MÖ 7. yüzyılda kurulan İstanbul’un en eski yerleşim yeri olan Tarihi Yarımada, Haliç, İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi ile çevrilidir. 1985 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne giren Tarihi Yarımada sahip olduğu sayısız tarihi eserle hiç kuşkusuz İstanbul’un gözbebeğidir.
Üniversite ve iş hayatım dahil yirmi yılım Laleli, Cağaloğlu ve Sultanahmet’te geçti. Tarihi Yarımada içerisindeki bu semtler yalnızca ülkemizde değil dünya çapında bilinen yerler. Bazen gördüklerimizi öylesine kanıksarız ki onların tarihi önemini unutur, belki de fazla önemsemeyiz. Nasılsa o bizimdir, yaşadığımız yerdir. Ancak resmin dışına çıkıp baktığımızda onun güzelliğinin ve tarihsel değerinin farkına varırız. Evet, İstanbul dünyanın en güzel tarihi kentlerinden biri. Ve bugün ne kadar inşaat alanına dönmüş olsa da hala çok güzel. Kuşkusuz hepimizin yaşadığımız kentin tarihini okumamız gerekir; böylece sahip olduğumuz değerlerin farkına varabilir ve onları korumak için çaba sarf ederiz.
İmparatorlukların başkenti
Tarihi Yarımada ya da Bizans döneminden kalma surlarla çevrili olduğu için Suriçi adıyla bilinen bölge, İstanbul’a gelen yerli ve yabancı turistlerin ilk uğrak noktalarındandır. Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalma sayısız saray, cami, kilise, çeşme, dikilitaş ve konut buranın tarihi dokusunu oluşturmaktadır. 1985’te UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dört bölgeyle dahil edilmiştir: Hipodrom, Ayasofya, Küçük Ayasofya Camisi ve Topkapı Sarayı’nı içine alan Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı; Süleymaniye Camisi ve çevresini içine alan Süleymaniye Koruma Alanı; Zeyrek Camisi ve çevresini içine alan Zeyrek Koruma Alanı; ve İstanbul Kara Surları Koruma Alanı.
Tarihi Yarımada’nın tarihi
Tarihi Yarımada’yla ilgili bilinen tarihi ilk bulgu Neolitik döneme aittir. Neolitik dönemde insanlar avcı toplayıcılıktan tarımsal üretime geçmişler, bitki ve hayvanları evcilleştirmişlerdir. Sarayburnu ve Sultanahmet Meydanı’nda yapılan arkeolojik kazılarda bölgenin tarihi 8500 yıl öncesine dayanmaktadır. Bölgeye (Sarayburnu) ilk yerleşenler antik Yunan kenti Megara’dan gelenlerdir. Megaralılar buraya Byzantion adını verdikleri bir şehir devlet kurmuşlardır.
Asya ve Avrupa kıtalarını birleştiren, stratejik ve sosyo-ekonomik öneme sahip olan bu topraklar her zaman sahiplerince değerli kabul edilmiştir.
MÖ 196’da Romalıların işgalinden sonra Roma İmparatoru I. Konstantin, Byzantion’u ülkesinin başkenti yapmış ve Konstantin’in Kenti anlamına gelen Konstantinopolis ismini kullanmıştır.
13. yüzyıla kadar dünyanın en zengin kenti ve güneydeki Theodousius Limanı’yla da en önemli ticaret merkezi olmuştur. (Marmaray ve metro projeleri kapsamında Üsküdar, Sirkeci ve Yenikapı istasyonlarının inşası sırasında arkeolojik bulgulara rastlanmış; İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’nce yapılan arkeolojik kazılarda Yenikapı’da Theodousius Limanı gün ışığına çıkarılmıştır.)
