CHP ne yapmaya çalışıyor, nereye koşuyor? Deniz Baykal, Muharrem İnce, Fikri Sağlar gibi isimlerin Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştiri, söylemleri haklı mıdır, ne anlam ifade ediyor?
Kılıçdaroğlu’na haksızlık mı yapılıyor?
16 Nisan referandumuyla birlikte ülkede değişmeyen ve böyle giderse de değişmeyeceğini gördüğümüz “kanunsuzluk”, “hükümsüzlük”, “vicdan yoksunluğu” bileşenleri çarkın dişlileri arasındaki yerini korumaya devam ediyor…
YSK’nın akla hayale sığmayacak referandum kararı (olmayan) anayasal düzenin bir kez daha çiğnendiğini, ayaklar altına alındığını göstermektedir. YSK’nın hukukçu kimliği olan 11 hakim üyesinden 10’nun kanuna aykırı davranışı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, “Cumhuriyet”inin nasıl altının oyulduğunu göstermektedir. “Halk”ın varlığına kanıt olan “cumhur” kavramının da burada işlerliğini kaybettiğini görebiliyoruz.
16 Nisan referandumundan sonra da belirttiğim üzere YSK üyelerinin almış olduğu bu karar (AKP iktidarı döneminde olmasa bile) ileriki yıllarda sorgulanmalı hatta kanuna aykırı bu karar, yargı önünde hesap verilebilecek bir konuma getirilmelidir.
YSK’nın gerekçeli kararını açıklaması ile birlikte standart akla sahip birinin bunu meşru kabul etmesi beklenemez!
Ne dedi YSK? “Tam kanunsuzluk koşulları oluşmadı”.
Bu, ancak Afrika ülkelerinde olabilecek bir açıklamadır. Hukukun bir kez daha ezildiğinin resmidir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinin yüz karası kararlarından biri olarak tarihe geçecektir, bu karar tarih önünde hesaba çekilecektir!
Bu kararın ardından CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bir çıkışta bulundu ve YSK’yı eleştirdi, (haklı) tepkisini ortaya koydu. Burada tuhaf olan bir şey daha var?
Referandum sonrası CHP içinde yaşananlar…
Ülkücü taban ile Kürtçü taban yan yana!
CHP lideri referandumda stratejik adımlarla ilerledi ve tüm devlet desteğini arkasına alan AKP’ye ve referandum masasında “yancı” olup sonra oyuna katılan MHP’ye karşı güçlü bir politika oluşturdu. Hatta yumuşak söylemleri ile (MHP’deki muhaliflerin de etkisiyle) MHP’nin ülkücü tabanı ile HDP’nin Kürt milliyetçilerini / sosyalistlerini bir araya getirip % 49 gibi bir blok oluşturdu. Şimdi de bu bloğun gücünün artması için Saadet Partisi’ni ziyaret etti. Kuvvetle muhtemel bu ziyaretlerin sayısı, önümüzdeki dönemde farklı düşünceye mensup kişi ve kurumlarla daha da artacaktır.
Referandum sonrasında Deniz Baykal, Muharrem İnce ve Fikri Sağlar gibi CHP’lilerin açıklamaları; bunun yanında Selin Sayek Böke‘nin parti içindeki görevinden istifası bir anlamda Kılıçdaroğlu’nu zor durumda bırakmıştır. Özellikle Sağlar’ın açıklaması…
Unutmamak gerekir ki, CHP içinde demokrasi kültürü olmasaydı Fikri Sağlar, 2014 yılında CHP’nin Parti Meclisi’ne giremezdi. Listeyi delerek demokratik yolla Parti Meclisi’ndeki yerini almıştır. Eğer bir düşünceyi ortaya atmak ve bunun tartışılmasını istiyor ise o zaman bunu medya önünde değil partinin kendi içinde yapması gerekir. CHP, AKP gibi biatçı bir kültürle yoğrulmamıştır. O yüzden bu tür kısır tartışmaların yeri de CHP’nin kendi bünyesidir.
Evet, Kılıçdaroğlu ile belki de CHP ilerlemez. Zaten CHP’nin bugünkü ortamda oy oranı bellidir. Ancak Kılıçdaroğlu gibi birinin bu ülkede ve bu konjonktürde kalması pek de mümkün değil. Kılıçdaroğlu gibi dürüst, aydın, halkçı, ilerici, çağdaş birinin bu ülkede siyaset yapabilmesi için daha onlarca yıl geçmesi gerekir. Yani demokrasi rayınının tam olarak oturması gerekir.
Burada şu soru sorulmalıdır: Hangi siyaset ve hangi siyasetçi? Türkiye buna karar vermeli…
Dürüst siyaset mi yoksa riyakar bir siyaset mi?
Dürüst, rasyonel, çağdaş, medeni, toplumun gelişimine önayak olan bir siyasetçi mi yoksa siyasetin tüm kirli çamaşırlarını üzerinde taşıyan, dini kullanarak toplumu ve toplumun sistemselliğini bozan, ayrıştırıcı bir dil kullanan, kimyasıyla oynayan, her şeyi menfi çıkarları doğrultusunda kullanan bir siyasetçi mi olmasını istiyoruz.
Mesele de burada zaten…