Bazen paranoyak olduğumu düşünüyorum. Yoldan geçen küçük kız çocuklarının yanındakileri süzerken buluyorum bazen kendimi. Bazen bakışlarım değişiyor, sonra saçmalama diyorum herkes potansiyel sapık değil! Sahi öyle mi? Sorsan herkes ulema herkes namuslu peki bunca namussuzluğu yapan kim?
Kaçırılan çocuklar, tacize uğrayanlar tecavüze uğrayıp öldürülenler? Tüm bunlar nerede oluyor? Aynı toplumda değil miyiz tüm bunlarla? Hangisine daha çok ağlayalım 17 yaşında hunharca katledilen Ecem’e mi yoksa öz babası tarafından tecavüze uğrayan o küçücük kıza mı? İkisinin acısının da unutturacak bir acımız var aslında.
Onun adı: Adaletsizlik!
Ne olacak sizce Ecem’i öldüren katile ya da öz kızına tecavüz edene? Başını öne eğecek, ütülü takım elbisesini giyecek, sanki nefesi rahatsız edermişçesine kravatını düzeltirken “Pişmanım hakim bey” diyecek. Yüce adalet çok şükür ki (!) mahkeme salonunda uslu (!) duran, bir kerecik şeytana uyan zavallıya(!) iyi hal indirimi verecek! Olmaz demeyin defalarca kez oldu. Defalarca kez ellerini kollarını sallaya sallaya döndüler aramıza. Yüce adalet duygularıyla karar vermezdi çünkü. Dört beş yaşında ki çocuğun, ömrü boyunca o travmayla yaşayacak olması ya da yitip giden gencecik bir kadınının hayalleri değiştirmezdi küfenin dengesini. Değişseydi eğer bu kadar cesur olabilir miydi namussuz olan?
Sahi sizin donmuyor mu kanınız?
Küçücük bebeklere el uzatılınca. Kanalı değiştirince hayatlarda değişiyor mu mesela? Daha on dördünde on beşinde satılınca bir kız çocuğu kadın diye herifin birine “Cahiller canım” deyince bitiyor mu her şey? Eğer yeterse nefesiniz dinleyin onların kan donduran hikayelerini. Daha önce ulusal yayın yapan bir gazete vermişti, küçük gelinlerin insanın kalbine mıh gibi saplanan hikayelerini.
Onlardan biri Z.E. Mersin’den anlatıyor hikayesini:
“10 yaşında Gaziantep’e gelin gittim. Fırına giderken çocuklar beni kovalarlardı. “Küçük gelin” diye bağırırlardı. Elimle çamaşır yıkardım. Kaynanam beni döverdi. Kaynım ben ekmek yaparken karnıma bıçak soktu. Sonra kapıyı üstüme kilitleyip çıktı. Kayınbabam ata bindirip hastaneye götürdü. Bana sorular sordular. “Nasıl oldu?” dediler. “Kış kabağı keserken oldu” dedim. Mahkemeye gönderdiler. Savcı ve hakim bana sordular, istekli mi evlendin yoksa zorla mı evlendin? İki kolumu mühürlediler. Diyarbakır heyetine gittik yaşımı büyütmek için, yoksa kocam hapse girecekti. Sonra eve döndük. Daha yaram iyileşmeden işe başladım. (Z.E.- Mersin)”
Bir diğeri Z.E’den sadece 3 yaş büyük olan A. O da Van’da yaşıyor. Hikaye en az diğeri kadar acı:
“13 yaşında, herkes okula giderken ben de 30 yaşında bir adamla evlendirildim. Gittiğim kişiyi babam gibi gördüm. Hiçbir gün onun yanına yaklaşamıyordum. Gece olduğu zaman çok korkuyordum. Odasına bile giremiyordum. Her zaman baba gözüyle baktım ona. Hala da o psikolojimi üstümden atamıyorum. (A.-Van)”
Lütfen susma artık! Tecavüz meşrulaştırılamaz!
Bu çocuklar da bu toplumun içindeydi. Devlet görmedi ya anne ya baba ya komşu… Herkes sus pus. Karışmaması gereken her şeye burnunu sokan ahali, saçma sapan şeylere baskı yapan mahalleli çok namuslu büyükler hepsi susar. Bir çocuk göz göre göre yok edilirken susar. Her gün tecavüze uğrarken susar. Cahili susar, okumuşu susar! Arsızı savunur. Rızası var der, namus der savunur.
Oysa susulmaz çocuklar yok edilirken! Susulmaz kirli eller çocuklara dokunulunca! Bir kadın katledilirken susulmaz! Bir bebek daha anılar biriktirmeden tecavüze uğrayıp öldürülürken susulmaz. Susarsak meşrulaşır tacizde, tecavüz de! Susarsak yok olur masumiyet! Susarsak hepimize bulaşır bu kan, bu pislik, bu kir!
Lütfen susma artık!
# Tecavüz Meşrulaştırılamaz