Sonsuzluk denen devinim ve sonsuzlukta bir kuş

Her şeyin akıp yuvarlandığı bir sonsuzluk arıyordum kendime. Gökyüzü bunlardan biriydi benim için… Koyu mavilerin beyaz girdaplarında kaybolup beliriveren, özgürlüğün ellerinden tutan Salagan… Orada hakikat başka mıydı?

Sonsuzluk denen devinim ve sonsuzlukta bir kuş

İçimde benimle savaşan ezeli bir canlı var. Eğer onun sureti, beni görünür kılsaydı, aklın yerine kaim olmuş biricik varlığın zavallı kırıntıları ya da üstesinden gelmiş ulvi manzaranın zaferini görebilirdiniz. Her iki durumda da mümeyyiz bir farkın varlığını sorgulayabilirsiniz.

Yarı tekayyuz bir huzmenin derinliklerinde mahfuz kalmış, fakat her an patlamaya hazır sakuleta gibi bekliyordum. Oysa ki kendi kıyılarında sükunetle yaşayan Salagan Collocalia’lar gibi yaşayabilirdim. Kanatlarımın olmaması ummanların üzerinden bir tüy hafifliğinde uçarak yel değirmeninin kanadına konamayacağım anlamına gelmezdi…


Sonsuzluk denen devinim ve sonsuzlukta bir kuş

Pekala ben de uçabilirdim… Hayali de olsa…

Her şeyin akıp yuvarlandığı bir sonsuzluk arıyordum kendime. Gökyüzü bunlardan biriydi benim için… Koyu mavilerin beyaz girdaplarında kaybolup beliriveren, özgürlüğün ellerinden tutan Salagan… Orada hakikat başka mıydı?

Nefesini soluksuz yakaladığın yeryüzüne ışık süzmeleri gibi kayarken ay ışığının kıtalara vurduğu yakamozda mutluluğun doruğuna ulaşabiliyor musun?

Sonsuzluk denen devinim ve sonsuzlukta bir kuş

Ben yeryüzünde ayakları yere basan biri olarak bazen kanatların akıldan daha değerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü aklın kabullenmediğini kanatlar hiç önemsemiyor, bizzat yaşıyor sonsuzluk denen devinimi… Kendi varlığının bir gün son bulacağını ve kanatların ölümsüzlükten ölümsüzlüğe koşturacağını bilemeden üstelik…

Mesela Herakleitos yalnız ateşin ölümü, havanın doğumudur demiyor. Ayrıca havanın yok olması suyu doğurur ve biz bunu kendi içimizde de görürüz diyor. Yaşlılık geldiğinde yaşamın çiçeği solar, olgun yaşa gelince gençlik sona erer, çocukluk gençlikte biter ve ilk günler çocuklukta son bulur.

Bugün gelince, dünün yok olduğu gibi yarın da bugünü yok edecektir. Hiçbir şey sürüp gitmediği gibi hiçbir şey de her zaman aynı kalmayacaktır.

Herkesin zihninde meşrulaştırdığı kendine özgü hayatları, aidiyetin oluşturduğu bir yere ait olma durumu, büyük ideallerin küçük ideallerle kapışması, entelektüel veya standarda binmiş sedanter yaşam tarzları var. Hayallerin bile uçsuz bucaksız, zamanın akışında kaybolduğu…

Sonsuzluk denen devinim ve sonsuzlukta bir kuş

Ölümsüz olandır aslolan

Dönüşüme uğrayanın aynı kalmadığı, aynı değilse artık o olmadığı gerçeğiyle yüz yüze insanoğlu. Ölümsüz olandır aslolan. Hiçbir zaman doğmamış, hiçbir zaman sona varmayacak olanlar, zamanın hiçbir değişim getirmedikleridir.

Dünya hiç durmadan dönüyor, bir salıncak gibi… Ağır adımlarla giden bir kaplumbağa bile senelerce yaşayıp miadını doldurduğunda hayat başka kabuklarda sürmeye devam ediyor. O, birbirine benzeyen evini sırtına yüklenmiş sevimli canlılar dahi aynı değil. Dakikası dakikasına hatta saniye itibariyle değişen ruh halleri yalnız insana mahsus olmasa gerek.

Doğa insana mutlu ve güvenli bir şekilde kılavuzluk ederken kendi denetimini de kucakladığında temsili bir portrenin çizgilerini bile sabit ve aynı noktada tutmamıştır. Her ne kadar doğanın öğrettiklerinin izini silip süpürsek de bilgisizliğin imgesi, kültürsüz insan yığınının kalıntılarıyla yine insan baş etmek zorunda kalıyor.


