Atatürk’ü anlayabildik mi Ey Türk Gençliği?

Son tartışmamız okullarda müfredatı hafifletelim. Ne yapalım? Atatürkçülüğü kaldıralım ya da hafifletelim! Zaten her geçen gün içi boşaltılmaya çalışılan Atatürkçülüğü, Kemalizm’i yok edelim. Peki yerine ne koyalım? Bugün başımıza gelenler de zaten içi boşaltılan Kemalizm’den değil midir? Bugüne kadar hangi okulda hangi derste bizlere Atatürk anlatıldı? Biz anladık mı ki Gazi Paşa’yı artık törpülüyoruz?

Atatürk'ü anlayabildik mi Ey Türk Gençliği?

Hangi okul kitabı Atatürk ilkelerinin özünü anlatır? Hangisinde yapılan devrimlerin amaçları işlenir? İşlenmediğinin kanıtı tam olarak bu fotoğrafta değil midir?

Üstteki fotoğraf mecliste çekildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde. Hani insanların aylarca aç susuz çadırlarda kaldığı, yolda öldürüldüğü, tehdit yediği ama yine de mebus olmaktan çekinmeyip aydınlığa bir çoban ateşi yakıp kurdukları meclis. Atatürk, o önemli makamı şöyle dile getiriyor:

“Memleketin alınyazısında biricik yetki ve kudret sahibi olan Büyük Millet Meclisi, bu memleketin düzeni için, iç ve dış güvenliği ve dokunulmazlığı için en büyük kefildir. Büyük milli dertler şimdiye kadar ancak Büyük Millet Meclisi’nde şifa buldu. Gelecekte de yalnız orada kesin önlemlerini bulabilecektir. Türk milletinin sevgi ve bağlılığı daima Büyük Millet Meclisi’ne yöneldi ve daima oraya yönelmiş olacaktır.”


Şimdi fotoğrafa tekrar dönün. O fotoğrafta vatan savunması mı vardır yoksa milletin haklı savaşı mı? Ya da tüm bunların dışında orada olan tek şey yoksa parti vekillerinin tartışması mıdır? Bu tartışmada millet tam olarak nerede kalmıştır?

2017 Türkiye’si: Meclisin görünen yüzü, görünmeyen yüzünde ise ufak bir azınlık haricinde herkesin en az bir ötekisi var

AKP’liler, CHP’liler, MHP’liler,HDP’liler, komünistler, faşistler, sosyalistler, liberaller, açıklar, kapalılar, yılbaşı kutlayanlar, “Müslüman Noel kutlamaz” cılar, namaz kılanlar, namaz kılmayanlar, kadınlar, erkekler, devrimciler, şeriatçılar…. Liste uzar gider ve liste uzarken biz Atatürkçülüğün kaldırılmasını tartışırız.

Tam da tartışmamız gereken şeyin “Biz bu insanlara Atatürk’ü neden anlatamadık?” olması gerekirken!

Peki biz Atatürk’ü gerçekten anlatmış olsaydık ne olurdu?

Mesela; bugün, tahıl ambarı olarak bilinen Anadolu dururken her şeyi ithal eden ülke olmazdık.

Çiftçi içler acısı durumda olmazdı. Biz Atatürk’ü anlasaydık, O’nun neden “Türkiye’nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder.” dediğini bilirdik. Çünkü bilirdik ki cephede dövüşen asker kadar ona erzak taşıyan Anadolu kadını erkeği de en az onun kadar vatanseverdir.

Biz Atatürk’ü anlatabilseydik eğer, bugün her haber bülteninde öldürülen, cinsel – ruhsal şiddet gören, okuma hakkı elinden alınan kadın haberleri dinlemezdik. Çünkü O, 2017 de değil 1900’lerde çıkıp; “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin!” diyerek eşitliği koymuştur önümüze.

Atatürk’ü anlasaydık eğer gerçekten bir olurduk, birlik olurduk!

Saygı duyardık. Çünkü bilirdik ki bizi bir araya getiren şey sade ve sadece birbirimize olan saygımız. Lafını kulağımıza küpe ederdik.


“Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.” (Mustafa Kemal Atatürk)

Mustafa Kemal’i anlasaydık eğer, hürriyetin peşinden koşardık. Özgürlük nedir, kıymetini bilirdik? Egemenlik benliğimiz olurdu. Atatürk’ü anlasaydık eğer, bu milletin mihenk taşı anayasasının ilk 4 maddesiyle ilgili konuşulamazdı. Dizi izler gibi oturup izlemezdik olan biteni. Ses verirdik, omuz verirdik. Kaderimizi seçimden seçime belirlemezdik.

Mustafa Kemal’i anlasaydık eğer okullarda okutulmasına gerek kalmazdı, darbelerin. Çünkü ışığımızda boğardık; haini. Bilirdik ki bu topraklar atalarımızın mirası ve bilirdik ki bugün özgürsek bugün hür isek Ata’mıza ve O’nun öğüdüne borçluyuz. Gazi Paşa, yıllardır sesleniyor bize! Yapmamız gereken tek şey: Unutmamak, unutturmamak! Unutma! Unutturma!

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!

Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Eğitimciler Birliği Sendikası: Atatürkçülük kaldırılsın

Atatürkçülük: Ne büyüksün Fenerbahçe!


Elif Aver
Elif Aver; 1987 yılında İstanbul'da doğdu. Cumhuriyet Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümünden 2010 yılında mezun oldu. Özel sektörde mesleğini yapmakta, ayrıca TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi yönetim kurulu üyesi. Yazmak, çizmek ve okumak çocukluğundan beri en büyük tutkusu. Ondan sebep söz yitene kalem bitene kadar yazanlardan.