Ben metroya yetişmeye çalışıyordum, sen ise kendi akışının hızıyla ne acelen vardı ne de gecikmen. Varacağın yere ulaşacağının bilinciyle sessiz, sakin, usulca akıyordun. Nasıl olsa ya hep ulaşacak ya da hep akacaktın…
Su’ya yazdım..
Ben günün koşuşturmasını, insanları, duyduklarımı, gördüklerimi kafamın içinde pervane gibi döndürüyordum. Sen ise yanına aldıklarınla, yolda bıraktıklarınla ama hep aynı hızda akmaya devam ediyordun. Bazen bir kuşa rastgelip selamını verip susuzluğunu giderip, bazen bir çalı çırpıyı geçerken kucaklayıp yol üstüne bırakan. Ama aynı hız, aynı dinginlikte usulca akıyordun.
Ben yarınımın derdine düşmüş gözlerim donuk, kaşlarımı çatmıştım. Sen ise yarın da akacağının bilinciyle usul usul donuk gözlüleri izliyordun.
Sürekli yenilenecek ama hep aynı kalacaktın
Ben yaşlanacaktım, tanıdıklarım bana yetecekti, anılarım olacaktı zihnimi bulandıran… Kim bilir, bir kuş tanıdığım bile olmayacaktı. Sen ise belki büyüyecek belki küçülecek ama hiç yaşlanmayacaktın. Çeşit çeşit tanıdıkların olacak ama seni hiç bulandırmayacaktı. Buna niyet eden olacak ama akmaya devam edecektin aldığın darbeden sonra. Kin tutamazsın, o da akıp gitmiş olacaktı. Sürekli yenilenecek ama hep aynı kalacaktın. Oysa benim yaralarım olacak izi kalacaktı.
Bazen bu dünya üzerindeki yolculardan biri olduğun, senden öncekilerden ders alıp senden sonrakilere bunu anlatmanı yanından geçtiğin bir akan su bile anlatabiliyor. Sana, “şimdi gör bak! Her şey sen olmadan önce de oradaydı ve hep orada sonsuza dek olacak” diyebiliyor.
Oluşmasına sebep olmadığımız ve talep etmediğimiz kanunların haklarından istifade ediyoruz, fakat ne dilencilik ne de açgözlülük etmeyeceğiz.
İşte o kısacık anda, kafamdakileri ve yüreğimdekileri suya yazdım ben de. Biliyorum, yolcuyum acelem vardı. Daha yaşayacaklarımı yaşadıklarımla tartacak, sonra yaşlanacaktım. Ama o kısacık anda suya yazdım akıp gitti.