Türkiye’de güven ve umut paradoksu

15 Temmuz darbe girişimi küresel güçler tarafından Türkiyeyi iç savaşa sürükleme ve küçültme politikalarıydı. Türkiye’de gitgide artan huzursuzluk yaratıcı olayların başka bir boyuta dönüşmemesi kaçınılmazdı bundan böyle.

Türkiye'de güven ve umut paradoksu

Türkiye’de gitgide artan huzursuzluk

Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan bu ülkenin vatandaşı olarak son derece üzüntü ve endişe duymaktayım. Bu durum her yere nüksediyor ve daha da kaosa sürükleniyor vatanım, Türkiye’m…

Atamın emanet ettiği güzel ülkem… İçimiz yanıyor, bir yaramız kapanmadan diğeri, öbürü derken gündemi yalnız umutsuzluk kaplıyor. Ölümü eceliyle yaşayamadan toprakla tanışıyor genç ve kahraman ruhlar. Öyle çok ölüm, öyle çok acı var ki biriktirdiğimiz…


Soruyorum, bu açmazı başımıza saran gerçek aktörler nerede?

Oynadıkları sahneyi yeterince karışıklığa sürükleyip, gözlerimizi ve ruhumuzu kör etmediler mi?

Bu insan kime, neye güvensin artık! Haklı bir gösteri sunun haydi bizlere, inandırın! Yeter ki tek bir kimse bile ölmesin! Çocuklar babasız, anasız, insanlar çaresiz, umutsuz kalmasın!
Bizleri koruyan askerimiz, polisimiz, sivilimiz o inandığınız politikalarınızla ölüyorlar. Kendi güvenli alanlarınızda, kendinizi ve sevdiklerinizi pekala iyi koruyabiliyor, gardınızı alıyorsunuz.

Ya özgür bir ülkede güvende olduğunu zanneden bizler artık korkuyla, geleceğinden son derece tedirgin yaşıyoruz. Üstelik her şey örtbas edilerek kendiliğinden geçmesi, unutulması beklenerek…

Gerçek halleriyle olanlar neden açığa vurulmuyor?

Şöyle bir düşünün: Dibinizdeki bombayı göremediniz, yanından geçtiğiniz aracın bomba yüklü olduğunu ve birkaç saniye sonra patlayacağını nasıl bilebilirsiniz? Binanızın yanına taşınan komşunuz gayet iyi niyetli görünüyor, oysa o bir terörist, öldürmek için programlanmış bir katil. Nasıl tahmin edesiniz! Ailenizle güzel bir gün geçirmek için gittiğiniz bir çay bahçesi aynı zamanda oyun parkı da olan bu mekanın altında saklananları nasıl anlayabilirsiniz!

Gün gelir bomba patlar, insanlar ölür, o zaman fark edersiniz orada nelerin olduğunu… İşte bu kadar içimizdeler!

Sabahın çok erken saatlerinde bazen arama helikopterlerinin başımızın üstünde gezindiğini görür ve tedirginliğimi gizleyemem, bilirim ki düşmanı uzakta aramamak gerek, o çok yakınımızda…

Eskiden, Doğu illerinde savaşın ve çatışmaların olduğunu bilir, ancak üzülürdük. Şimdilerde üzüntülerimize bir yenileri daha eklendi, her an her şey olabilir. Bunun için doğuda olmanız gerekmez.

Peki bu duruma nasıl geldik? İnsanlar ölürse kimlerin hangi ideolojileri gerçekleşecek?

Halkını gözünü kırpmadan feda edebilen A. Hitler de şunları söylüyordu: Eğer savaş kaybedilmişse bu benim umurumda bile değil. İnsanlar perişan olurlarsa olsunlar. Bir tek gözyaşı bile dökmem onlar için; onlar hiçbir şey hak etmediler!

Dünyayı bir koyun kitlesi olarak gören bu zihniyet için ona sonsuz itaat eden insanın ne büyük yanılgısıydı. Ve bu yanılgı milyonlarca masum insanın sonu oldu.


Başlangıçta Hitler de yeni bir toplum yaratmak istiyordu. Şartlar bunun için çok müsaitti, Almanlar otorite istiyordu ve yeni rejimin onlara iyi geldiğini düşünüyorlardı. Yenilgi sonrasında vatanseverlik, çok çalışma ve kalkınma fikri zamanla niyetlerin başka yönlere doğru kaydığını gösterdi. İnsanlar inanmak ve güçlü bir liderin peşinden sürüklenmek istiyorlardı.

Faşizme ve otoriterliğe meyil, bilgi ve eğitim düzeyi düştükçe daha özlem duyulur hale geliyor, aydınlanma azaldıkça ve dinin hakimiyeti arttıkça bir gücün ardından sürüklenmek kolaylaşıyordu.

