Kader, herkesin alnına büyük harfler ile çizilen ve zaman içinde farklılık gösteren bir olgudur. Kimi büyüteçle bakmak ister, kimi görmezden gelmek. Tıpkı ölüm gibidir kader. Tek bir fark vardır, kader ve ölüm arasında. Ölüm, bir isim değildir, ölüm öldürülen bir kadın değildir…
Ölüm ve Kader
Bir evrende var oluş birlikte, neslin devamından kaynaklı, sadece üreme deposu olarak nitelendirilen bir cinsiyettir kadın. Var olman, cinsiyetin ile birlikte ön plana çıkarken, aynı cinsiyetinle yok olup arka planda ağıtsal ezgilerde def edilebilirsin. Bir adın olmalı var olmak için, bir kadın olmalı neslin devamı için (!) Bütün algı böyle böyle yüzyıllar boyu sürüp geldi. Ta ki her ocakta incir ağaçları pişene ve ateş düşerken bütün bedenleri kül edene kadar.
Bir erkeğin bedenini tanımasıyla birlikte, karşı cinse olan ilgisini açıklarken bilim insanları, kadınların öldürülme ihtimallerini hiçbir zaman hesaba katmazlar. Peki neden öldürülüyor kadınlar?
Kadınlar, az ömürlü varlıklar mıdır?
Kendimi tanımaya başladığım çağlarda, aynı zamanda başka insanları da tanımaya başlamıştım. Ergenlik dönemine yeni girmemle beraber, aynı zamanda benimle birlikte ergenliğini yaşayan bütün insanlardan bihaberdim. Ve 14-15 yaşlarında, dünyanın sadece benim için döndüğünü ve içindeki insanların pervane olup, varlıklarını varlığıma armağan ettiklerini düşünür dururdum. Kadınları ya da yaşıtlarım olan kız çocuklarını, toplum izin verdiği müddetçe sever, toplumun izin verdiği saatlerde onlara mısralar dizerdim. Büyük bir ayıbım vardı aslında. Annem dışında, hiçbir kadına çiçek almamıştım. Aslında kafamda çiçeklerden daha mühim tilkiler dönüyorken, aslında ben çiçeklerin de kadınlara benzediğini sanırdım. Zira ben yaşadıkça çiçekler soluyor ve her çiçek soluşuna müteakip bir kadın ölüyordu. O zaman dank etmişti kafamda çoğu şey. Kadınlar, ömürleri kısaltılan varlıklardı..
Ben çiçek almaktan vazgeçmek istedim çok sonraları. Sırf başka başka kadınlar ölmesin ve anası, bacısı gitmesin diye kimsenin. Oysa ben bu nadir eylemi azalttıkça, kadınlar halen ölmeye devam ediyordu. Kimi bir tecavüze, kimi bir itaatsizlik adı altında bir tartışmaya, kimi eften püften sebeplere kurban ediliyordu. Oysa, çok yerlerde dilimi, elimi bağlayan toplum, kurbanların sadece bayramda kesildiğini bana ezberletmişti.
Epey zamanımı almıştı bu sorun benim. Ama sonunda anlamıştım. Bize her gün bayramdı.
Ve her günü bayram ilan etmeleri kafamı acayip bir derecede bulandırmıştı. Çünkü geleneklere göre, bayramlarda mezarlıklar ziyaret edilir ve çiçekler götürülür, dualar edilirdi. Oysa artık her gün bayram olmanın verdiği telaşta, her gün kadınlar ölüyor ve her gün kadınlara mezar oluyordu. Bütün iyi insanlar, bir bir ölüyordu. Benim aklımda ise tek bir kuşku vardı:
– Acaba annemi de öldürürler mi ?
Her gün, her an defalarca kez bu soruya yönelir dururdum. Ve her telefona sarıldığım zaman, annemin yaşama belirtilerini kontrol ederdim sözde. Aramızda kilometreler varken bile, nefesini ciğerlerimde çok hissettiğim oldu. Büyük bir korkuydu bu. Ya benim ölmem lazımdı bu azaptan kurtulmak adına, ya hiçbir annenin ölmemesi. Kim, niçin öldürür bir anneyi ?
Anneler, babalar mı öldürdü?
Kadınlar üzerinde olaya baktığım zaman, her zaman aklıma bir anne gelmiştir. Zira bir anne, kadınların başı, tanrıçası gibidir gözümde. Ve bir annenin ölümü iki şekilde olur bana göre :
1- Pasif ölüm
2- Aktif Ölüm
Pasif ölüm, bedensel anlamında çok, bir annenin ruhuna işlenen acılardan kaynaklanır. Örneğin, oğlunun öldürülmesi, ölmesi ya da başka bir yakınının başına bir şey gelmesi veyahut günlük yaşamında duygularını alt üst eden bir olayla karşılaşması. Ve bu ciddi anlamda bir yıkıma sebebiyet verir.
Aktif ölüm ise, ruhundan öte bedensel anlamda zayiatın daha çok ön plana çıkması. Ki bir anne üzerinden olaya ne kadar yaklaşsak da, her kadının bir anne adayı olduğunu da unutmamak gerekir. Örnek verecek olursak, eşinden şiddet gören bir kadın, tecavüz edilen ya da vahşi koşullar ile öldürülen kadınları örnek gösterebiliriz.
Genel olarak ölen tarafta bulunur kadınlar ve kadınlar adına çok kere öldürülür kadınlar. Yakın geçmiş zamana baktığımız zaman, cinsel yönelimleri, karşıdaki bireylerin şiddet eğilimleri gibi birçok sebepten öldürülen binlerce kadın vardır. Ve çoğunun katiline baktığımız zaman, maktülün büyük umutlarla ve duygularla kalbini açtığı yakını, eşi, sevgilisi oluyor. Sonuç olarak, anneleri, babalar çok kere öldürüyor.
Ünzileler, Özgecanlar, Nevriyeler, Evinler,Kaderler ve daha birçok kadın, babalar veya baba adayları tarafından öldürüldü, yakıldı, dövüldü, toprak altlıklarına terk edildi.
Yüreği veyahut bedeni yakılan hangi cennet ayakta takat kalır ki dünyanın sonsuzluklarında koşturmak adına?
Büyük harfler, çizikler ile birlikte alınlara yazılan yazılara, kader denilir. Eşit koşullar olmamasıyla birlikte farklılıkların oluştuğu bir yaşamda, Kader özel bir isim olmaktan öteye de geçti çok zamanlar. Kaderler yazıldı ve aynı Kaderler için mezarlar kazıldı. Kader, sadece kadın ismi olarak kalsa keşke! Ve öldürülmese keşke, kaderinde ölüm yazılan Kaderler…
**