Bu zamane filmi bitsin

Sonu baştan belli bu filmi sevmedik. Ve hakikaten hiçbir şeyin tadı yok, ne yazmanın, ne okumanın ne de şiir haykırmanın gök yüzüne…

Bu zamane filmi bitsin

Sonu baştan belli bu filmi sevmedik!

Sosyal kargaşa, devlete olan güvensizlik, muhalefeti olmayan parlamento, başsız Vatan – Millet – Sakarya milliyetçiliği, alışkanlık haline gelmiş olan hukuksuzluk. Mahalle ağızlı diplomasi, kökleri dışarıda olan acımasız oyunların faili ortada kurbanları… Allah Allah nidalarıyla cehaletin – yobazlığın cinneti… Falan filan derken Türk filmlerini ve Amerikan kovboy filmlerini aratmayacak sahnelerin yaşandığı günler başladı! Başlar! Başlayacak!

‘Ayarsız güç – güç değildir’. Çok tanıdık bir cümle ama nereden hatırlayamadım belki bir filmden, diziden?


Ayarsız ve hukuksuz güç gösterilerinin (uçan tekmelerin ) yanı sıra inleyen bir film repliği daha ‘ sen benim kim olduğumu biliyor musun len?’

Kimsin ki sen insan görünümünün dışında? Büyük – büyük kodamanlara mı yakınsın? Yoksa eli kanlı örgütlere mi? Parayı güç sanan zavallı satılmışlardan mısın? Yoksa aklı ile vicdanı boşaltılmış bir kukla mısın?

Bu cahilce cesaretin nereden?

Bu zamane filmi bitsin

İşte! Kendi hukuk sistemini kurmaya ve yargısız infaza geçmeye çalışan bir kaç şehir eşkıyasının nidası.

Bu film nidalarını da bir çırpıda alışkanlık haline getirirsek tamamdır bu iş. Türk Film piyasasından çok – çok adım önde olan Amerikan film enstitülerine konu olacak kadar çığırdan çıkar ve bu konuda da Amerikan piyasasına hizmet ederiz.

Çok uzun yıllar sürer bu hizmet, bizde bu kadar 15.yy – 16. yy – 17. yy’ lara  dönme aşkı varken. Ve umuyorum ki bu geriye dönme aşkı en yakın kavşaktan sapar ve yakın tarihimizin gerçeklerini pek çok filmde trajik komik olarak işlemiş olan Şener Şenin zalim bir köy ağası filminde köylüsüne söylediği:

– Ağanın b.k’ unun üstüne b.k olmaz diye bitse bari… Eğer  kavşaktan dönmekten vaz geçip, geçmişe yol almaya devam ederse bu nidalar ( 15 – 16 – 17) yüzyıl’ların ortasında yankılanan ‘tez vurun kellesini’ olarak karşımıza çıkmaz umuduyla…


Ezik ve çaresizliğin rengine bulanmış kimliklerin bir bekleyişi, sona doğru temennisi, ironisinin ağırlığında, terazisi bozuk bu cümle ne yazık ki!

İnanılır gibi değil şiddetin adresleri, acı hikayeler, darmaduman şehirler, kanlı resimler, soğuk ölümler…

Ve inanılır gibi değil hiçbir şey!

Son zamanların en kötü senaryosunun birer başkahramanı olarak günleri günlere ekliyor gibiyiz değil mi?

Sonu baştan belli bu filmi sevmedik.


Bitsin!

İkra’nın kabul edilmiş serüveni

Ayşegül Terzi: Şort giydiğin için tekme ye; ya sonra?


Nihal Çalışkan
1980 Nisan doğumlu. Kendini ve hayatı keşif sürecinde, hayatına giren her bir ruhta kendini buluyor. Dünün dünde kaldığını hatırlatıyor bazen kendine, bugünü, anı yaşamanın keyfini sürmek en büyük derdi. Bilinmeyen on yüz bin ihtimalli yarına umutla ve keyifle ve neşeyle ve merakla gözlerini dikmiş durumda. Bilinmeyeni öğrenmek, görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymak çabasında. Farkındalıklarını artırıyor ve şifa ve şefkat ile bazen hırçın, bazen deli dolu, bazen sakin, bazen çocuk gibi bazen çok keyifli ve bazen de uzun uzun susarak sadece sevmeyi bilen kalbi ile yaşıyor…