Siyaset medyayı neden tutsaklaştırır?

Siyaset ve medya… Bir zamanların Almanya’sında Aydınlanma ve Propaganda Bakanı olan Joseph Goebbels: “Basını, hükümetin kullanabildiği dev bir klavye olarak düşünün.” diyor. Siyasette bu sözün anlamı nedir, Goebbels ne demek istemiştir?

Siyaset medyayı neden tutsaklaştırır?

Siyaset ve medya

Sizin gözünüz, kulağınızdır…

Haberinizi aldığınız organdır. Bazen öyle ki ilgi alanızla ilgili haberi okuyamadığınızda ya da birkaç gün takip edemediğinizde sanki dünyadan soyutlanmış gibi olursunuz…


Nedir bunun adı? Medyadır…

Medya, bugün artık bir devlet için olmazsa olmazdır. Resmi devlet kanalları var artık… Örneğin, Türkiye’nin resmi kanalı hangisidir?

Tabiki TRT… 1989 yılına kadar Türkiye’de sadece TRT vardı. Halkın tek haber alma televizyonu TRT idi. TRT ne söylerse oydu. 1960 darbesi olmasa da 1980 darbesinin bildirisi televizyondan okundu. O kadar kuvvetli ki medya; toplumu istediği kalıba sokar, istediği yöne de çevirebilir.

15 Temmuz darbe girişimini gözünüzün önüne getirin…

Darbe yapmak isteyenler önce TRT’ye gitti, daha önce darbe girişimleri gibi halka, halkın televizyonundan darbe yapıldığını açıklayacaklardı; ancak unuttukları bir şey vardı. Yıl 1980 değildi. Yani artık bir televizyon yoktu, televizyonlar vardı. Darbenin gerçekleşmemesinin nedenlerinden biri olarak da bugün, işte bu gözden kaçırılan nokta gösterilmektedir uzmanlar tarafından…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NTV, CNN kanalarına görüntülü telefon bağlantısı 15 Temmuz‘un belki de seyrini değiştirdi…

İşte medya, televizyon bu kadar güçlü…

Bir diziye baktığınızda; dizi reklam olduğunda giren reklamların televizyonlara kazancı milyon dolarlık artık… Dizi ister iç yapım olsun, isterse yapım şirketleri aracılığı ile olsun, maliyetleri o kadar çok olmasına rağmen kazançları bir o kadar yüksektir.

Çünkü halk, ekran yüzleri olan o oyuncuları takip eder, onlar ne giyerse onu giymeye çalışır; o oyuncu bilmem ne marka alırsa halkın da onu alması için çaba sarf edilir.

Siyasiler de bunu çok iyi bildikleri için medyayı son derece iyi kullanmaya çalışmaktadır. Sadece televizyon değil tabi aynı zamanda sosyal medya kitlesel hareketlenmelerin doğduğu, gelişmesini sağladığı mecra haline dönüştü.


Bir zamanlar Almanya’nın başında olan Hitler’in Aydınlanma ve Propaganda Bakanı olan Joseph Goebbels basını çok iyi kullanmıştır. Medya ile ilgili artık öyle sözler söylemiştir ki birçok siyasetçi Goebbels’i sevmese bile onun medya ile ilgili ilkelerini sahiplenmiştir.

Siyaset medyayı neden tutsaklaştırır?
Joseph Goebbels

Goebbels’in “Basını, hükümetin kullanabildiği dev bir klavye olarak düşünün.” söylemi dünya siyasetinde oldukça değer kazanmıştır.

Medya aracılığı ile muhalif sesler rahatlıkla dışlanabilir, susturulabilir. Bu sadece dünya siyaseti için geçerli bir durum değil; aynı zamanda ülkemiz olan Türkiye’de de bu durum söz konusu…

Şu an itibari ile dünyada en çok gazetecinin tutuklandığı ülkeler arasında ilk sıralardayız. İşsizleştirilmiş gazeteciler arasında en ön sıralardayız. Pasifize edilmiş gazeteciler arasında yine en önde geliyoruz…

Sorun şu soruları kendinize: Uğur Dündar bugün neden büyük kanallarda yok? Ali Kırca neden şu an büyük televizyon kanallarında haber sunamıyor?

Neden mi?

Çünkü muhalif sesler ve mümkün olduğunca halkın önüne daha az çıkmalıdırlar. Onlar ve onlar gibiler konuşursa halk uyanır ve büyü bozulur…

Size 18. dönem hükümetinin bakanlarını sayın desem kaçını sayabilirsiniz ya da 18. dönemin başbakanını (Google’a bakmadan) söyleyin desem söyleyebilir misiniz?

Bu ülkede milletvekillerinin, bakanların hatta başbakanların adı unutulur, ancak “Arena” dediğinizde Uğur Dündar gibi bir efsane ya da “Siyaset Meydanı” dediğinizde Ali Kırca gibi bir üstat hemen akla gelir…


O yüzden siyaset; medyayı halkın uyanmaması için, diğer bir deyişle uyuması için tutsaklaştırır…

Mahremiyet, medya ve demokrasi


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…