Türkiye’ye değil başkanlık demokrasi dahi fazla!

Demokrasi bir kültürdür. Bu kültür herkeste olmaz, olamaz! Hazmedilmesi, özümsenmesi, benimsenmesi gerekir… Demokrasinin olmadığı Türkiye gibi bir ülkede de başkanlık bu ülke insanına yutturulamaz!..

Türkiye'ye değil başkanlık demokrasi dahi fazla!

Türkiye’ye değil başkanlık, demokrasi dahi fazla!

Türk insanını bir sevda aldı gidiyor… Nedir bu sevdanın adı? Başkanlık sistemi…

Daha tam olarak taslak ortaya çıkmadı ancak, Türkiye’nin gündemi başkanlık mı, yarı başkanlık mı yoksa bunların dışında partili cumhurbaşkanlığı mı olsun soruları ile çalkalanıyor… Sanki Türkiye’de her şey tamam da bir tek eksiğimiz ülkenin yönetim şekli!..


Televizyona çıkan hukukçu diye kendini niteleyen ya da iktidarın yardakçısı olduğunu gördüğüm niteliği ne olduğu belli olmayan şahsiyetler ekranların önüne çıkıp başkanlık rejimini savunmak için bir argüman ortaya koyuyor…

Nedir bu argüman? “Ülkenin yönetimi, sistemi tıkandı!” Bu nedenle de başkanlık sisteminin gelmesi gerekiyormuş…

AKP hükümeti 14 yılda iktidarda; ne istedi de yapamadı?

PKK ile mi görüşemediler, yoksa Gülen cemaati ile mi kol kola olamadılar, yoksa Esad’ı mı kardeş ilan edemediler veyahut da İmralı’da yatan terörist lideri ile mi görüşemediler?! Af edersiniz, doğru ya Oslo’da PKK ile AKP iktidarı değil, devlet görüşmüştü değil mi?

AKP iktidarı ne isterse bu meclisten geçmiştir, hatta Abdullah Gül de noter gibi onaylamıştır. Sadece bir yerde sıkıntı yaşadı AKP iktidarı; o da 2003 yılındaki 1 Mart tezkeresi. Bu tezkerede de AKP’nin milletvekilleri dik duruş sergilemiş, emperyal güç ABD’ye “dur!” demişti…

Peki Türkiye’de başkanlığa neden ihtiyaç var?

Aslına bakılırsa ne böyle bir ihtiyaç var ne de gerek var… Güzelim parlamenter sistemin suyu mu çıktı?

15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra tüm partiler güçlendirilmiş parlamenter sistemden bahsederken kendisini milliyetçi diye tanımlayan, AKP’nin “Çözüm Süreci”ni bölünme süreci olarak gören Devlet Bahçeli‘nin bir gün kafasına esip de sanki AKP’ye karşıymış gibi tavrı ile AKP’ye sahte bir “hodri meydan” çekmesi ile tekrardan başkanlık Türkiye’nin gündemine oturdu.

Çözüm Süreci’nin çökmesi ile, AKP ve MHP ikiz kardeş gibi hareket etmiş, MHP’de olağanüstü durumlar yaşanmıştı.

MHP içinde Meral Akşener’in ortaya çıkması ile Bahçeli, MHP’de demokrasilerde olmayacak uygulamaların altına imza attı. Muhalif tüm il teşkilatlarını, siyasetçileri lağvetti…

Bu ülkede demokrasinin kalbi, kanunların yapıldığı meclis dahi demokratik bir yer değildir aslına bakılırsa! Demokrasilerde muhalefetin araştırılması için verdiği bir önerge meclis tarafından onaylanmaz mı?!

Onaylanmıyor işte!

‘Suruç patlaması’, neden AKP ve MHP milletvekillerinin ortak kararı ile araştırılmaya izin verilmedi?


2015 yılında HDP’nin araştırılmasını istediği ‘Paralel Devlet’ neden AKP tarafından kabul edilmedi?

Bir kere, AKP’nin kendisi de bu meclis de asla demokratik değildir!

Neden?

AKP iktidara geldiğinde “Yüzde 10 barajını kaldıracağız” demişti!

Kaldırdılar mı yahut kaldırabilirler miydi?

Hayır!

Kaldırmış olsalardı AKP bu kadar süre iktidarda kalamazdı. Bunu bildikleri için de sözde demokratik AKP, barajı kaldırmadı.

Demokrasi bir kültürdür. Bu kültür de AKP’de yoktur! Sözde demokratik AKP 14 yılda da demokrasinin tüm temel taşlarını yıkmıştır!

Ne insan hakları güçlendirilmiştir, ne de özgürlükler…

Hangi Avrupa ülkesinde, yaptığı müziklerden dolayı tutuklanan sanatçı vardır; hangi ülkede bu kadar gazeteci, siyasetçi içeri atılmaktadır?


Türkiye gibi ülkelere, ancak AKP’nin yaptığı gibi demokrasi diye yutturulan sistemler empoze edilir. Bu ülke insanlarına en iyi şekilde yutturulmaktadır. O yüzden bu ülkeye değil başkanlık, demokrasi dahi fazladır.

AKP’nin Devlet Bahçeli aşkı

AKP iktidarının guguklaşmış hukuku!


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…