Bu yazımda sizlere kolay linç etmenin tarifini vereceğim, ama linç süreci medyasındaki gibi değil, biraz daha ironik. Okuyalım ve utanalım!
Lince özendirmek
İnsanlar kısa videolar çekiyor. Yapımı normalde çok zor olan bir pastanın yapılmasını ”kolay pasta yapımı” adı altında paylaşıyor, o pastayı seven ve günün birinde, sevdiği pastayı, hem de kolay bir şekilde yapıp ‘bunu ben yaptım” diyebileceklere izlettiriyor ve insanların güzel zamanlarını çalıyorlar. Hiç bir zaman ”o” pastayı yapamayacaksınız, bir de bunu ”kolay” bir şekilde yapmanız tamamıyla mümkün değil. Gidin ve sevdiğiniz pastayı pastaneden alın.
İnsanlar haber bültenlerini izliyor. Yapımı normalde çok zor olan bir davranış olan lincin yapılmasını ”öfkeli kalabalığın lincine uğrayan aydınlar, sanatçılar, vb.” adı altında haberleştiriyorlar, lincin yapılma şeklini aleni bir şekilde gösteriyorlar ve her insanın içinde bir nebze de olsa bulunan vahşilik duygusuna hitap ederek ”ilerde lazım olursa siz de böyle yaparsınız” diyerek izlettiriyor ve sizlerin güzel zamanlarını çalıyorlar. Hiçbir zaman ”o” linci yapamayacaksınız, bir de bunu ”kolay” şekilde yapmanız tamamıyla mümkün değil. Açın arşivleri ve tarihimizdeki yapılmış linçleri izleyin. (Sivas, Maraş, Merve Kavakçı, Ahmet Kaya…) ”Burada bunu niye yazdın, o linç değildi” diye tarafımı linç edecekler de dahil…
Bu yazımda sizlere kolay linç etmenin tarifini vereceğim, ama lincin süreci medyadaki gibi değil, biraz daha ironik. Kalemleri kağıtları hazırlayın, ya da boşverin kağıt kalemi; çünkü kalem ve kağıt sizleri lince her geçen gün daha da yakınlaştırır. Okuyalım ve utanalım, kafidir…
Evet arkadaşlar, öncelikle linç edilecek nesnemizi bulmamız gerekiyor yani:
Neyi ve kimi?
Neyi? Sorumuzun cansız varlıkları buldurmaya yönelik olduğunu fark etmişsinizdir. Nasıl yani? Cansız varlıklar da lince uğrar mı mı diyorsunuz? Uzaklara gitmemize gerek yok, hoşunuza gitmeyen bir heykel (çıplak bir heykel olabilir bu), bir kitap (‘okunmasını istemediğiniz’ tercih edilenidir), bir karikatür (gülünmesini istemediğiniz), bir kola (kasa kasa da olabilir), bir eşya (sevmediğiniz kişinin sevdiği) gibi her şey lincimize konu olabilir. Yeter ki o ‘cansız’ şeye karşı insanların içinde büyük bir kin oluşturabilelim. Ve bu kini oluştururkenki sınırsız mantıksız açıklamalarımız…
Kimi? Linç edelim konusuna gelirsek en can alıcı (mecaz kullanılmamıştır) sorumuz budur. Öncelikle linç edeceğimiz kişinin düşünce yapısına odaklanıyoruz. Mesela bu kişi, sizin inandığınız şeylere inanmamalı, toplum önünde sizi ‘rencide edici’ sözler söyleyebilmesi de linç edilecek kişiyi bulmamızda bizlere yardımcı olabilir. Hala mı linç edecek birini bulamadınız? O zaman size bu kişiyi buldurabilecek önemli bir detay veriyorum, burası önemli. “Linç edeceğimiz kişi, sizlerin yaklaşık 50 sene ilerisinde düşünebilmeli ve ilerde kazanabileceğiniz bir takım özgürlüklerin yolunu açmalı.” Kafanızda birileri belirmiştir artık. Gerisi sizin yeteneğinize kalmış…
Lincin zamanı
Linç ne zaman başlamalı? sorusu da epey önem taşıyan bir sorudur zira ”lincin zamanlamasının” bizim yanımızda olması gerekir. Nasıl dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle ki: Linç edeceğimiz dönemde, bizlerin ‘öteki‘nden çok çok güçlü olmamız gerekiyor. Dengede ya da dengeye yakın bir zamanlama lincimizin etkisini azaltacaktır. Gücümüzün varıp varacağı en ileri noktada olursak şayet; linç edeceğimiz kişiyi parça pinçik edebiliriz. Ve lincin amacı da zaten bu değil midir?
