Yanlışlarını da seçer mi insan? “Ben nerede yanlış yaptım!” Bu soruyu kendinize defalarca sordunuz değil mi? Sadece kendinize sormakla da kalmadınız çevrenizdekilere de sordunuz…
Sınıfta kaldığınız zaman, aile ilişkileriniz berbat olduğu zaman, kardeşinizle ters düştüğünüzde, sınava yetişemediğiniz gün, istediğiniz bölümü okuyamadığınızı anladığınız zaman, ilk yanlız kaldığınız zaman, ilk aldatıldığınız zaman, başarısız bir evlilik yaptığınız zaman, sevdiğiniz bir işte çalışmadığınız zaman…
Kendinizi gerçekleştiremediğiniz zaman…
Yanlışlarını da seçer mi insan?
Gerçekten nerede yanlış yaptığımızı bilmiyor muyuz? Gerçekten aslında sorun nerede başladı ya da başlayacak göremiyor muyuz?
Yaşadığımız her kötü deneyiminin ardından en az bir kere; “Böyle olacağı belliydi…”, “Böyle olacağını hissetmiştim…” demediniz mi? Çevrenizdeki kişiler sizi hiç durdurmaya çalışmadı mı? Bir kere olsun; en yakın arkadaşınız size olabilecekleri, en acımasız şekilde, canınız yanmadan önce, en açık haliyle görmeniz için yüzünüze tokat gibi çarpmadı mı? Bunların hepsi oldu değil mi?
Peki siz ne yaptınız?
Görmezden gelmeye devam ettiniz… Doğru yönde ilerlediğinize inandınız. İnsanların sizi o yoldan almak istemesi, sizin için gittiğiniz yönü daha cazip kıldı. Bütün olumsuz verilere rağmen, objektif olarak alacağınız hasarın raporunu size en başında çıkaran insanlara rağmen durmadınız.
“Yanlış tercih!”, “Yanlış yoldasın!”, “Dur, bir adım sonrası uçurum!”… bu cümleleri defalarca duydunuz, durmak istemediniz. Üstelik artık sonunun nasıl olacağını siz de kendinize itiraf ederken bunu yaptınız.
Aslında hayat size yanlışları hep önceden haber verir siz o sırada, son sürat bir arabada; hız limiti tabelasının önünden o kadar hızlı geçersiniz ki görmek için çok az vaktimiz vardır, hatta bazen bakar güler ve ustalığınıza güvenerek devam edersiniz. Bazıları tabelayı görür ve yavaşlar, bazıları ise dikkate almaz… Bu aşamada insan yanlışlarını da seçtiğini düşünüyor değil mi?
Hayat hesapladığınız gibi değildir…
Siz her şeyi doğru bir şekilde hesapladığınızı sanırken, yaptığınız kumdan kuleyi dalgalardan korurken sorun deniz değil de şiddetli bir fırtına olabilir ve kötü havaya rağmen o kuleyi yapmışsınızdır…
İnsan doğayı hiçbir zaman hesaba katmaz. Başardım sandığı anda, insan doğası ile yüzleşir… İçten içe aynı insan doğasına sahip olduğu için sonunu görür ancak değiştirebilecek güce sahip olduğuna inandığı anda; insan yanlışını seçmiştir.
Değiştirmeye çalıştığınız ya da olmayacağına baştan kanaat getirdiğiniz ama emek vermeye devam ettiğiniz şeyler insan doğası ise baştan yenildiniz demektir. Verdiğiniz emek şu andan itibaren; çöp…
Bir kil, bir mermer yıllar süren emek sonucunda bir şahesere dönüşür ancak asla canlı bir varlık üzerine baskı kurarak, taktikler izleyerek, sadece olacağına inanarak verdiğiniz uğraşın ve zamanın karşılığını alamazsınız. Bu durum hem birey hem de bireyin çevresi için değişmez bir gerçektir.
Öptüğünüz kurbağa prens olsun diye senelerce bekleyebilirsiniz…
Bunun sonucunda kurbağaya kızamazsınız, size birçok kişi bunun doğru olmadığını prensini bulmak için başka yöntemler olduğunu söylemiştir.
Biri sizi sevsin diye çevresinde pervane olup, sizden hoşlanmadığını duyduğunuz zaman yıkım yaşayamazsınız; bunu yapmak zorunda değil, tıpkı sizin de bazı kişilerden hoşlanmama lüksünüz olduğu gibi sevdiğiniz insanların da sizden hoşlanmama lüksü vardır.
Biri ile iyi arkadaş olmak istemeniz sizin sorununuzdur, arkadaşlığınıza verdiğiniz emek ve karşılığında alacağını düşündüğünüz şeyler, kötü biten bir arkadaşlık sonunda; “Ben seni senelerdir tanıyorum, herkese yapar bana yapmaz diyordum…” cümleleri ile bitiyorsa gerçekten üzülmeye hakkınız var mı?
Yanlış bir seçimden mi ibaretti?
Üniversiteli desinler diye istemediğiniz bir mesleği okudunuz, oldurmaya çalıştınız… Şimdi mesleğinizde çok iyi bir yerdesiniz ama işiniz sizi mutlu etmeye yetmiyor, her sabah lanet ederek uyanıyorsunuz… Bu durum sadece yanlış bir seçimden mi ibaretti? Kendinize bunun doğru olmadığını ilk ne zaman itiraf ettiniz?
Evlendiği adam ya da kadın tam bir facia; insanlar ne der diye bu duruma katlanıp, seneler sonra “Ben nerede yanlış yaptım, hayatım mahvoldu…” diyen kişileri görmediniz mi? Bu kişiler bazen siz olmadınız mı?
İnsan emek vermeyi kendi seçer. Yanlış kişi ve şeylere emek vermek de bir yanlışı seçmek değil midir?
Belki de hiç birimiz sandığımız; kadar kader kurbanı, sandığımız kadar masum değilizdir. Tabelayı görüp yavaşlayan kişiler 100 kişi de 2 kişi de olsa bu bizi kurban yapmaz.
Hayatımızı tabelaların önünden hızlı geçerek yaşıyoruz… Hoyrat davranıyoruz, seçimlerin sonucunu aslında çok daha önceden görebilecek seviyedeyiz ama verileri hep hiçe sayıyoruz.
Belki de hayatın bize sunduğu geri dön levhalarını takip etmeli ve zorlamamalıyız. Geri dön işaretlerine rağmen yaptığımız her şey bizim seçimimizdir. Sonrasında oynanan kurban rolü ise sanırım insanın kendine itiraf edemediği ve kendini rahatlatmak için büründüğü bir rolden ilerisi değil.
Sizce yanlışlarını da seçer mi insan?
Birçok yanlış seçim yapmış olabilirsiniz ama doğru seçimler için geç değil…
Mutlaka vardır çevrenizde babacan tipler, hükümet gibi kadın dediğiniz insanlar. Hayat birikimlerden oluşur. Boğulma tehlikesini göze almadan yüzmeyi öğrenememek gibi bir şeydir hayat. ‘Yanlışlarını’zı azaltmaya başladığınız zaman çevrenizdeki o babacan amcalar, hükümet gibi kadınlardan olmaya başlarsınız.
Her yanlış mutlaka bir yerde son bulur ve fark edilir. Hatalarınızı sonlandırdığınız zaman size yana yakıla dert anlatan kişileri yüzünüzde ufak bir tebessüm ile dinlersiniz çünkü zamanında siz de o tabelanın önünden geçmişsinizdir. O zaman anlarsınız ki artık yanlışları seçmeyi bırakmışsınızdır.
Not: Gerçekten neresinden dönseniz kardır.