Clinton kazanırsa gerçekleşebilecek 10 senaryo

Clinton ABD’nin ilk kadın başkanı olursa neler olur? Geri sayımın başladığı ABD Başkanlık Seçimi öncesinde Saxo Bank’ın araştırma sitesi Tradingfloor.com editörü Michael S. McKenna’nın kaleme aldığı “Clinton kazanırsa gerçekleşebilecek 10 senaryo” başlıklı makale çarpıcı tahminleriyle dikkat çekiyor.

hillary Clinton kazanırsa gerçekleşebilecek 10 senaryo

Başkanlık seçimlerinde geri sayımın başladığı son günlerde tüm gözler ABD’ye yöneldi. Yatırımcıların büyük heyecanla beklediği seçimler için Saxo Tradingfloor.com sitesi analistleri değerlendirmeleri ve tahminlerini paylaşmaya devam ediyor. TradingFloor’un geleneksel olarak her yıl hazırladığı Outrageous Predictions (Şok Edici Tahminler) yayınında da ABD Başkanlık seçimleri başköşede yer aldı. Konuyla ilgili olarak sitenin editörlerinden Michael S. McKenna’ın hazırladığı makale ise çarpıcı öngörüleri ile dikkat çekiyor.

Michael S. McKenna

Demokrat başkan adayı Hillary Clinton, Kasım’daki seçim için yaygın biçimde akla yatkın bir seçenek, akılcılığın mevcut sınırları içinde çalışmak isteyenlerin tercihi, normallik için verilecek bir oy olarak gösterildi.


Elbette, ordusu yaklaşık 800 global üsse yayılmış ve birçok kanlı mezhep savaşına bulaşmış, göreceli düşüşte olan bir süper güç olduğunuz zaman, “akla yatkın” ve “normal” göreceli ifadeler oluyor.

Bu nedenle, bir Clinton başkanlığı olasılığı sadece onun Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump’la ilişkilendirilen (çeşitli ve renkli) risklerin tersine döndürülmesi veya ortadan kaldırılmasını değil, aynı zamanda derinlemesine istikrarsız bir statükonun devamını da temsil ediyor.

USD, Hazine bonosu ve hisse senedi yatırımcıları (diğerlerinin arasında) bir Clinton zaferini piyasada pozitif olarak görüyor. Bu duyarlılık büyük ölçüde daha soyutlaştırıcı, korumacı Trump tarafından ortaya konulan “siyah kuğu” etkisinin bir eseri ve eğer zaferi kazanan Clinton olur ve Trump’ın politika planları başarısız başkan adaylarının müphem âlemine düşerse (çabuk söyleyin- Walter Mondale’nin kurumsal vergiler hakkındaki görüşü neydi?), pekâlâ değişebilir.

O halde, Trump bir taraf, bir Clinton başkanlığı tarihin sofrasına ne getirebilir?

1- Savaş

Bir Clinton rejiminin en olası gidişatı, onun politikaları, danışmanları ve ideolojik eğilimleri göz önüne alındığında, Barack Obama ile George W. Bush başkanlıklarının tuhaf bir karışımı olacaktır. Evinde, Clinton bir liberal, hatta bazı alanlarda ilerici duruş sergileyecektir. Yurtdışında ise neo-muhafazakâr olacaktır.

Trump’ın retorik aşırılıkları ve toplumsal kavgacılığına rağmen, savaş adayı olan Clinton’dur. Clinton Irak’ın işgalini destekledi, Libya devlet başkanı Muammer Kaddafi’nin azledilmesinin (ölüm şekli göz önüne alındığında, bu yumuşatıcı terimi kullanmakta tereddüt ediyorum) mühendisliğini yaptı ve ABD’nin Beşar Esad hükümetini devirmek için yürüttüğü kampanya kapsamında silahlandırdığı ve desteklediği terör örgütlerinin bulunduğu Suriye’deki ABD varlığının artırılmasını desteklemeye devam ediyor.

Suriye’de bir “uçuşa yasak bölge” kurulmasını desteklerken, Clinton ABD’yi dünyanın en büyük nükleer gücü olan Rusya ile çatışma yoluna sokuyor. Uluslararası hukuk anlamında, Rusya’nın Suriye’deki eylemleri -ki şimdiye kadar uluslararası kabul gören bir hükümete terörist ve devlet dışı gruplara karşı yardım eden bir müttefiki temsil ediyor—ABD ve koalisyonununkinden daha sağlam bir zeminde duruyor.

