Lucescu geldi de ne oldu?

Bir ulusal futbol müsabakası daha ve bir nakaratlar korosu daha… Tek fark ya da ilave Lucescu geldi de ne oldu? Cümlesinden ibaret… Hepsi bu.

Lucescu geldi de ne oldu?

 

Oysa sorun ve konulması gereken her seferinde aynı şeydir; Futbolda bir gelenek yaratamamış olmamızdır.

Gelenek bir süre sonra evrensel ve bilimsel gerekleri yerine getirirseniz “ekole” dönüşür.


Bu memlekette bir futbol geleneği başlamıştı… Hatta birden fazla futbol geleneği oluşmaya başlamıştı. Ama bitti.. Bitirdiler..

Bir işin ekole dönüşmesi için o geleneklerin devamı ve o geleneklerin evrensel boyutlara taşınması gerekiyordu. O şansı yitirdik..

Örneğin Trabzonspor gibi, Eskişehirspor gibi futbol geleneği oluşturmuş ama bunu tamamlamadan ve sürdürülebilir kılmadan tarih sahnesine taşınmışlardır..

Dolayısıyla da merkezi otoritenin ulusal modele taşıyamadığı ve onun gereklerini yaparak sürdüremediği ve dahi sürekli geliştirerek evrensele taşıyamadığı bu gelenekler “ekole” çok uzakta kalmış ve sonunda transfer denilen o kandırmaca ve piyasacılık tuzağına düşerek yok olmuşlardır.

Bugün “Fatih Terim gitti de ne oldu?” diyenlere tek bir cümle, “İyi oldu” deriz.

Lakin yetmez.

Çünkü o, geleneği yok edip ekole uzak kalan sistem adamlarından birisiydi. Kendine oynadı, kendisi için oynadı… Sonra gitmedi kaldı ve kendisine yönetti ve kendisi için yönetti.


O ve onun gibiler ile olmaz. Niçin? Çünkü bugün Fatih Terim olmasaydı Türkiye futbol ne olurdu dediğinizde vereceğiniz tek bir cevap vardır, aynı olurdu.. O halde toplumsal açıdan ve futbolun gelişimi açısından baktığınızda “olmasaydı da olurdu”. Oysa bize “olmasaydı olmazdı” diyebileceğimiz futbol insanları lazım…

Peki Hollandalı Cruyff için aynı lafı edebilmek mümkün müdür? Elbette değildir. Tarihte yaşamak başka, tarih olmak başka ama tarih yapmak/yazmak daha başka bir şeydir.

Türkiye bu konuda şansız bir ülkedir. Futbol oynamış ve şu an futbolun içinde ve tepe noktalarda olan onlarca teknik adamın içinde bir tane Cruyff kişiliği ve karakteri yoktur. Ama iyi analiz ettiğinizde neredeyse hepsinin birer Fatih Terim veya türevi olduğunu görebilirsiniz.

Ukrayna ile yapılan ve 2-0 mağlup olunan maçtan sonra “Lucescu geldi de ne oldu”? diyenlere de tek bir cevabımız olacaktır; Ne bekliyordun? Ne olacaktı peki?

Mesele kendi futbol geleneğini oluşturma, sonra bunun için gerekenleri yerine getirip çok uzun altyapılardan ve üstyapılardan aynı anda uzun bir çalışmayı ve ekole ulaşmayı sağlama meselesidir.

Bu anlamda bu ülkeye tek fayda sağlayan yabancı rahmetli Derwall olmuştur. Çünkü Derwal öncelikle sistem ve gelecek inşası için bazı önemli işler yapmış bir teknik adamdır.

Tabi biz Gündüz Kılıçları ve onun nezdinde futbolun emek insanlarını ve vefalı futbol adamlarını asla unutmayarak, oralardan başlamak ve bugünden itibaren kendi futbol modelimizi, başta yetiştirme ve yönlendirmeye ilaveten üstyapılarda bir futbol karakterine karar vermemiz gerektiği işine başlamak zorundayız.

“Lucescu geldi de oldu?” diyen futbol ulemalarına, “sen önce süper lig kulüp takımlarında oynayan yabancı oyuncu sayılarına bir bak ve yabancı düşmanlığına kaymadan nasıl bir durum değerlendirmesi yapabilirsin ona kafa yor” demek isteriz. İkincisi “kulüp takımlarında oynayan, bırakın direk oynamayı, yedek oyuncularının kaçının aynı kulübün altyapısından yetişen oyuncular olduğuna bakmak dahi geldiğimiz durumun nedenselliğini ortaya koymaya yeterli olacaktır.


Yerel ve evrenselin sentezi bizim için futbolda da mutlak yapılması gerekendir. Öncelikli iş bu ülkenin tüm çocuklarına ve gençlerine spor yapma hakkının ve olanağının teslim edilmesi, doğal seçilimle gerçekleşen süreçte yarışmacı ve profesyonel sporu eşitlikçi, bilimsel ve evrensel boyutlarda örgütlemek ve liyakata dayalı çalışmayı hayata geçirebilmektir.

Süper Lig’de 3. haftanın ardından