Yazmak: Yazarın gözünden ve dilinden

Gün gelir herkes, her şey bırakıverir insanı. Bir yazarı tek bırakmayan ise yazmaktır. Yazmak, en kızgın, en çekilmez anlarında bile yazarı geri çevirmez. Küstahlaştığında ya da kabalaştığında bile git ya da gelme demez. İtiraz etmeden, ses çıkarmadan kağıda harflerin dokunmasını bekler.

Yazmak: Yazarın gözünden ve dilinden

Şayet insan gerçek bir sevene sahipse, onun tarafından her daim beklenir. Her insanın gerçek bir sevene sahip olması mümkün görünmese de, tüm yazarların gerçek bir seveni vardır. O da yazmaktır.

Öyle bir sevgilidir ki bu, her nihayete eren cümleyi bir meyveye dönüştürüverir. Çünkü her biten cümle, ardından gelecek cümlenin temelini oluşturur.


Gece de kabul eder seni gündüz de. Aşıkken de aklındadır nefret ederken de. Sarhoş da gitsen ayık da gitsen kapısı hep açıktır sana.

Yalnızca tıkandığın zamanlarda durur. Ancak yine de seni terk etmez. Su tekrar akana değin seni bekler. Üstelik bekleyişin ne kadar uzun süreceğine aldırış etmeksizin bekler.

Yazmak bir yazar için Japon kültüründe ikigai diye nitelendirilen şeyin ta kendisidir aslında. Yani her sabah kişiyi yatağından kalkmasına sebep olan şey. Kaldı ki yazmak esasen ikigai denen meretten biraz da fazlasıdır. Zira sadece sabahları yataktan kaldırmak ile kalmayıp bazen geceleri de yatırmaz.


Anlam

Yazmanın bir diğer önemi de yazım nesnelerine kullanılabilirlik bakımdan anlam katmasıdır. Bir kağıt düşünün kalemin değmediği. Ya da tam tersi. Kullanılmadıklarında da anlamlıdırlar ama yazarken ki kadar anlamlı değillerdir. Dolayısıyla yazmak kağıda ve kaleme de bir anlam yükler.

Yazara verdiği sonsuzluk hissi de paha biçilmezdir. Nedir bu sonsuzluk hissi diye sorarsanız, o his yazmanın hiç bitmemesidir. Biten cümleleri, makaleleri, şiirleri, öyküleri, romanları, ansiklopedileri yenileri takip eder çünkü. İşte bu da sonsuzluğun ta kendisidir.

Yazmak sadık bir tutkudur.

Ömürlerinin hemen hemen tamamını fakirlik içinde geçirmiş ve bugün dünya klasikleri olarak kabul edilen başyapıtlara imza atmış yazarların ölene ya da öldürülene kadar yazmaya devam etmelerindeki neden de bu tutku olsa gerek. O büyük ustaların hayatları ile ortaya koydukları gibi yazmak vazgeçilmez bir sevgili olduğu için yapılan ve sürdürülen bir eylemdir.

Yazmak tek bir şartla yazara ihanet eder. Para için kullanıldığını farkına varırsa. Gayesi yazarak para kazanmak olan yazar hedeflediği paraya ulaştığında yazma kabiliyeti ya yok olmuş ya da yok olmaya başlamıştır.


Yazar hayatını idame ettirmek için paraya ihtiyaç duysa da, yazmaya duyduğu sevgi önceliği olmalıdır. Yoksa böyle vefalı ve tutkulu bir sevgili bile terk edip gider…

Yarını düşünürken bugünü kaybedenler


Çağrı Gırlangıç
14.03.1985 tarihinde Kadıköy'de dünyaya geldim. Kadıköy'de doğdum, Kadıköy'de büyüdüm. Yazma sevdası içime düşünce önce 2 roman yazdım, sonra da sinemaya dair yazılar yazmaya başladım. 2011'in başından beri bloğum cagrigirlangic.blogspot.com da 500'ü aşkın filme dair yazdım. Hala da devam ediyorum. Sonra metin yazarlığı yapmaya başladım ve yazarlık mesleğim haline geldi. Yazımına devam ettiğim Türk Sinema Tarihi Ansiklopedisi, emek ve zaman isteyen bir proje. Sabırla yazımına devam ediyorum. Bir sinema yazarı olarak yazmaya başladığım, sonrasında ise deneme, gündem, kritik, yaşam ve kişisel gelişim yazıları yazmaya başladığım İndigo Dergisi ise hem beni geliştiren, hem de bir parçası olmaktan haz aldığım yer.