Bir Clinton başkanlığının en büyük riskleri, Kaddafi’den Hüseyin’e, ondan Esad’a kadar, Orta doğu ve Kuzey Afrika’daki laik liderleri devirmek için cihatçı ve/veya terör gruplarını kullanan Batı politikasını çevreleyenlerdir. Libya ve Irak’ın bu istilalar sonrasında geldikleri durum “insani müdahale” palavrasını, aynen ABD’nin insan hakları ihlalleri sicili çok kalabalık olan Suudi Hanedanına devam eden sadakati gibi, kabul etmeyi zorlaştırıyor.

Bu açık uzun vadeli emperyal proje çerçevesinde Rusya ile nükleer savaş riskine girmek tuhaf ve tehlikeli, belki de güzellik yarışması geçit töreninde yarışmacıları taciz eden kadar inatçı görünüyor.

2- Wall Street’in yükselmesi

Hisse senedi piyasaları bir Clinton zaferi istiyor. Sadece Clinton zaferinin dünya ticareti ve yerleşik ticari normlar anlamında bir “statüko” mandasını temsil ettiği için değil, aynı zamanda Trump’ın ABD Merkez Bankası ve başkan Janet Yellen’e karşı tekrarlanan saldırıları olduğu için de. İlk başkanlık münazarasında, Trump Yellen’in FED’ini faizleri düşük tutarak “politik işler yapmakla” suçladı ve “faizleri artırdıkları zaman, çok kötü şeyle olacağını göreceksiniz” uyarısını yaptı.

Finansal krizden beri, ABD hisse senetleri ve dolar FED politika hamlelerine daha önce olmadığı kadar derinlemesine bağlı oldu. Trump’ın merkez bankasını kriz sonrasında düşük faizlere bağlı kalmakla bir “yalancı ekonomi” yaratmakla suçlamasına karşın, Clinton’un “sözcüklerin sonuçları vardır; sözcükler piyasaları hareket ettirir” sert yanıtı Wall Street’in muhtemelen alkış tutacağı istikrar lehinde işaretler içeriyor.

29 Eylül’de CNBC’nin bildirdiğine göre, FED Yönetim Kurulu Üyesi Lael Brainard Clinton’un başkanlık kampanyasına destek oldu. Bağış toplama anlamında, ABD milyarderlerinin Clinton kampanyasına bağışları rakibininkinden bire 20 fazla. Clinton’un en büyük iki bağışçısı finans spekülatörü George Soros ile Hedge fon yöneticisi James Simons. Goldman Sachs, çalışanlarının Trump kampanyasına bağış yapmasını yasakladı (Clinton’a bağış yapmaya izin var).

Gerçekten de bir finansal birlik var ve Clinton’u destekliyor.

3- TPP (Trans Pasifik Ortaklığı) diriliyor

Clinton kamuoyu önünde Trans Pasifik Ortaklığına karşı çıkıyor, fakat buna hiç kimse gerçekten inanmıyor. Neden inansınlar ki? Clinton uzun süredir çok yanlı ticaret anlaşmalarını (kocasının başkanlığı sırasında kabul edilen Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması gibi) destekledi ve bu tür anlaşmaların dayanağı olan ve giderek artan küreselleşme taraftarı düşünceyi açıkça destekliyor gibi görünüyor.

Ağustos’ta, Clinton Ohio’nun ağır sanayi bölgesindeki destekçilerine “Trans Pasifik Ortaklığı da dahil, işleri yok eden veya ücretleri düşük tutan bütün ticaret anlaşmalarını durduracağım” dedi. Ancak, 2012’de Avustralya’da konuşurken Clinton dinleyicilerine Trans Pasifik Ortaklığının “ticaret anlaşmalarında serbest, şeffaf, adil ticaretin – hukuk kurallarının ve eşit şartların hüküm sürdüğü bir ortamın yolunu açan altın standardı ortaya koyduğunu” söylemişti.