1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra kent Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olur. Fatih Sultan Mehmet harap haldeki bir kenti fethetmiştir. İlk iş olarak kentte imar faaliyetlerine girişmiştir. Topkapı Sarayı inşası (Topkapı Sarayı 380 yıl boyunca devletin idare merkezi ve Osmanlı padişahlarının yaşadığı saray olmuştur), İstanbul Üniversitesi’nin temellerini oluşturan Sahn-ı Seman Medreseleri, Bizans döneminden kalan su yolları ve surların tamiri, Kapalıçarşı’nın inşası onun döneminde gerçekleşmiştir.
Tarihi Yarımada’da Lale Devri ve Tanzimat döneminde de mimariden yaşam tarzına, eğitim kurumlarına dek pek çok yenilik gerçekleşmiştir.
Tarihinde birçok depremle yıkılan, istila edilip talan edilen ama tekrar tekrar inşa edilen kent bugün yine dünyanın gözde kentlerinden biri konumundadır.
Tarihi Yarımada’nın yol güzargahları ve önemli eserler
Eminönü, Sirkeci ve çevresi: Sepetçiler Kasrı, Mısır Çarşısı, Eminönü Meydanı.
Topkapı Sarayı ve çevresi: Gülhane Parkı, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Aya İrini Kilisesi, Çinili Köşk, Sultan III. Ahmet Çeşmesi, Soğukçeşme Sokağı, Ayasofya.
Sultanahmet Camii ve çevresi: Sultanahmet Meydanı, Örme Dikilitaş, Burmalı (Yılanlı) Sütun, Dikilitaş, Ayasofya Müzesi, Alman Çeşmesi, Yerebatan Sarnıcı, İbrahim Paşa Sarayı (Türk ve İslam Eserleri Müzesi), Mozaik Müzesi.
Divan Yolu’ndan Beyazıt’a doğru: Divan Yolu, Çemberlitaş, Cağaloğlu.
Beyazıt, Kapalıçarşı ve çevresi (Beyazıt, Laleli ve Aksaray): Kapalıçarşı, İstanbul Üniversitesi, Beyazıt Meydanı, Türk Hat Sanatları Müzesi, Beyazıt Kulesi, Beyazıt Camii, Sahaflar Çarşısı.
Fatih, Edirnekapı, Topkapı ve Yedikule: Süleymaniye Camii, Fatih Camii, Samatya, Kariye Müzesi, Şehzade Camii, Yedikule, Kalenderhane Camii, Tekfur Sarayı, şehir surları. Sarayburnu sahil yolu ve Yeşilköy arası: Cankurtaran, Kumkapı, Yeşilköy, Küçük Ayasofya, Kadırga, Surp Vorvots Vorodman Kilisesi, Sokullu Mehmet Paşa Camii, Ermeni Patrikhanesi, Yenikapı, Bakırköy.
Tarihi Yarımada’yı gezeceklere öneriler
• Geziye çıkmadan önce iyi bir plan yapmalısınız. Tüm Tarihi Yarımada’yı bir günde gezmeniz imkansız. O gün için bir güzergah belirleyip yola çıkmalısınız.
• Müze ziyaretinizden önce eğer almadıysanız Müzekart almanızı öneririm.
• Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzesi’ni gezmek için bir gününüzü ayırmalısınız. Her iki yerde de harikulade bir bahçe var; muhakkak oturmalı, çimenlere yayılmalı ve tarihi hissetmelisiniz.
• Ayasofya Müzesi’ndeki dilek sütununda dilek dilemelisiniz. Başparmağınızı buradaki sütuna sokarak saat yönünde tam bir tur döndürüp dilek dileyin. Biliyorum bu kadar kolay değil ama ya dileğiniz gerçekleşirse!
• Süleymaniye Camisi’ni kesinlikle gezmelisiniz. Mimar Sinan’ın kalfalık eseri olan bu camiye gerçekten hayran kalacaksınız.
• Beyazıt’a doğru giderken yol üzerindeki Çorlulu Ali Paşa Medresesi’ne uğrayıp bir elma çayı için. Burası Tarihi Yarımada’nın en eski kahvehanelerinden biridir.
• Tarihi Yarımada’nın tarih kokan sokaklarında kaybolup bol bol fotoğraf çekin.