Kırmızı ve tuhaf bir aşk hikayesi

Kırmızı ve tuhaf bir aşk hikayesi bu… Hiç söylemezdi ama kırmızıyı seviyor olması kuvvetle muhtemeldi. Zira bana kan kusturuşundan belliydi. Bir de yalan yok kırmızı ona çok yakışırdı.

Kırmızı ve tuhaf bir aşk hikayesi

Peşinden gidip elini tutacak olurdum. Bir de bakardım ki eli yok. Nasıl bir nefretse artık sihirbaz gibi elini yok ederdi.

Ne yanıma gelirdi ne de yakınıma. Sadece aklıma gelirdi günün muhtelif zamanlarında. Hem de misafir gibi değil ev sahibi gibi gelirdi. Uzunca süre de gitmezdi.


Hiç okumayacağını bildiğim notlar tutardım onun hakkında. Geçmeyeceğini bildiğim yollarda beklerdim. Gelmeyeceğini bildiğim evimde en güzel yeri hazırlardım onun için…

Hakkını yersem olmaz. Bunca olup bitene karşın benimle bir kere bile kavga etmedi. Bırakın kavgayı ağzını bile açmadı.

Hatta bana hiçbir zaman bir şey söylemedi! Yani kavga etmediğimiz zamanlarda da. Asaletinden mi yoksa ketumluğundan mı böyle yapardı bilinmez. Aslında onun ağzı da yoktu…

Bu kadar şey anlatmışken daha fazla sır saklamanın anlamı yok. Biri benden hızlı davrandı ve onu tanımama fırsat vermeden elimden aldı. Yağmurlu bir öğleden sonraydı. Nadir bulunan kitaplar satan eski püskü bir kitabevindeydik…

Ben onu hep o kişi ile gördüm. Hep onun kollarında iken! İster onursuzluk deyin isterseniz ahlaksızlık ama ben onu istemekten bir türlü vazgeçemedim.

Onu ilk görüşümün üzerinden tam 2 hafta geçmişti. Kiminize kısa bir süreymiş gibi gelebilir. Ancak unutmayınız ki 2 haftaya sığmış aşklar da vardır.


Mademki onunla konuşamıyordum. O halde onu elimden alan kişi ile konuşmalı ve bu işi bir nihayete erdirmeliydim. Ne kadar tuhaf görünsem de cesaretimi topladım ve yanlarına gittim.

Bir masadaydılar. Gözlerimle onu işaret edip:

“Siz hızlı davrandınız. Oysaki ben…”

Karşımdaki kişi cümlemi bitirmeme izin vermeden konuşmaya başladı:

“Sözünüzü kestim ama ne söyleyeceğinizi tahmin ettim. Ben o gün sizi kitapevinde bana bakarken gördüm. Aldığım kitabı almak istediğinizi de farkına vardım. Ancak acele gitmem gerekiyordu. Kitabı alıp kaçmış gibi oldum. Lütfen kusura bakmayın.”

Her ne kadar kibar konuşuyor olsa da ona sadece kitap diye hitap etmesi beni rahatsız etti. Ancak öyle bir şey söyleyip beni sevdiğime kavuşturdu ki, affettim gitti:

“Ne mutlu ki bugün sizle burada tesadüf ettik. Ben bu sabah kitabı bitirdim. Acaba şimdi size hediye etsem kabul eder misiniz?”


Elbette kabul ettim. Üstüne üstlük teşekkür bile ettim. Şimdi 1968 basımı kırmızı ciltli kitabım elimde. Yanımızda bir bardakta çay var. Artık müsaadenizi isteyelim…

Yarını düşünürken bugünü kaybedenler


Çağrı Gırlangıç
14.03.1985 tarihinde Kadıköy'de dünyaya geldim. Kadıköy'de doğdum, Kadıköy'de büyüdüm. Yazma sevdası içime düşünce önce 2 roman yazdım, sonra da sinemaya dair yazılar yazmaya başladım. 2011'in başından beri bloğum cagrigirlangic.blogspot.com da 500'ü aşkın filme dair yazdım. Hala da devam ediyorum. Sonra metin yazarlığı yapmaya başladım ve yazarlık mesleğim haline geldi. Yazımına devam ettiğim Türk Sinema Tarihi Ansiklopedisi, emek ve zaman isteyen bir proje. Sabırla yazımına devam ediyorum. Bir sinema yazarı olarak yazmaya başladığım, sonrasında ise deneme, gündem, kritik, yaşam ve kişisel gelişim yazıları yazmaya başladığım İndigo Dergisi ise hem beni geliştiren, hem de bir parçası olmaktan haz aldığım yer.