23 Ekim’de, Demokrat başkan yardımcısı adayı Tim Kaine NBC’deki Meet The Press programında “iyi anlaşmalara” “kapıyı asla kapamazsınız” dedi. Haftalar önce, Wikileaks tarafından açıklanan bir grup e-postada Clinton’un en üst bankacılara Wall Street reformunda “hem kamusal hem de özel konumu olduğunu” söylediği bir konuşma da yer alıyordu, ikinci münazarada bunu Abraham Lincoln’ü örnek göstererek savundu.

TradingFloor.com’da, Stephen Pope gibi destekçilerin iyilik için güç olarak kabul ettikleri kısıtlanmamış serbest ticareti savunan birçok yayın yaptık. Fakat o zaman Avrupa’yı istila eden popülist geri tepmenin Amerika’da ortaya çıkışına karşı kıran kırana mücadele etmiyorduk.

4- Büyük bankalar tadını çıkarıyor

Dördüncü çeyrek görünümünde, Saxo Bank hisse senetleri strateji müdürü Peter Garnry bir Clinton zaferi durumunda, büyük ABD bankalarının hisselerinin statüko mandası algısı ile hızla yükseleceğini söyledi. 4 Ekim’de, 2016 ABD faiz artırımı ve politika normalleşmesinin devam edeceği tahminlerine dayanarak Garnry JPMorgan’da uzun pozisyon başlattı.

Açıkça görülüyor ki, devam eden politika normalleşmesi veya herhangi bir çizgide normalleşme, gerçekten de, bir dereceye kadar bir Clinton Beyaz Sarayı olduğunu varsayıyor. Donald Trump büyük işleri canlandırma çabasıyla belirli federal yasaları yürürlükten kaldırmayı öngörürken, mevcut finansal düzen onun temel mesajına aykırı olarak küreselleşmeyi sahiplenmeye dayanıyor.

Ayrıca, Wikileaks e-posta yayınlarında 2013’te Goldman Sachs’ta Clinton’un yaptığı iddia edilen bir konuşmada Dodd-Frank düzenlemeleri hakkındaki kendi çekincelerini ifade ederek, tasarının “politik nedenlerle […] bir şey yapma ihtiyacı” algısı nedeniyle geçtiğini iddia ettiğine dair materyaller bulunuyor.

Demokratların “sol”, Cumhuriyetçilerin ise “sağ” olduğunu varsaymak ve sonra da büyük bankaların sağı desteklemeleri gerektiği sonucuna varmak hata olur. Demokratlar neoliberal, Cumhuriyetçiler ise şimdi Trump ile popülist bir partidir.

Banka hisseleri neoliberalizmi tercih eder.

5- Sağlık hizmetleri kumpasları semirtiyor

Garnry bir Clinton zaferi durumunda boğa piyasasında kalırken, Clinton’un yüksek ilaç fiyatlarını irdeleme niyeti dikkate alındığında, spekülasyon nedeniyle sağlık hizmetleri hisse senetlerinde ayı piyasasında kalıyor. CNN Para programında bildirildiği gibi, “kampanya gezilerinde Clinton birçok defa yüksek ilaç fiyatları sorunuyla mücadele etme sözü verdi […] ve onun sert konuşmasının ardından ilaç şirketleri burunlarından soluyor.”


Garnry’nin görüşüne göre, “ilaç fiyatlarında artan denetlemeler ve sağlık hizmetleri ücretlerinde ABD’de son otuz yıldır görülmemiş şekilde kontrolden çıkmış enflasyonla, sağlık hizmetleri sektörü bir darboğazda [ister Clinton, ister Trump yönetiminde].”

Yine de, mevcut korelasyonlar biyoteknoloji ve büyük ilaç firmaları hisselerinin bir Clinton zaferine negatif tepkili olduğunu gösteriyor.

1993’te Clinton’un sağlık hizmetleri planının başarısızlığı – Beltway (Washington D.C. politik çevresi) tarafından “Hillary Hizmetleri” olarak isimlendirilmişti – Clinton için sağlık hizmetleri sektörünün önemli yardımı ile gelen ağır bir darbe olduğu da dikkat edilmesi gereken bir husus.

6- Pezo pozitif

“Donald Trump Meksika’yı sevmiyor” Trump Medya kapsamı 101’dir ve sıkça tekrarladığı ABD güney sınırı boyunca bir duvar inşa etme niyetinden ve “Meksika insanlarını gönderdiğinde, en iyilerini göndermiyorlar […] bir sürü problemi olanları gönderiyorlar ve onlar da bu problemleri bize taşıyor. Uyuşturucu getiriyorlar. Suç getiriyorlar. Tecavüzcüler” ifadelerini kullandığı son derece tartışmalı konuşmasından kaynaklanıyor.

