7 Mart 1990 sabahı şoförü Sinan Ercan’ın geldiğini pencereden görüp gazeteye gitmek üzere evinden çıkan Çetin Emeç, aracına bindikten sonra, saldırganlar tarafından ateşe tutuldu. Emeç’in şoförü Sinan Ercan ise can haliyle arabadan inip kaçarken saldırganlar onu da 15 metre ileride yakalayıp yol kenarında öldürdüler.
1935 yılında İstanbul’da doğan Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitiren Çetin Emeç 17 yaşındayken babası Selim Ragıp Emeç’in gazetesi “Son Posta” da gazeteciliğe başladı.
Hukuk öğrencisiyken babasının gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yapıyor ve “İster İnan İster İnanma” köşesini yazıyordu. 27 Mayıs 1960 ihtilalcilerinin gelirlerini bloke etmeleri üzerine gazete 1962’de kapandı.
Patron çocuğu olan Çetin Emeç başka gazetelerde gazeteci olarak çalışmaya başladı.
1975 yılına kadar “Hayat” ve “Ses” dergilerinde yöneticilik yapan Emeç, o yıl Hürriyet grubuna geçerek magazin ağırlıklı hafta sonu gazetesinde tiraj rekorları kırıyordu. 1983’te ise yakın dostu İnan Kıraç’ın isteği üzerine büyük bir tiraj düşüklüğü yaşayan Milliyet gazetesinin başına geçerek gazeteyi 140 bin satış rakamından 500 binlere çıkardı. İki yıla yakın Milliyet’te çalıştıktan sonra 1986’da tekrar Hürriyet’in başına döndü. Çok çalışan bir yayın yönetmeniydi. Dördüncü katta ki odasına çıkarken asansör kullanmaz merdivenleri koşarak çıkardı.
Çetin Emeç: Biz gazeteciler böyle topun ağzındayız işte…
Emeç “Bir melun kuşku hepimizin yüreğini dağlıyordu. Beni sağcısı da solcusu da hedef biliyordu” sözleriyle andığı 12 Eylül 1980 ertesinde babasından kalma bir tabancayla geziyordu. Gece gelen telefonlar, posta kutusuna ve kapı altına bırakılan notlarla tehdit ediliyordu. 12 Eylülün o zor günlerinde bir gece ölümün soğuk nefesini ensesinde hissetti. Gazeteden eve dönüyordu. Arabasını evin önüne park edecekti. Park noktasının tam karşısında duran yeşil bir aracın içinde iki erkek şahıs gördü. Emeç, tam arabasını park edecekken araçtakiler arabanın uzun farlarını ona doğru yakıp söndürdüler. Işıktan gözleri kamaşan Emeç, araba çalışıp ağır ağır ona yaklaşırken “Tamam sonum geldi!” düşüncesindeydi.
“Tek yapabileceğim ardımdan cellatlarımla ilgili bir not bırakmak olabilirdi. Cebimden bir kâğıt çıkardım 3-5 metreye kadar yaklaşan otomobilin numarasını yazdım ve ayaklarımın dibine bıraktım. O gece gittim gidiyorum duygusunu olanca derinliğiyle yaşadım. ‘Biz gazeteciler böyle topun ağzındayız işte…’
Çetin Emeç’in sekreteri Nebahat Ercan anlatıyor:
“Tehdit telefonlarını ve mektuplarını ilk göğüsleyen bendim. Mektupları hep ben açıp okuyordum. Okudukça da moralim bozuluyordu. Çetin bey köşe yazısı yazmaya başladıktan sonra bu tehdit telefonları ve mektupları daha da çoğaldı. Hepsini her akşam dosyalayıp Çetin Bey’e sunuyordum. Tehdit mektuplarının çoğu adressiz ve isimsiz olarak geliyordu. Adres ve isim yazmaya cesaret gösterenlere Çetin Bey de hiç çekinmeden yazı yazıp gönderiyordu.”
Çetin Emeç: Havlayan köpek ısırmaz
Eve gelen tehdit telefonlarıyla çoğunlukla eşi Bilge Emeç muhatap oluyordu. Bilge Emeç, eşinden habersiz olarak arabasının camlarının zırhlı yapılmasının gazete yönetiminden rica etmiş, Çetin Emeç’in cevabı ise hep aynı olmuştu:
“Havlayan köpek ısırmaz. Ben gazeteciyim. Ben yazmazsam o yazmazsa kim yazacak?”
Çetin Emeç, kendinden habersiz verilen korumaları da ilk gün yanından uzaklaştırmıştı.
