Hatalarının gölgesinde kalanlar

Sivil darbenin takunya seslerinin duyulduğu günlerde en kolay işti Kabataş yalanına inanmak veya inanmış gibi görünmek. Çünkü rüzgar, kendi memleketimizde parya durumuna düşürüldüğümüz o uğursuz günlerde o cenahtan esiyordu. O mağrur edanın şehvetine kapılan gazeteciler sonradan günah çıkarma seanslarının yaldızlı figüranları oldular. Kimler yoktu ki bu figüranlar arasında? Ekrem ve İsmet beylerden, Balçiçek ve Çiğdem hanımlara kadar bir çok isim… Halbuki bilselerdi her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı olduğunu… Bu, bugün de böyle, tarihte de hep böyleydi…

Hatalarının gölgesinde kalanlar
Başbakan İsmet İnönü ve Mareşal Fevzi Çakmak, Cumhurbaşkanı Atatürk’ü selamlarken.

Hatalarının gölgesinde kalanlar

1876’da İstanbul Cihangir’de doğdu. Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi’ni, Kuleli Askeri İdadisi’ni bitirdi. Düşman gemilerinin toplarını Dolmabahçe’ye çevirdiği günlerde harbiye nazırıydı. Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal için çıkarılan idam fermanının altında imzası vardı. Yakalanıp İstanbul’a getirilmesi için emir vermişti. Halife Efendi’ye hizmeti ibadet addetmişti; ta ki 16 Mart 1920 günü makamına giren İngiliz askerlerinin süngülerini burnunun ucunda görene kadar. İşte o gün göğsüne dayanan süngü kalbinden aklına yeni bir yol açtı. Anadolu’ya geçmeye karar verdi. Karakol Cemiyeti ile irtibata geçti. O günlerde Anadolu’ya geçen subaylar önce Geyve’deki kolordu komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın yanına götürülüyor ve Ankara’dan onay alındıktan sonra geçişlerine izin veriliyordu.

“Ahmet Hoca, bizi götür Osmanlı’ya” dediğin Osmanlı buydu işte. Süngüyü burnunun ucunda görene kadar her şeyin yolunda gittiğini zanneden fesli insanlar topluluğu.


1920 yılının Nisan ayı. İstanbul İtilaf devletleri tarafından henüz işgal edilmiş. Osmanlı ordusunun subayları birer ikişer Anadolu’ya geçmektedirler. Ali Fuat Paşa, Geyve yakınlarında, 20. Kolordu komutanıdır. Bir gün odasında otururken emir subayı içeri girerek harbiye nazırının geldiğini söyler. Paşa telaşla makamından kalkıp kendisini karşılar ve gözlerine inanamaz. Osmanlı İmparatorluğu’nun harbiye nazırı karşısında durmakta ve milli orduya katılmaya geldiğini söylemektedir.

Kendisini saygıyla karşılar, kahve ikram eder. Hoş beşten sonra bir ara yan odadaki telgrafın başına geçerek Ankara’daki Gazi’yi durumdan haberdar eder. Mustafa Kemal’in cevabı ise “Geldiği yere gönder, gitsin”dir. Ali Fuat Paşa, harp okulu günlerinden gelen arkadaşlığından cesaret alarak bunun yanlış olacağını, kendisinin ordunun en tepesindeki kişi olduğunu, onun katılımının alt kademelerden milli orduya yönelişi artıracağını, bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğini söyler ve kendisini zorlukla da olsa ikna eder. Nazır paşanın geçişine izin verilir ve nazır 27 Nisan’da Ankara’ya ulaşır. Tren istasyonunda Mustafa Kemal tarafından törenle karşılanır. Aralarında bu konu hiç açılmaz. İkisi de sanki o olaylar hiç yaşanmamış gibi davranır.

fevzi çakmak atatürk ile ilgili görsel sonucu

İdam fermanının altındaki imzanın mahcubiyetini taşıyan Fevzi Çakmak ölene kadar Gazi’nin sadık bir dostu olarak kalırken Mustafa Kemal de akademideki hocasına, hocalık günlerine hürmeten saygıda kusur etmez.

Tıpkı imzalanan fermanlar gibi, dolduruşa gelip edilen büyük laflar da gün gelir geleceğini ipotek altına alan senetlere dönüşür.

Kubilay Olayı: Vilmoditin Kıyısından Dönen Menemen


Afyon İzmir Maratonu

Olmasaydı Olur muydun?

Bir Cephe İki Komutan: Gelibolu

Türkçülük akımının tarihi evrimi


Normalde kalmayan bir Osmanlı Subayı


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.