Asla vazgeçme: Kendini kandırmak

Şimdi elini tuttuğum ve hiçbir zaman bırakmayacağıma dair söz verdiğim, belki de dünümden bugüne sakladığım çocukluğumdu. Asla vazgeçme!

Asla vazgeçme: Kendini kandırmak

Diyerek, doğruldum yerimden ve yürümeye devam ettim. İnsana verilmiş en güzel hediyeydi belki de yürümek. Nereye gittiğini bilmeden öylece sessizce yürümek…

Kimi zaman sıkıntılarını, kimi zaman ise mutluluğunu alırsın yanına da düşüncelerinle beraber öylece yürürsün. Elde ettiğin şey ise yalnızca huzurdur.


Ama bazen de, senden başkasının olmadığını, yalnız kaldığını düşünürsün. Sanki düşüncelerin yanında yokmuş gibi, etrafına bakınıp da detaylarda kaybolursun.

Her düşünce geleceğini etkiler insanın derler ya, geleceğimden bihaber olan ben o an için yalnızca düşünmekteydim.

Peki, beni uzaklara götürüp, hüzünlendiren şey ne olabilirdi ki acaba?
Onca hayata dair güzel hisler besleyen ben, neden bu kadar çaresizdi ki?
Kulağımda yersiz saçma sapan bir uğultu. Düşüncelerimin altında bastırdığım tatsız yaşanmışlıkların bir uğultusuydu bu sanki de, bana duymak istemediğim şeyler anlatıyordu

Etkisinde kalmış mıydım? Evet. Gözlerim bir ara ıslanır gibi oldu.
En son ne zaman ağladığı hatırlamıyorum. Aslında hatırlamak da istemiyordum.
Oysa düşünmek yok… Üzülmek yok… Sen güçlüsün… Hele ağlamak mı? Hayır hayır… Sana yakışmaz… Ağlamak yok…


Unutma! Kendine vermiş olduğun bir sözün var ve onu tutmak olmalı tek amacın.
Biliyorum, kendini kandırmaktı benimkisi ve yaptığım şey de yanlıştı. Ama elimde değil. Korkuyordum… Savunmak zorunda kaldığım duvarlarım vardı da çaresizliğin yükünü kaldıramayacak kadar zayıftı.

Bir insanı en savunmasız ve en çaresiz kılacak tek şey ne olabilirdi ki acaba?
Malını kaybetmek mi, gücünü kaybetmek mi?
Yoksa kontrol duygusunu kaybetme korkusu mu?
Evet evet… Doğru cevap bu olmalıydı sanki.
Tam anlamıyla benim şu an ki durumda bundan ibaretti.

Üzülmezsin. Kırılmazsın. İncinmezsin. Hatta ve hatta ağlamazsın da.
Daha doğrusu kendini herkese bu şekilde tanıtmaya çalışırsın da, kırılsan dahi anlamazlar.

Sırtına yüklediğin koca bir dünya. Hayatın, imkansızlıkların tüm kötü yanına rağmen o dünyayı kurtarma çabasıdır senin için doğru olan. Kendini belki de İbrahim’in ateşini söndürmek isteyen karınca sanırsın.

Derken bile farkında olmadan yanağıma konan küçücük bir damla…


Hayat dediğin nedir ki,
Ya içine girip, yüzmeyi öğrenip, dalacaksın denize
Ya da öylece bekleyeceksin, insanların senin için yazdığı kaderi oynamayı
Kaybolmakmış… Tükenmekmiş…
Boş ver düşünme bunları.
Cesur olup, yol almayı öğren
Geride kalma hiçbir zaman.
Bazen nefesin kesilecek
Bazense yorulacaksın.
Ama emin ol gün gelip göreceksin
Merkezinde kurduğun o büyülü dünyayı
Nice mevsimler geçecek, nice rüzgarlar esecek
Nice yağmurlar yağıp, nice kar taneleri düşecek avuçların arasına
Ama sen korkmayacaksın.
Alacaksın eline azmin sabırla yoğrulmuş tohumunu
Ekeceksin yüreğinin en güzide yerine
Onu sevgiyle, sabırla, merhametle besleyip
Beklemeyi öğreneceksin, tükenmeyi değil
Herkes sana bu tohum bu yürekten çıkmaz dese de,
Sen herkesi değil, kendi sesini duyacaksın.
Gün gelip de nefesin kesilip, tükendiğini hissettiğin bir yalnızlıkta
Bir dal uzanıverirse sana
Şaşırma!
Gör bak, yorgunluğunda geride kalıyormuş,
Durgunluğunda…

Mutluluk bir varış yeri değil!