Lincin zamanlamasına, ‘linç edilen’ tarafından da bakmamız gerekiyor. Mesela linç edeceğimiz kişi, en olmadık zamanlamayla ‘en normal cümleyi’ kurmalı. Örnek vermek gerekirse: Herkesin savaş çığlıkları attığı bir ortamda ‘barış da mümkün!‘ diyebilmeli. Herkesin liderimiz çok yaşa! dediği bir zamanda, ‘lidersiz de yaşamamız mümkün!‘ diyebilmeli. Herkesin ‘bu dili konuşacaksın!’ dediği bir zamanda ‘benim bildiğim başka bir dil var!‘ diyebilmeli. Hem de yüksek bir sesle. Herkesin ‘halimizden çok memnunuz’ dediği bir zamanda ‘daha çok özgürlük!‘ diye bağırması da lincin zamanının geldiğini bizlere gösterecektir.
Lincin yeri
Linç kavramının içinde barındırdığı şiddet unsuru, bizlere bir norm olarak ‘Linç her yerde yapılmaz’ı öğretir. Fakat gerçek hiç de öyle değildir.Çünkü biz medeni insanların, sevgi’ye dair her şeyi, gizli bir kurallar bütünüyle gizlerken; şiddete dair herşeyi meşru göstermekte üstümüze yoktur. Açın istatistikleri ve mafyatik dizilerin izlenme oranlarına bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.
Mesela halkın seçtiği insanların oluşturduğu bir mecliste linç yapmak gayet de normaldir. Niye mi? Sebebi açık: Halkımız böyle olmasını istiyor. Ya da bir ödül töreninde linci gerçekleştiremezsiniz diye de bir kaide yok. Yapılır, çok da güzel yapılır, çünkü biz, bizden olmayanları linç etmesini pek bir severiz. ‘Öteki’nin yaptığı sanatın yanına bile yaklaşamayacağımızın farkındayızdır ve bu sebep bizleri linç etmeye yönlendirici unsurlar taşır. Hele hele kutsallarımıza laf edildi mi durdurabilir mi kimse bizi? Kendi yaktığımız ateşte ‘Allah’ın ateşinin bir parçasının olduğuna inandırırız kendimizi’. Biz böyleyiz.
Nasıl bir linç?
Lincin nasıllığı üzerine fazla kafa yormanıza hiç gerek yok. Öncelikle yaptığımız hareketleri hayvanların bile yapmaması gerekiyor. Çakallar? dediğinizi duyar gibiyim. Hayır efendim. Çakalların yaptığı lince girmez. Çünkü o ‘iradesiz’ hayvanlar bunu ‘yaşamlarını devam ettirebilmek maksadı ile yaparlar. Ama biz insanoğlu ‘öteki’nden daha nitelikli değiliz fakat nicelik olarak çokluğumuz ‘öteki’ni pek bir güzel ezebilir’, bir de hayvanlarla yapılan kısıtlamaları sevmeyiz çünkü bu gerçek bize, ne kadar ‘birbirine düşman‘ bir topluluk olduğumuz gerçeğini çarpar, suratımıza suratımıza…
Kimler linç yapmamalı?
Burada söyleyeceklerim uzun deneyimler sonucu elde edilmiş sonuçlardır. Yıllardır bu sorunun cevabını arıyoruz ama bir o kadar da, bu sorudan kaçıyoruz. Kimler linç yapmamalı?
1- ‘Gaza geldim, herkes yapıyordu ben de kendimi durduramadım’ diyenler,
2- ‘O zamanlar gençtim, benden yaşça büyük adamlar da yapıyordu, onlardan da hesap soruyor musunuz?’ diyenler,
3- ‘Zamanın şartları onu gerektiriyordu, siz de olsanız aynısını yapardınız’, diyenler,
4- ‘Sanki bizim kutsallarımıza laf edilmiş gibi hissettik, aslında öyle de değilmiş’ diyenler,
5-”Yaptığımız şey çok yanlıştı, pişmanız ama pişmanlığımız ‘gidenleri’ getiremiyor, keşke getirse” diyenler,
6- ‘Linç ederken ya bize bir şey olsaydı’ diyenler,
7- ‘Bir futbol maçında da bu kadar insan ölebilirdi’ diyenler,
8- ‘İnsan aykırı olabilir ama bunu ilan etmenin gereği yok’ diyenler,
9- ‘Lincimiz, ‘öteki’nin merkezinde bulunduğu yoğun tahriklerle meydana geldi’ diyenler,
10- Son olarak ‘içinde, insan olmaya dair en ufak bir kırıntı olanlar’ın linçlerde boy göstermemesi’, naçizane tavsiyemizdir.
Herkese linçsiz günler dilerim. Bütün kalbimle…
***
Madımak: Yananların gölgesinde Sivas
Bu Ne Yaman Çelişki Gözüm Ahmet Kaya
Vurulduk Ey Halkım Unuttun mu Bizi?