Türkiye’de kültüre yabancılaştığınız kadar popüler oluyorsunuz. Reyting oranını televizyon programlarında yaşanan kavgalar artırıyor. Popüler kültür canavarının bir şekilde beslenmesi lazım…
Düzenli TV izlediğimi söylersem yalan olur. Eskiden takip ettiğim diziler vardı. Fakat artık ne dizi izliyorum ne de yarışma programlarını takip ederken heyecanlanıyorum. Hatta sabah ve akşam kuşağı haberlerini dahi takip etmiyorum. Haberleri gazetelerden takip etmeye çalışıyor, köşe yazarlarını okumaya özen gösteriyorum. Son dakika haberleri ise zaten her an cebimizde…
Dünya değişti. Biz de değişiyoruz. Yayıncılık değişti. Sunulanı tüketme alışkanlığımız da değişiyor. Habercilik değişti. Haberleri takip etme biçimimiz de değişiyor. Hâsılı yeni medya olgusu birçok şeyi değiştirdi. Değişmeyen şeylerin başında ise kültüre yabancılaşma trendi geliyor. Zira Türkiye’de kültüre yabancılaştığınız kadar popüler oluyorsunuz.
Acı ama gerçek…
Örneğin eskiden en çok sevdiğim yarışma programı Kenan Işık‘ın sunduğu Kim Milyoner Olmak İster? yarışmasıydı. Eski adı “Kim 500 Milyar İster?” olan dünyanın en ünlü genel kültür bilgi yarışması, popüler kültürün oyuncağı olunca yani bir PR, eğlence ve reyting malzemesine dönüşünce onu da izlemeyi bıraktım. Çünkü popüler kültür hastalığına bulaşmış her program kültüre yabancılaşır.
Kültürden kopuk ama kültürün bir parçasıymış gibi verilen programların ortak özelliğiyse toplumun isteğine göre şekillenmiş olmalarıdır. Fakat bir süre sonra bu programlar toplumun isteğine göre hazırlanmazlar. Bilakis kendi yaptıklarını toplum istiyormuş gibi göstermeye başlarlar.
Her ne kadar TV’ye genel olarak mesafeli olsam da kısa süreliğine izlediğim programlar oluyor. En azından Twitter’da gündemde olan dizi ve programlara şöyle bir göz atıyorum.
1988 yılında çekimlere başlanan ve Ocak 1989’da ilk kez yayınlanıp 2002 yılına kadar devam eden Türkiye’nin en uzun soluklu dizisi Bizimkiler‘in ardından “ailecek izlenen” diziler furyasını son 3 – 4 yıldır TRT dışında kimse devam ettirmiyor. Bu anlamda iyi ki TRT var diyorum.
Evet, iyi ki TRT var çünkü TRT dışında kültüre yabancılaşmayan dizi veya yarışma kalmadı.
Hele o yarışmalar…
En son geçen gün bir kanalda yayınlanan Gözüm Sende isimli yarışma programına denk geldim. Üç veya dört gelin adayı yahut damat adayı, ellerinde bir kamerayla yaşadıkları evi çekiyorlar. Bu şekilde stüdyodaki kişiyi ve ebeveynleri etkilemeye, kendilerine âşık etmeye çalışıyorlar. Müstakbel gelin ve damat adayını görmeden sırf evin görüntüsüne ve sordukları birkaç soruya göre değerlendirmelerde bulunan stüdyodaki seçici kurul, bazı sorularla adayların uygun eş olup olmadığına karar veriyorlar.
Ben bu programı yarışma görünümünde bir senaryo olduğu bilinciyle izliyorum, fakat programı izleyenlerin Twitter yorumlarını takip ettiğimde insanların bu ve benzeri programlara inandıklarını görüyorum.
Ülke gündeminde anlık olarak yer eden yarışma programlarındaki kültüre yabancılaşma olgusu ciddi bir inceleme konusudur. Toplumun belli bir kesimini hedef alan çatışmaları topluma ait bir kültürel öğeymiş gibi vermek kültür değildir.
Reytingi programlarda yaşanan kavgalar artırıyor.
Örneğin bu yarışmada gelin – kaynana kavgasını tiyatral bir tavırla vermek kültürü yansıtmak gibi gözükse de değildir. Bu ve benzeri programlar tasarlanırken ciddi bir araştırma süreci yaşandığını bilmenizi isterim. İzleyicinin nelerden hoşlanacağı analiz edilerek hazırlanan bu tarz yarışmalarda reytingi arttıran en önemli öğe kavgadır. Tabi bunda izleyicinin tepkisizliğinin de etkisi büyüktür. Zira insanlar kavga ve çatışmanın yansıtılmasını eleştirse, bu tarz öğeler ne yarışmalarda ne de dizilerde verilmez.
Programı izlerken, gelin adaylarını seç – beğen – al yöntemiyle değerlendiren bir kaynana adayı, kızlara olmadık hakaretler yağdırabiliyor. Kızlar da ona gülerek karşılık veriyorlar. Anlayacağınız herkes halinden memnun…
Yine bir örnek vermek gerekirse kaynana adayı ilkel bir yaşam biçimi olan, “evlenince ebeveynlerle aynı evde oturma” olgusunu ısrarlı bir şekilde gelin adaylarına kabul ettirmeye çalışıyor. “Benim dediğim olacak” diyebiliyor. Adeta gelin değil köle seçiyor. Kaynana adayının bu davranışını sorgulayan veya kabul etmeyen genç kızlara ise tavır takınmak suretiyle hakaretvari ifadeler kullanabiliyor. Bu ifadeleri gülerek söyleyince hakaret, hakaret olmaktan çıkıyor da bizim mi haberimiz yok?
Popüler kültür canavarının beslenmesi lazım
Ben ne yarışmayı, ne kanalı ne de yarışmacıları suçluyorum. Ortada doldurulması gereken bir yayın süresi var. Popüler kültür denilen canavarın beslenmesi gerektiğinden bu tarz programlar eğlence amaçlı hazırlanıyor. Kısacası onlar üzerine düşeni yapıyorlar.
Benim gözümde tek suçlu var. O da bu programları talep eden, alkışlayan, benimseyen toplumdur. Oysa toplum ne isterse televizyonlar onu verir. Kimse kusura bakmasın ama TV’de yayınlanan dizi ve yarışmalar hayal ürünü değil, birçoğu toplumu yansıtıyor. O halde asıl sorumlu toplumdur.
Bu şekilde devam edersek işin ucu nereye varacak tahmin etmek zor değil lakin bundan sonrasını ben anlatmayacağım, devamını siz getirin…
Aptallaştıran Televizyon
Küresel Kapitalizmin Ürünü: Tülin ile Caner