Sonsuzluk denen devinim ve sonsuzlukta bir kuş

Ben kendimle çelişkiye düşebilirim ama Demades’in dediği gibi, gerçeklikle asla çelişkiye düşmem. Eğer benim ruhum ayağına yer ederse, ben ayrıca denemekten de kaçar, karar veririm; benim ruhum her zaman öğrenir durumdadır ve hep dener.

Bu yüzden değil midir? Biteceğini bildiğin bir ömrün kapılarını daima zorlamak… Akıllı adımlar atmak, iyi yaşamayı ertelememek, ırmağı geçmek için suyun akmasını ve kurumasını beklememek gibi… Tutkuların, açgözlülüğün, düşüncesizce davranışların ve boş inançların adeta saldırısı içindeyken ve yaşam düşmanlarını kendi içinde taşıyorken, dünyanın devinimlerini düşünmeli miyim?

Sonsuzluk denen devinim

Sonsuzluk denen devinim ve sonsuzlukta bir kuş

Salagan diyor mudur; “Ben bugün hiçbir şey yapmadım, yaşamımı yalnızca aylaklıkla geçirdim” diye.. Oysa sıradan bir kuşun bile bu sonsuzluk içinde muhakkak önemli görevleri vardır. Örneğin uçmak gibi, kanatlarını insana gösterip, insanın ondan ilham alması ve uçakları icat etmesi gibi…

Eğer Salagan kendi yaşamını incelemeyi ve yönetmeyi beceriyor olsaydı insanoğlundan daha büyük ve yararlı işler yapabilirdi belki de…

Ama ölümsüz olmayı hiçbir zaman kimse başaramadı. Ölümsüz olmayı istemek kadar dünyayı topsuz tüfeksiz, korkunç düşmanlıkların, acı yıkımların, yükselme tutkularıyla, dünyayı politik çarpışmaların merkezi haline getirmeseydi insanoğlu, belki de dünyanın yaşanabilir olması, bizimse ölümsüzlüğümüz kaçınılmazdı.

Bozulmuş ruhların, vahşi değişimlerin kaynağı insan sonsuzluğu bile hak etmiyor bu durumda.
Aksine insanın bu hayatta kendini tanımaya çalışıp, daha geniş bir perspektifle varoluş amacına ulaşması onu gerçek bilgeliğe, ölümsüzlüğe sürükleyebilirdi.

Yabani erguvanlarla kaplı patikadan geçerken içinde yaşama karşı oluşan dinamoyu da huzurla yanında taşıyabilirdi. Bilirdi ki, kendini bulabilmenin ve düşlerini yaşayabilmenin tek yolu önce kendini kontrol etmenin yanında zihnin, bedenin ve ruhun iyi beslenmiş olmasıydı.

Kendine bile özen göstermezken, başkalarına nasıl gösterebilirsin?

Sonsuzluk denen devinim ve sonsuzlukta bir kuş

Kendini iyi hissetmezken nasıl iyilik yapabilirsin? Ve en önemlisi; Kendini sevmezsen başkalarını da sevemezsin.
İnsanın kendi ruhunu bulması da, bir şekilde bu dünyayı daha iyi bir yer yapmak için çabasına bağlıdır. Öyleyse Slagan kadar özgürce uçabilirsin yeryüzünde. Onun kadar masum, onun kadar kendi türüne zararsız…


Kendi iç dünyanı değiştirmeye adadığında yaşamın bir çırpıda sıradanlıktan uzaklaşıp olağanüstü bir boyut kazanmasına da fırsat verebilirsin.
Ruhun gerçek özgürlüğü de bu değil midir?.. Ölümsüz olsaydık başka ne isterdik?

Homojen toplumdan karmaşık topluma: Değerlerin yok oluşu


Aylin İçsel
İnsanın en büyük pratiği kendi hayatıdır, derler. Deneyimlerimizden çıktığımız yolculuğumuzda her durakta ve her yolda hayatın anlamına dair edindiğimiz her doktrin muazzam mucizelerle dolu biz insanlara münhasırdır. Benimse en büyük meramım, derin bir insan sevgisi ve anlayışı, bütün insanlara duyulan kardeşlik ruhu; insanların mutabakat içinde olmaları, dünyayı daha iyi algılayıp, daha yaşanılır bir yer olmaya muktedir, düşüncelerin özgür, barışın ve insanlığın hüküm sürdüğü, çocukların mutlu yaşadığı bir dünya inancı ve de hayalidir. Yazmaksa, olup bitenler karşısında herkesin sesi olmak, kıyılardan geçip, sokağın en işlek caddelerinden dokunmaktır hayata... Yaşamın kendisine karışmak ve keşfetmek tutkusudur. Varoluşun en derin sebebidir yazmak...