Bir öğretmenle neden evlenmemeliyiz?

Şehirler değişir, mevsimler değişir, hükümetler değişir ama bir öğretmenin muhabbeti asla değişmez. 4C’deki Mustafa’nın ismi ve şubesi bağımsız değişkendir sadece.

Bir öğretmenle neden evlenmemeliyiz?

Not: Komik olmayabilir ama mizah amaçlıdır.

Her mesleğin insanı yıpratan, değiştiren, bazen de içten içe yiyip bitiren yan etkileri vardır. Uzun süre kot pantolon taşladığı için silikozis hastalığına yakalanan işçiler, İstanbul trafiğinde sinir hastası olmuş şoförler, hayatı paradan ibaret gören bankacılar… Herkes değişir.


Mesleğiniz bazen üstünüzdeki giysi olur, bazen de nihai karakteriniz. Elbette aynı durum eşiniz için de geçerlidir, dolayısıyla evleneceğiniz kişinin mesleği mutlu bir gelecek için önem taşımaktadır. Bu provokatif yazımın konusu ise öğretmenlik mesleğinin yan etkileri ve neden öğretmenlerle evlenilmemesi gerektiğidir.

Öncelikle öğretmenler, başlarından geçen olayları aşırı detaylı anlatırlar. Mesela bir taşa takılıp düşen öğretmen, o taşın oluştuğu tektonik hareketlerden başlar anlatmaya…

Öte yandan, yıllarca bilinçsiz kitlelere hitap ettikleri için anlaşılmama fobileri vardır. Bu yüzden bazı sözcükleri defalarca vurgularlar. Söz gelimi, ekmek almanız için telefon açtıklarında şöyle söylerler: “Gelirken çavdar ekmeği alır mısın hayatım? Ama lütfen çavdar ekmeği olsun, diğer ekmekleri sindiremiyorum, hazımsızlık yapıyor sonra… Çavdar ekmeği daha sağlıklı… Bu yüzden lütfen çavdar ekmeği al. Eğer bulamazsan kasiyere sor, kesin vardır. Çavdar ekmeği, tamam mı? Çavdar…” 

İkinci olarak, akşam eve geldiğinizde, eşinizden bol miktarda 4C sınıfındaki Mustafa’nın psikolojik sorunlarını, okul müdürünün ukala tavırlarını veya dersi sabote eden öğrenciyi pataklayamamanın yarattığı stresi dinlersiniz.

Şehirler değişir, mevsimler değişir, hükümetler değişir ama bir öğretmenin muhabbeti asla değişmez. 4C’deki Mustafa’nın ismi ve şubesi bağımsız değişkendir sadece. İşin daha da kötüsü, eğitimde dayağı tasvip etmediğimiz için; eşiniz, yaramaz Mustafa’dan alamadığı hıncını sizden çıkarmakta beis görmeyecektir.


Üçüncü olarak, öğretmenlerin yüksek sesle konuşma alışkanlıkları vardır. Zira meslek hayatları boyunca, anne babası boşandığı için bunalıma giren çocukları kazanmaya çalışırlar.

Seslerini arka sıradaki o çocuklara duyurma çabaları, bir süre sonra alışkanlığa dönüşür. Hayırlı uğurlu olsun, artık evinizde yürüyen bir vuvuzela vardır. Alelade bir sohbet sırasında bile, “niye bağırıyor ki durduk yere? Yanlış bir şey mi yaptım?” diye düşünürsünüz. Oysa aranızda hiçbir sorun yoktur. Eşinize göre siz, arka sırada oturan problemli çocuksunuz, hepsi bu.

Bir öğretmenle neden evlenmemeliyiz?Bilindiği gibi, öğretmenler hafta sonları ve yaz ayları çalışmazlar. Oldukça tatmin edici bir tatil süreleri vardır. Bu, başta avantaj gibi görünse de söz konusu kişi eşiniz ise başınız belada demektir.

Çünkü evde boş boş oturdukları zaman, günlük kelimelerini tüketemezler, enerjileri doruk noktasına ulaşır ve tanıdığınızı sandığınız o cefakar emekçi insan, birden ilgi arsızına dönüşüverir. Sizden her akşam sosyal etkinlik planları beklerler. Bunları uygulamada başarısız olursanız ki çoğu zaman öyle olur, performans notunuz düşük olacaktır.

MEB öğretmenleri, siyasetle haşır neşir olmaktan imtina ederler. Devlet kadrosundan atılmak istemedikleri için cesaret çıtaları biraz düşüktür. Açlık grevi yapan işçiler, ezilen halklar ve terör gibi derin mevzuları konuşmaktan çekinirler. Bu korku hali, zamanla kişisel bir konfora dönüşür. Tam da bu yüzden bazı MEB öğretmenleri konformisttir. Özetle, ruhunuzda devrimcilik varsa öğretmenlerle anlaşmakta zorlanabilirsiniz.

Kıssadan hisseye; savaş, doğal afet ve salgın hastalık gibi durumlar haricinde öğretmenlerle evlenilmemelidir. Bu meslek grubu, kendi içinde izdivaç yapmalıdır.


Bu yazıyı okuyan saygıdeğer öğretmenlere sesleniyorum. Siz elbette ki istisnasınız, lütfen, olur mu öyle şey? Ben de öğretmenim.

Ümran beş yaşındasın savaşın ortasına doğdun

Hande Kader için adalet: Ses ver kampanyası


İsmail Pişer
İzmir’de doğdum, Denizli ve Eskişehir’de büyüdüm, Mersin ve Ankara’da okudum, Konya’da ve birçok şehirde yıllarımı geçirdim. Belki biraz göçebe ruhlu olduğumdan, kendimi hiçbir vilayete ait hissetmedim. Hepinizin aşina olduğu o boşluk duygusu, bana yazma tutkusu olarak sirayet etti. Bolca öykü ve deneme yazdım. Yazmak para kazandırmıyor çoğu zaman ama akıl sağlığı için gerçekten hayati olabiliyor.