O konuşmadaki suçlamalar, Trump’ın kendi yükünü azaltmak için suçlularının ABD’ye göçünü kolaylaştırmakla itham ettiği Meksika hükümetine karşıydı. Bunun örneği de var; 1980 Mariel tekne göçünde, Küba lideri Fidel Castro kasten suçluların ve akıl hastalarının büyük göçmen kalabalıklarıyla birlikte ABD’ye gitmelerine izin vermişti.

(İlginçtir, Meksika’nın kendisinin de, Birleşmiş Milletlerin tahminine göre her yıl 400.000 Orta Amerikalının yasadışı şekilde Meksika’ya göç ettiği güney sınırı boyunca bir duvar inşa etmeyi düşündüğü söyleniyor.)

Bu karmaşıklıklar bir yana, piyasa için asıl önemli olan Trump ve Meksika -dolayısıyla da Meksika pezosu- arasında negatif bir korelasyon bulunması. Birçok skandalından birisiyle karşı karşıya kaldığında veya münazarada zayıf performans gösterdiğinde bu artıyor. Ve bir Clinton başkanlığı hepsinden büyük bir ralliyi tetikleyebilir.

7- Petrol entrikaları

7 Eylül’de, Fortune Hillary Clinton’un Donald Trump’a göre petrol endüstrisinden “iki kat fazla” bağış topladığını bildirdi. Cumhuriyetçi Parti geleneksel olarak Big Oil’in yuvası olduğu için bu anormal bir durum, fakat bu bir taban kayması seçimi ve popülist politikaları neoliberal politikalara tercih eden çok az ana endüstri var.

Burada, yukarıda sözü edilen popülizm için bir etken olduğundan kuşku duymamıza rağmen, bir de Suriye bağlantısı var. Bununla beraber, Zero Hedge ABD’nin menfaatlerinin Katar’dan Avrupa’ya, Avrupa’nın Rus petrol ve gazına bağımlılığını azaltacak ve Washington’a daha sıkı bağlı olan petrol üreticilerine olan bağımlılığını artıracak bir boru hattı döşenmesi için çoktandır devam eden planları olduğunu bildirdi.

Böyle bir boru hattını, özellikle Esad ve Rus müttefiklerinin aklında buna benzer bir başka proje olduğu için, Esad’ın Suriye’sinden geçiremezsiniz, bu boru hattı İran’dan Avrupa’ya gidecek şekilde tasarlanmış olmalı.

Fakat, Esad Suriye’si bir şekilde parçalanır veya bölünürse ne olacak?

8- Yarı küresel ticaret

Wikileaks e-posta açıklamaları bu kampanyanın en tartışmalı unsurları arasında, Clinton örgütü bunların içeriğini büyük ölçüde sürüncemede bırakıyor (yukarıdaki kamusal/özel bölünmesine ilişkin “Lincoln savunması” bir istisnaydı) ve bunun yerine bunların kaynaklarına odaklanıyor, birçokları da bunun Moskova’ya uzandığını iddia ediyor.

Wikileaks’in doğası ne olursa olsun, biz e-postaların kaynağından çok içeriğine odaklanmayı tercih ediyoruz (kararımızla ilgili gazetecilik etiğinin kapsamlı bir savunması için, Glenn Greenwald’ın The Intercept’teki harika yazısına bakın).

Her durumda, e-postaların içerikleri arasında 2013’te görünürde Brezilya merkezli Banco Itau’da yapılan bir paralı konuşma var, burada Clinton dinleyicilerine “benim hayalim açık ticaret yapılan ve açık sınırları olan […] yarı küredeki herkes için büyüme gücü ve fırsat sunan yarı küresel bir ortak pazar” diyor.

Clinton’un kariyeri incelendiğinde, bunun gibi düşüncelerin onun eylemleriyle son zamanlardaki Trans Pasifik Ortaklığı karşıtlığından çok daha iyi uyuştuğu görülüyor. Bu aday, Güney Amerika ile artan bir işbirliğine büyük önem veren bir serbest ticaret yanlısıdır.

