Referandumun ardından eleştiriler: YSK bu utançla yaşayamaz!

Türkiye, tarihi bir referanduma imza attı ve şaibeli sonuçlara göre ‘Evet’ oyları 1 milyon 300 bin farkla kazandı. Yani, sonucu belirleyen Pendik nüfusu kadar bir insan topluluğu oldu. Bu durumda öyle zaferden falan bahsetmek mümkün değil; olsa olsa, belki bir Pirus zaferinden söz edilebilir.

Referandumun ardından eleştiriler: YSK bu utançla yaşayamaz!

YSK bu utançla yaşayamaz!

1 milyon 300 bin farkla sonuç çıkan bir seçimde 2,5 milyon oya itiraz varsa o seçim şaibelidir. 2010 yılında çıkarılan yasada, “Mühürsüz oy pusulası ve zarflar geçersizdir.” denmesine rağmen, yasaya aykırı karar alan YSK şaibenin tek sorumlusudur. 62 yaşında, Yargıtay hakimliğinden gelen bir adam, utanmadan bunun daha önceki seçimlerde de benzer kararlar alındığı yalanını söyleyerek halkı açıkça kandırdı. Zira verdiği örnekler 2010 yılından önceki döneme aitti ve henüz o sırada böyle bir kanun yoktu. Kanun çıktıktan sonra yapılan 2014 yerel seçimlerinde ise Bitlis’in Güroymak ilçesinde mühürsüz oy pusulaları nedeniyle benzer bir durum yaşanmış ve AKP’nin itirazları sonucu ilgili kanun maddesi uygulanarak seçim tekrarlanmıştı. Şimdiki durumla arasındaki tek fark o zaman itirazı yapanın iktidar partisi olmasıydı. Kurum aynı kurum, başkan aynı başkan fakat verilen kararlar farklı. Kanunu doğru uygulamak için çok zeki olmaya da gerek yok. Vasat bir zeka ile vicdan yeterli.

Liderden kopup ayrılan milliyetçi oylar

Bir kesimin halkı ısrarla cepheleştirme çabalarına karşın, MHP’liler ile HDP’lilerin milli menfaatler söz konusu olduğunda aynı çatı altında buluşabildiğini görmek hala millet olma vasfını kaybetmediğimizi göstermesi açısından önemli olduğu kadar gelecek için de umut vericidir. Böylelikle 7 Haziran sonrası HDP ile aynı kareye girmekten bucak bucak kaçan Bahçeli’nin politikalarının da milliyetçi-ülkücü tabanda bir karşılık bulmadığı açığa çıkmış oldu. Bahçeli, yanlış yola sapan en öndeki bisiklet yarışçısı gibi. Arkadan gelen diğer bisikletçilerin farklı yöne gittiğini, epey bir ilerledikten sonra dönüp arkasına baktığında kimseyi görmeyince fark edecek.


Kılıçdaroğlu’nun bıktıran pasifliği

Kılıçdaroğlu ise her şeye rağmen başarılı bir kampanya yürüttü. Bir muhalefet liderinin iktidarın yanında yer alması, diğer bir muhalefet liderinin ise hapse atılmış olması “hayır” kampanyasını tek başına omuzlamasına neden oldu. Buna tüm devlet imkanlarını pervasızca kullanan iktidarın sınır tanımaz saldırganlığını ekleyin; sonuç Kılıçdaroğlu için büyük başarıdır.

Adam hiç miting yapmadan %49 oy aldı, daha ne olsun? Fakat her ne kadar başarılı bir kampanya yürütmüş olsa da seçim sonuçlarına sahip çıkmak da en az seçim kampanyası kadar önemlidir. Mühürsüz oy pusulaları konusunda bu kadar haklı iken ve yasa alenen bir kurum tarafından ayaklar altına alınırken halka önderlik edemeyip olanları sineye çekmesine ise ne demeli?


Sen hem milleti sandığa çağıracaksın hem de sandığa gidenin oyuna sahip çıkmayacaksın. Madem sahip çıkmayacaktın, sandığa niye çağırdın; sandığa çağırdıysan, niye sahip çıkmıyorsun? Ambulansla oy vermeye giden yatalak teyzenin niye rahatını bozdun? Yaptığı en ağır yorum; ya “Bu doğru değil” ya da  “Böyle bir şey olabilir mi?” Ee… Olabiliyormuş demek ki, buna karşılık asıl sen ne yapacaksın, ondan haber ver. Ve yalvarırım bir kez olsun “Yalan” de.

İki anket şirketi arasındaki fark: AKAM vs. A&G

Bir tarafta “Evet çıkarsa şirketi kapatacağız” diyen AKAM‘ın sahibi Kemal Özkiraz‘ın, şaibeli sonuçlara rağmen %1 lik yanılgıyı onur meselesi yapıp şirketini kapatması… Diğer tarafta ise %9’luk rekor yanılgıyı sineye çekip “Gelecekte bu hatamızı telafi edeceğiz” diyen Adil Gür‘ün pişkinliği…


Ben bile evde oturup kağıt kalemle yaptığım tahminde “Evet” oyları için %47 – 51 aralığı demiştim. Üstelik Adil Gür’ün bir şirketi var ve bu işin eğitimini almış insanlar çalıştırıyor. Ben ise hasbelkader tıp okudum, işimden kalan zamanımda da az biraz siyasetle ilgilenirim. Normalde toplum içine çıkacak hali kalmaması gereken bir adamın bunu telafi edeceğini söylemesi ise ayrıca hüzün verici. İlkeler nerede kaldı? Bu ülke ne vakit yapanın yanına kar kalanlar ülkesi oldu? Onur, utanma duygusu nerede?

YSK’nın mühürsüz pusula kararına hukukçular ne diyor?


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.