Karanlık içinden uzanan bir el

Karanlık ve karamsar bir gündü. Yalnızlığın ağır bir yük gibi insanın omzuna çöktüğü günlerdendi. İçimden nefes alıp vermekten başka bir şey gelmiyordu. Görünen oydu ki, boşa harcanacak bir zaman dilimi içerisindeydim. Ancak hiç de sandığım gibi olmadı. Ansızın bir merhaba sesi geldi karanlığın içinden. Karanlık içinden bir el uzandı. Samimiyet hissi, hesapsız kitapsız uzatılmış olduğunu hissettiriyordu. Tuttum o eli. Hesapsız kitapsızca.

Karanlık içinden uzanan bir elNe mi oldu? Bana iyi geldi. O da mutlu görünüyordu. Bir kadının bir erkeğe iyi gelmesinin ya da tam tersinin ötesinde bir şeydi aramızdaki. Benimle aynı yerden ya da bana yakın bir yerden hayata bakıyordu. İçimdeki sisler dağılıvermişti.

Çok güzel günler geçirdik. Unutulmaz anılar biriktirdik. Sanki hiç bitmeyecek, sonsuza dek olmasa da ömrümüzün son gününe kadar sürecekmiş gibi yaşadık. Ama bitti. Hem de birkaç sene içinde…


Hala birbirimizi seviyorduk. Eskisi kadar olmasa da mutlu anlarımız oluyordu. Yine de yetmeyen bir şeyler vardı. Adı konamayan yetersizlikler, saçma sapan bahanelerle dışa vuruluyordu. Anlamsız kavgalar, gözyaşlarıyla sonlanıyordu.

İşin çözümsüz yanı ise iki tarafın da haksız olmamasıydı. Ben istediklerimi ona rağmen yapabildiğim için haklı görüyordum kendimi. O ise istediklerini benim yüzümden yapamadığını düşünüyor ve beni haksız buluyordu.

Yaralıyorduk birbirimizi. Sevgi birçok yaraya pansuman olsa da, can acıtan yaraları dindiremiyordu artık. Göz göze geldik bir gün ve bitsin dedik. Başka da tek kelime etmedik. O gitti. Ben kaldım.

Ayrılığın ilk günleri zor geçti. İlk haftası ve ilk ayı da. Sonra acısı hafiflemeye başladı. Belki de, bir tür mateme dönüştü.


Aylar geçti. O olmadan da gülebildiğimi fark ettim. Bu fark ediş, içimi merak kaplamasına neden oldu. Acaba o da benim gibi gülebiliyor muydu?

Utanmadan, sıkılmadan, ne yaptığımı sorgulamadan takip ettim onu. Gördüm ki gülebiliyordu. Gülmekten de öte başka birini yeniden sevebiliyordu…

Ah etmedim desem yalan söylemiş olurdum. Evet ettim. Sonra onun hayatıma gelişi ve karanlığımı dağıtışı geldi aklıma. Belki de şimdi bir başkasının karamsarlığını dağıtıyor olamaz mıydı? İşte o an, ah edişimin bencilce olduğunu idrak ettim.

Başka karanlık ve karamsar bir gündeydim. Bu sefer pek aydınlanabilecek gibi de görünmüyordu üstelik. Ne mi oldu? Yine yanıldım!


Karanlık içinden başka bir el uzandı. Onun gibi değildi. Öyle olması da gerekmiyordu zaten. Günüm aydınlandı. Sisler dağıldı. Yıllar önce duyduğum ve belki de tam anlamıyla anlayamadığım bir sözü hatırladım; ‘Her şeyin bittiğini düşündüğünüz an da bile gelecek yerli yerinde durmaktadır.

İnsanoğlu ve ikiyüzlülük üzerine


Çağrı Gırlangıç
14.03.1985 tarihinde Kadıköy'de dünyaya geldim. Kadıköy'de doğdum, Kadıköy'de büyüdüm. Yazma sevdası içime düşünce önce 2 roman yazdım, sonra da sinemaya dair yazılar yazmaya başladım. 2011'in başından beri bloğum cagrigirlangic.blogspot.com da 500'ü aşkın filme dair yazdım. Hala da devam ediyorum. Sonra metin yazarlığı yapmaya başladım ve yazarlık mesleğim haline geldi. Yazımına devam ettiğim Türk Sinema Tarihi Ansiklopedisi, emek ve zaman isteyen bir proje. Sabırla yazımına devam ediyorum. Bir sinema yazarı olarak yazmaya başladığım, sonrasında ise deneme, gündem, kritik, yaşam ve kişisel gelişim yazıları yazmaya başladığım İndigo Dergisi ise hem beni geliştiren, hem de bir parçası olmaktan haz aldığım yer.