Türkiye’yi daha geniş bir açıdan düşünürsek hesapta olmayan yükselişin ve yeni siyasetin kaçınılmaz sonuçlarını yaşadığımızı söyleyebiliriz. Küresel güçler tarafından 15 Temmuz darbe girişimi de Türkiyeyi iç savaşa sürükleme ve küçültme politikalarıydı. Lakin küresel güç odakları Türkiye’yi hafife almıyor. Çünkü Türkiye’nin tarihsel derinliğini, İslam coğrafyasını ve bölgesini etkileme gücünü çok iyi biliyorlar.

Ayrıca Türkiye’yi bölgesel çıkarları için tehdit olarak görüyorlar. Bu nedenle küresel güç odaklarınca 40 yıl önce temelleri atılan senaryoları da Türk halkının kurşunlara, bomba ve tanklara meydan okumasıyla hayata geçirilemedi. Türkiye’nin gücüne karşı dış mihraklar, karşı önlem politikaları geliştirmekle birlikte yeni girişimlerde bulunmak konusunda geride kalmayacaklardı. Türkiye’de gitgide artan huzursuzluk yaratıcı olayların başka bir boyuta dönüşmemesi kaçınılmazdı bundan böyle.

Ülkelerin ve insanların egoları arttıkça yüksek hiyerarşik yapıyı ilerletme isteği de beraberinde artar. Önüne geçen güce karşı ne pahasına olursa olsun kendini yenilmez büyük bir faktör olarak görmeye başlar.

Bulunduğu konumu muhafaza edebilmek, ben merkezci bir yönetim anlayışı içinde sözü dinlenir, dediği yapılır olma rolündedir. Alt tabaka mühim değildir, dahası alt tabaka yoktur, çünkü bu düzende insanlar refah içinde yaşamaktadırlar. Dolayısıyla dediğim tabaka feodal sistemde yaşanmış ve bitmiştir. Fakir ve zor şartlarda insan yoktur! Sizce de öyle mi?

Ne büyük ironi değil mi?

Bu yüzden egoları yüksek insanların genellikle aşık attıkları taraf da kendileri gibi olanlardır (alt tabaka bu nedenle de pek önemsenmez). Oysa halktan olmak, halkın yanında olmayı gerektirir, hangi durum olursa olsun. Onların sorunları, kayıpları, acıları hepimizindir. Bu ülkede yaşananların sorumlusu her şeyi ve herkesi ilgilendirir. Kapılarımızı kapatıp, olanları görmezden gelemeyiz. Dünya üzerinde bir topluluğun ya da bir insanın dahi ölümü bilinçli olarak planlanıyor ve kaderine bırakılıyorsa bundan daha kötü ne olabilir?

İnsan nasıl bu kadar acımasız ve duyarsız bir varlık haline gelebildi?

İçimizde kimsenin yapamadığını yapan cesur yürekli insanlar da var, namlunun önüne canını hiç düşünmeden atabilen ender insanlar onlar. Çoğunluğu koruyabilmek, daha büyük faciayı önleyebilmek için şehit olan İzmirli Fethi Sekin. O, tereddüt etmeden yaptığı iyilikle vatanına ve milletine olan sevgi ve bağlılığını gösterdi; ve o büyük yüreğiyle milletin kalbinde sonsuza dek yaşayacak…


Umarım ülkemizin ve milletimizin akıbeti yakın zamanda birlik ve beraberlik içinde huzurlu ve güvende olduğumuz günlerin varlığıyla aydınlığa dönüşür. Endişelerimizin mutluluğa, umudumuzun göğe yükseldiği bir dünya dileğiyle…

2017 yılına girerken elimizdeki umutlar

Economist: IŞİD Türkiye’deki gerilimi kendi çıkarı için kullanıyor


Aylin İçsel
İnsanın en büyük pratiği kendi hayatıdır, derler. Deneyimlerimizden çıktığımız yolculuğumuzda her durakta ve her yolda hayatın anlamına dair edindiğimiz her doktrin muazzam mucizelerle dolu biz insanlara münhasırdır. Benimse en büyük meramım, derin bir insan sevgisi ve anlayışı, bütün insanlara duyulan kardeşlik ruhu; insanların mutabakat içinde olmaları, dünyayı daha iyi algılayıp, daha yaşanılır bir yer olmaya muktedir, düşüncelerin özgür, barışın ve insanlığın hüküm sürdüğü, çocukların mutlu yaşadığı bir dünya inancı ve de hayalidir. Yazmaksa, olup bitenler karşısında herkesin sesi olmak, kıyılardan geçip, sokağın en işlek caddelerinden dokunmaktır hayata... Yaşamın kendisine karışmak ve keşfetmek tutkusudur. Varoluşun en derin sebebidir yazmak...