9- İmalat darbesi

Donald Trump’ın korumacı, soyutlama yanlısı platformunun temel dayanakları arasında, bir zamanlar ABD’nin çalışan sınıfına güvenli, iyi ücretli işler sağlayan ABD imalat sektörünün üretimlerini ülke dışına kaydırması ve bunların yerini alan hizmet sektöründeki işlerin belirsizliği ve düşük ücretleri yer alıyor.

Michigan ve Ohio gibi yerlere yaptığı seçim gezilerinde, Clinton’un ABD çalışan sınıfının karşı karşıya kaldığı sorunlara, özellikle de bir zamanlar imalat işlerinde istihdam edilenlere hitap etmeye çalıştığını gördük. Bununla beraber… bu aday bir serbest ticaret yanlısıdır. Örneğin, ABD imalat işleri bir “yarı küresel serbest pazarda” ne yapabilir? Şu anda, ABD otomobil üreticilerinin “Üç Büyükleri”ndeki sendikalı işçiler saatte $50 ilâ $60 kazanıyor.

Meksika’da, Üç Büyükler işçilere saatte $8 ilâ $10 ödüyor.

10- Meşruiyet krizi (‘insanlar ayaklanıyor!’)

Ve böylece, en büyük, son, bir Trump başkanlığının, kaybetmesi durumunda bile, vaat ettiği istikrarsızlığa ilişkin senaryoya geliyoruz.

Trump Ekim ayını seçmenlerine sistemin hileli, anketlerin güvenilmez olduğunu ve çürümüş bir düzenin Clinton’un lehine oyuna getirmeye çalıştığını anlatmakla geçirdi. Geçen hafta, destekçilerine “Seçim sonuçlarını bütünüyle kabul edeceğim… eğer kazanırsam” dedi.

ABD artık popülist sağın ve neoliberal görüşler arasında tercih yapan kutuplaşmış bir toplum… Haklı olarak, sol değil fakat sola doğru bir yer birçok alanda politika ile bağdaşamıyor. Avrupa’da olduğu gibi, kendilerini Davos konsensüsüne adamış elitlerin arzu ettikleri dünya düzenini ne pahasına olursa olsun elde etmeye niyetli olduklarına dair bir algı var ve Trump’ın son retoriğinde kendilerinin kuşatma altında olduğuna inanan insanların sarf ettiği türden sözcükler duyuyoruz.

Bu doğru mu?

Eh, Brexit gerçekleşti. Görünürde hepsi güçlü elit sınıf bunu istemiyordu, ama oldu. Öte yandan, bir anlığına Britanya ile kalarak, Smartmatic oy verme makinesi şirketinin başkanı Mark Malloch-Brown, en büyük Clinton bağışçısı olan George Soros’un Açık Toplum Vakfının yönetim kurulunda bulunuyor ve şirketinin, hepsinden önemli savaş alanı Florida da dahil olmak üzere, 16 eyalette makineleri var.

Trump partizanları arasında, bu tür korkuların açıkça seslendirilmesine ihtiyaç var – onlar manzaranın bir parçası. Clinton destekçilerine göre – hatta 2004’te Cumhuriyetçilerin en büyük bağışçısı Diebold’un ABD oy verme makinelerinin çoğunu kontrol ettiği yönünde sahtekarlık iddiasında bulunanlara göre bile – bunlar sadece bir delinin paranoyakça fantezileri.

Ve işte 58. başkanlık seçimine giden Amerika bu. Burası, insanların yarısının (ve medyanın büyük çoğunluğunun) absürt, kötücül bir palyaçoyla, kamusal alana salınmış ve bu yeri tahrip eden Amerikan ilkel benliğinin bronz rengi bir cisimleşmiş haliyle mücadele eden yetkin bir yönetici gördüğü bir ülke.


Diğeri? Ortalığı karıştıran fişeğin hakaret fitilini eline geçirmiş ve ülkeyi, iktidar partisi kim olursa olsun, on yıllardır gözetleyerek her şeyi tercih ettikleri yöne kaydıran karanlık oyalama teknokratlarının koalisyonundan geri almak için her şeyini riske atan alışılmamış bir adam görüyorlar. Başka bilmek istediğiniz bir şey? Bu aynı zamanda 9 Kasımda Amerika’nın olacağı şeydir.

Trump kazanırsa gerçekleşebilecek 10 senaryo


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.