Olmayacağını biliyordu. Çabalamak anlamsızdı. Yine de hayalinin peşinden gitti. Ve fakat hiçlikte debelenen ümitler yeşermedi. Hayat dikenlerden ibaretti. Ona da kanamak düştü…
“Kahrolsun emperyalizm”
79 yılının soğuk bir gününde duvara “Kahrolsun emperyalizm” yazmakta olan genç, Samuel Beckett diye birinin varlığından haberdar olmasa da onun meşhur sözüne nazire yaparcasına hep denemiş, hep yenilmiş ve daha iyi yenilmek üzere olan biri gibi hareket ediyordu.
Haksız yere babasından dayak yemiş, haksız yere okuldan atılmış, haksız yere sevgilisi tarafından terk edilmiş genç, arkasında beliren 2 karaltı tarafından haksız yere öldürüldü.
İşin tuhaf tarafı, öldürüldükten sonra haklı bulunmaya başlanması oldu. Babası kardeşini korumak için dayak yediğini öğrenince hakkını verdi mesela. Fikrini söylemekten öteye gitmediği okuldan atılma mevzusunun vicdani yargısı, kendisini okuldan atan müdürü tarafından gazetede ölüm haberini okuyunca yapıldı.
Terk eden sevgili günlerce ağladı. Hem ölüm haberine, hem de sebepsiz yere çıkardığı kavga yüzünden onu terk edişine.
En şaşırtıcı olanı ise onu öldüren karaltıların da yıllar sonra onu haklı bulması ve 38 yıl sonra duvara yazdığı düşüncesi için öldürdükleri gencin düşüncesine sahip olup bu düşünceyi bağıra bağıra dillendirmeleri.
Bugünün sorgulayan, direnen, belki de hiçlikte debelenen genci için hayat daha da zor. Çünkü attığı her adım karaltıların üzerine çökebileceği bir kuytuya düşebilmesi riskini taşıyor. Ötmek istiyorum viran bağlarda, ayağıma cennet kiralansa bile diyemiyor rahat rahat. Çünkü günümüzde viran bağlara santraller yapılıyor.
Yanlış gördüğüne, zarar getireceğini düşündüğüne ‘hayır’ dediği için bu sefer daha kalabalık bir karartı tarafından susturulmaya çalışılıyor. İşin acı tarafı ne biliyor musunuz? O karaltılar bundan 38 yıl sonra 2055 yılının Mart ayında o bugün susturmaya çalıştıkları genç gibi düşünüp, karanlığa ‘hayır’ diyecekler. Diyecekler ama iş işten geçmiş olacak.
Dünün yani 38 yıl öncesinin hiçlikte debelenen ümitleri bugünün özgürce dile getirilebilen bir isyanına dönüşebilmişse; bugünün hiçlikte debelenen ümitleri de yarın için bir umut teşkil edebilir.
O yüzden bırakın kaygıları olan ‘hayır’ desin, isyanı olan demokratik şekilde dile getirsin. Böyle düşünmüyor musunuz? Eyvallah düşünmeyin. Düşünmemek de demokratik bir haktır. Ancak peşimizdeki karaltı da olmayın!