmelerin olmadığının farkında olan yargıçlara ihtiyacımız var!..

Yüksek Yargı Başkanlarının Erdoğan’ı alkışlaması

Acımasız toplumsal yargılar intihar eğilimini artırıyor!


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…