“Çetin Emeç’i İslam düşmanı olduğu için öldürdük”
Emeç’in öldürülmesinden sonra gazeteyi arayan Karadeniz şiveli bir şahıs “İslam düşmanı olduğu için Çetin Emeç’i öldürdük”, “Saldırıyı Türk İslam Komandoları yaptı” demişti ki Emeç’in öldürüldüğü 1990 yılından günümüze kadar Türk İslam Komandoları isimli bir örgütün izine rastlanamadı. Ancak bazıları oto hırsızlığından bazıları banka soyma suçlarından yakalanan şahısların içlerinde bulunduğu oldukça garip bir grup Çetin Emeç suikastının failleri olarak yargılandılar. Mensuplarının çoğunluğu Batmanlı olan grubun lideri olmakla suçlanan kişi ise Kastamonu doğumlu ve İstanbul Üniversitesi mezunu olan İrfan Çağrıcı’ydı. Hürriyet, Çetin Emeç suikastının üzerinden tam altı yıl geçmesinden sonra 2 Mart 1996 günü yakalanan İrfan Çağrıcı için “İşte Emeç’in Tetikçisi” manşetini attı. Ancak günümüze kadar Çetin Emeç suikastı ürerindeki esrar perdesi aralanamadı.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hamdi Ardalı ise Çetin Emeç suikastında kullanılan İngram-M10 otomatik tabancanın o tarihe kadar herhangi bir suikastta kullanılmadığını açıkladı
Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut suikast ile ilgili olarak; “Failler veya arkasında ki örgütler bu davranışlarla bir sonuca varamazlar. Türkiye’de bu hareketlerle demokrasiye yönelik bir tavır konulması arzu ediliyorsa katiyen o da tahakkuk etmeyecektir.
Çetin Emeç’in öldürüldüğü gün yayınlanan yazısı: “Manzara”
Çetin emeç hem gazeteci yöneticisi olarak attığı manşetlerle hem de yazar olarak yazdığı yazılarla doğrudan ve sert bir üslubun sahibiydi. “Manzara” başlığını taşıyan ve öldürüldüğü gün yayınlanan son yazısında yine Suriye’ye yönelik sert eleştiriler vardı.
“Asıl hedef Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay Ekşi’ydi”
İstanbul Emniyeti ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın elde ettiği bilgilere göre o günlerde terörün hedefindeki kişi aslında Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay Ekşi’ydi. Ancak Oktay Ekşi, gazeteye gidiş gelişlerinde farklı saatleri ve farklı güzergâhları tercih ettiğinden onu hedef alanlar başarılı olamadılar. Oysa Çetin Emeç onlar için çok kolay bir hedefti. Hemen her gün aynı saatte evinden çıkıp gazeteye gidiyordu.
Çetin Emeç’in öldürülmesinden dört gün önce ev telefonu aranmıştı: “Çok önemli hayati bir mesele”
Çetin Emeç’in öldürülmesinden dört gün önce 3 Mart 1990 sabahı dokuzda Emeç’in ev telefonunu arayan bir kadın “Çok önemli hayati bir mesele. Eşinize ulaşmam lazım. Hayati bir konu acele arasın.” diyerek bir telefon numarası bıraktı. Suikasttan sonra bu telefon numarasını araştıran İstanbul Emniyeti; telefonun aynı zamanda Türk vatandaşlığına geçmiş olan Suriyeli bir işadamının üzerine kayıtlı olduğunu belirledi. Bu telefonu kullanarak Emeç’in evini arayan kadın, işadamının yanında çalışıyordu. İfadesi alınan kadın işadamının bir gün Çetin Emeç’i kastederek ‘öldürün o gazeteciyi’ diye bağırdığını öne sürüyordu.
Çetin Emeç suikastının bu boyutu üzerinde yeterince duruldu mu?
Çetin Emeç suikastı ile ilgili olarak akıllarda kalan sorular:
1- Tetikçilerin kar maskesi kullanarak yüzlerini gizlemeleri ve kaçmaya çalışan Emeç’in şoförü Sinan Ercan’ı öldürmeleri, tanınma korkusundan dolayı mıydı? Bu durumda suikastçılar Emeç veya şoförünün bizzat tanıdığı kişiler miydi?
2- Öldürüldüğü tarihte gazetecilik açısından yüksek bir profili olmayan Çetin Emeç, sadece düzenli bir günlük programa sahip korumasız bir gazeteci olduğu için mi teröre hedef oldu? Yoksa Emeç suikastı, Profesör Muammer Aksoy ile başlayan ve daha sonra ilahiyat doçenti Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu suikastları ile süren provokasyon amaçlı eylemler zincirinin bir halkası mıydı?
3- Suikastten tam altı yıl sonra 2 Mart 1996 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin manşetinde “Emeç’in tetikçisi yakalandı” haberiyle ismi duyurulan İrfan Çağırıcı’nın resminin üzerinde bulunduğu Memduh Fıratlı adına düzenlenmiş “Sivil istihbarat görevlisi” kimliğinin içyüzü yeterince araştırıldı mı?