Yalnız Türkler ve ayaklı mayınlar

Kaçmayın, topraklarınızı koruyun. Ama çocuklarınıza daha güvenli ülkelere gidebilme imkanı da sağlayın, belli bir yaşa geldiklerinde şahsi tercihlerini yapabilsinler. Bu imkanı veremiyorsanız da patır patır üremeyin.

yalnızız

IŞİD’in klasikleşen saldırılarından sonra ülkede korkunç bir güvensizlik oluştu. PKK’nın otuz yılda başaramadığını, bu patlama sevdalısı caniler iki yılda başarmış durumda. Kötü haberler peş peşe yayılıyor. Birinci haber, IŞİD’in Şubat ayında Irak’tan bazı radyoaktif materyaller çaldığı ve Halep’te nükleer silah yapmaya hazırlandığı (Reuters), ikincisi de aynı örgütün Türkiye’ye yönelik saldırılarına bilfiil devam edeceği.

Üç beş gazetecinin haberiyle ülkeyi paniğe sürüklemek belki doğru değil, fakat Titanik batarken keman çalan müzisyenler gibi de davranamayız.


Her fırsatta “en az üç çocuk” diyen bir adam tanıyorum. Onu sakın dinlemeyin, bir evlada üniversite okutmanın maliyeti elli bin liradan başlıyor. Bunun yerine tek çocuk yapın, kaliteli bir yaşam sürmesini ve çifte vatandaş olmasını sağlayın, bir ayağı hep Avrupa’da olsun. Muhtemelen peş peşe yapacağınız üç çocuğun maliyetiyle denk olacaktır.

IŞİD’in saldırıları sadece can güvenliğimizi tehdit etmiyor. En basitinden sakalınız varsa ve hasbelkader montluysanız, birileri metroda çığlığı basabilir. Yolda mahsur kalsanız kimse sizi arabasına almayabilir. Suriyeli çocuklar elma çaldığı için linç edilebilir. Yakınlarını kaybeden insanlar, özellikle öksüz ve yetim yavrular, başarısız bir hayat sürebilir. Terörün uzun vadede yığınla yıpratıcı etkisi olabilir.

Dün saygı duruşu yapan Avrupalıların bizden daha nazik ve medeni olduklarına şüphem yok. Ancak takdir edersiniz ki uluslararası ilişkiler tamamen menfaat üzerine kuruluyor. Bizler daima yalnızız, çünkü müslümanız. Yalnızız, çünkü Arap dünyası da yaşananları umursamıyor. Yalnızız, çünkü Kuzey Avrupa’nın güzel kadınlarına yamyam gibi bakan bir erkek güruhumuz var. Yalnızız, çünkü İngilizce bildiğimizi sanıyor ama bilmiyoruz. Yalnızız, çünkü çok kalabalığız.


Yalnızız, çünkü dindarlar laiklerden, ülkücüler solculardan nefret ediyor.

Geçenlerde komşum, “ne olursa olsun, topraklarını terk eden insana saygı duymam, gerekirse vatanında öleceksin” diyerek Suriyelilere tepki göstermişti. Savaşın neye benzediğini sadece ‘Fetih 1453’ filminde gören bu komşum gibi düşünmekte özgürsünüz. Kurtuluş Savaşı’ndaki milli mücadele ruhunu taşıdığınıza inanıyorsanız, saygı duyarım. Ancak karşınızda kendilerini patlatan manyaklar topluluğu var, verdiğiniz savaşta düşmanınızın yüzünü bile göremiyorsunuz.

Kaçmayın, topraklarınızı koruyun. Ama çocuklarınıza daha güvenli ülkelere gidebilme imkanı da sağlayın, belli bir yaşa geldiklerinde şahsi tercihlerini yapabilsinler. Bu imkanı veremiyorsanız da patır patır üremeyin.

Her köşe başında, adliyede, bankada, AVM’de, havalimanında, hatta sinema girişinde bile kimlik göstermeye razıyım, yeter ki sağlam bir istihbarat ağı yürütün. Suriyeli gençlerle arkadaş olmaya da hazırım, yeter ki terör örgütüyle ilgilerinin olmadığını kayıtlarla sabitleyin. Bu işleri beceremiyorsanız da gevrek gevrek gülmeyin.

Ve sen aşağılık IŞİD’li şerefsiz, cennete gideceğini sanıyorsun. Ama eğer cehennem diye bir yer varsa kemiklerin eriyene dek yanacaksın. Küllerin cehennem zebanilerinin yüzünü güldürecek.


Umarım siyasal İslam bu ayaklı mayınlara dur diyebilir. Yoksa çok affedersiniz laikliği savunmaya ilelebet devam etmemiz gerekecek.


İsmail Pişer
İzmir’de doğdum, Denizli ve Eskişehir’de büyüdüm, Mersin ve Ankara’da okudum, Konya’da ve birçok şehirde yıllarımı geçirdim. Belki biraz göçebe ruhlu olduğumdan, kendimi hiçbir vilayete ait hissetmedim. Hepinizin aşina olduğu o boşluk duygusu, bana yazma tutkusu olarak sirayet etti. Bolca öykü ve deneme yazdım. Yazmak para kazandırmıyor çoğu zaman ama akıl sağlığı için gerçekten hayati olabiliyor.