Jokond’u kurtarmak

Jokond, Leonardo Da Vinci’nin meşhur Mona Lisa eserinin ismidir. Louvre yanmak üzeredir. Halk kapıları sarmış heyecan içindedir. Birden siyah şapkalı ve lavalyer kravatlı adamlar, ‘Jokondu, Jokondu!’ diye bağrışırlar…

Jokond'u kurtarmak mona lisa louvre

İletişim çağı dediğimiz şu dönemde kimimiz kalbimizden geçenleri iletmeyi tercih ederken kimimiz aklımızdan geçenleri yansıtıyoruz. Bunun yanında, karşımızdakinin duymak istediğini ilettiğimiz ya da yalnızca görünmek istediğimiz şeklimizi ilettiğimiz ve buna benzer birçok iletişim halimiz var. Ben buna iletişim çağı demek yerine iletişim şenliği demeyi tercih ediyorum. Yalnızca kalbinizden geçenleri sökülün gibi klişe laflar etmek yerine karşınızdakinden ne iletirseniz iletin onu yargılamadan iletişim şenliğinize katın derim. Çoğu zaman kalbimizden geçenleri kendimize bile duyuramıyor iken başkasının dudaklarından duyabiliyoruz.

“Size bir sual soracağım; meclisimizde bu kadar sanatkar, münekkit, şair ve tarihçi var. Bu sualimi evvela birisine sordum. Cevap veremedi, şaşırdı. Size de sorayım. Louvre yanmak üzere… Halk kapıları sarmış. Heyecan içindedir. Birden siyah şapkalı ve lavalyer kravatlı adamlar, ‘Jokondu, Jokondu!’ diye bağırışıyorlar. Bir genç adam alevler içine kendini atıyor. Jokond’un bulunduğu salona giriyor. Fakat tam orada bir küçük zenci çocuğu görüyor. Gözleri dehşetten büyümüştür. Gelen adama kollarını uzatıyor. Jokond bir on adım ötededir. Düşünmeye zaman yoktur. Ya çocuk, ya Jokond kurtarılmalıdır. Siz olsanız hangisini kurtarırdınız?” (Sait Faik Abasıyanık, Kriz, 79)


*

Jokond, Leonardo Da Vinci’nin meşhur Mona Lisa eserinin ismidir. Herhalde Sait Faik’in bu sorusu, insanlık tarihinin yıkıma başladığı yıllardan beri sorulmaya başlansa liste uzar gider… Mesela ben hala eski Mısır’daki İskenderiye Kütüphanesinin yasını tutar dururum.

Her gün devam eden savaşlardan yüzlerce insanın ölmesiyle birlikte bölgelerdeki tarihler de bir bir yok oluyor. Bir taraftan denizlerde kaybolan cansız bedenleri söylenirken, diğer taraftan bombalanan tarihi şehirleri izliyoruz!

Hangisine daha çok üzülmek ya da önem vermek her birimizin değer yargıları, vicdanı ve hayat görüşüne bağlı bir durum. Her birimizin minicik parmak izleri bile aynı değilken değer yargılarımızın, vicdanımızın ve hayat görüşlerimizin aynı olmasını beklemek ya da ummak çok sıkıcı olurdu. Bu nedenle öykünün devamını alıntılamadan önce sizi bu soruyla meşgul etmek istedim. Ve cevabınız ne olursa olsun ne kendinizi ne de diğerlerini eleştirmeyin istedim.

Çünkü, belki bir kısmımız denize düşenlere elini uzatırken bir kısmımız da eserleri tahrip eden bombaları kurutmakla meşgul olabilir.

*

“İki şairden birisi hiç düşünmeden:

— Jokond’u… Bundan tabii ne olabilir. İnsaniyetin en büyük eseri Jokond veyahut bir heykel… Bir Musa heykeli…

İkinci şair:

— Jokond’u kurtarmak demek, Leonardo da Vinci’yi kurtarmak demektir. Jokond’la bir Arap çocuğu karşısında değil, Leonardo da Vinci ile bir çocuk karşısındayız. Sual böyle sorulmalıdır. Böyle sorulunca da tabiatıyla Leonardo da Vinci kurtarılır.


Münekkit:

— Ben insanı kurtarırım, diyor.

Necmi hiç sevmediği bu adamı birdenbire sevmiştir. “Niçin?” diye soruyor.

— Çünkü insanı kurtarırsak, o insanın bizzat kendisinden veya neslinden birçok şeyler bekliyoruz, demektir. Yarın bu çocuğun çocuklarının, değil bir, bin bir Jokond yapmayacakları ne malum?…

Şairler, ikisi birden:

— İstikbali bilemeyiz ki… Belki de katiller, hırsızlar gelecektir bu çocuğun neslinden…

Necmi:

— Evet, diyor, bilinmez ki…

Tarihçi arkadaş gözlüklerinin camlarını silerek:

— Çocuğu kurtarırım, diyor. Sadece insan olduğu için…

İki şair, şimdi kendi fikirleriyle birleşmiş münekkitle birlikte, tarihçinin üstüne saldırıyorlar. Nemci şarap parasını ödüyor şimdi. Yürürken, sadece insan olduğu için çocuğu kurtaran sessiz, sakin tarihçi arkadaşını düşünüp sevecek…


Halden dönen kalabalığı yararak, biraz evvel meyhanede bıraktıklarını tartarak yürüyor. Bir insanın diri diri yanmasına göz yuman iki vahşi ve yamyam adamın nasıl şair olduklarını düşünüyor. Bir ümit ve hayal için insanı kurtaran münekkit için gülümsüyor ve bir realite uğruna küçük çocuğu kurtaran tarihçiye kul köle olup gidiyor.” (Sait Faik Abasıyanık, Kriz, 79-80)

Bu korku hapishanesine neden mahkum olalım ki?